Gruplarımıza ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansürlenmemiştir. Nisan 2012′den''
beri de redakte edilmemekte; doğru ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Geçen yazıyı soruyla bitirmiştik, soruyla başlayalım;
“Sahi milletvekilleri ne işe yarar?”
Zorlamanın âlemi yok, kestirmeden söyleyelim; “Hiçbir işe yaramazlar!”.
Kızmaca darılmaca yok.
Bir işe yarasalardı, üç taneden iki taneye düşünce, düşen tanenin değerini şıp diye anlamamız gerekirdi. İki tane parti liderinin, 300 bin kişi içinden inci tanesi gibi seçip bulunmaz Hint kumaşı misali önümüze seçin diye sürdüğü bu üç arkadaştan birisi, altı aydır Meclis’te değil. Basbayağı yok yani!
Daha ilginci, bu yok oluş ve özürlü hâl kimsenin umurunda değil. Çünkü, demokrasicilik arada bir oynamamıza izin verilen komik bir oyundan ibaret.
Hiç kimse kızıp darılmasın.
Demokrasi denilen garip oyunda 3’ten 2 çıkınca ne yazık ki “sıfır” kalıyor.
3’ten 3 çıkınca da, iki çıkınca da ya da hiçbir şey çıkmayınca da sıfır kalıyor.
Yani demokrasi denilen şeyin halka yansıması gayet net:
Sıfıra sıfır elde var sıfır!
Bakın bu vekillikten istifa edip, kalbi bir anda Kırklareli merkez ilçeye hizmet aşkı ile dolan arkadaşın, seçildiği ilk dönemden birkaç ay öncesine kadar seçim gezilerine katılma dışında Kırklareli merkez ilçe ile hiçbir ilgisi yok.
Babaeski veya Vize ile tek bağı nüfus kütüğü ile ilkokul çağı. Gerisi parti delegelerine gönderilen şatafatlı yılbaşı ve bayram kartından ve genel başkan markajından ibaret. Yedi yıl vekillik yapıp Kırklareli’ne tek çivi çakmayan, il sınırlarında ailesinden kalanlar dışında tek yatırımı olmayan, buralarda tek satır iş yapmamış, bölgeye tek bir tuğla koymamış ama Angelina Jolie konusunda memleketi ayağa kaldırmış arkadaşın bizimle tek alakası, bölgenin gayet sosyal ve gayet demokrat (ne demekse) kimliği ile garanti altına alınmış oylarını genel başkan eliyle sandığa attırıp, gayet demokratik (!) şekilde milletin vekili olmaktan ibaret.
Bu kadar basit yolla gelenin, keyfe keder gitmesi de gayet normal.
"Bana ne be bana ne, top benim” sizi oynatmayacağım durumu var ortada. Arkadaşın zerre kadar suçu yok.
Çinlilerin dediği gibi; “Talepkâr eşeğe merdiven dayayan bulunur!”
Konumuz, arkadaşın keyfe kederliği değil. Varlığı ile yokluğu arasındaki fark. Yani geçen yazıda tırnak içine aldığımız o büyük “ŞEY” dediğimiz demokrasinin var olup olmadığı...
Arkadaşımız neredeyse altı aydır, vatandaşın “oyları” ile seçilip namusu ve şerefi adına and içtiği ve Kırklareli halkına söz verdiği için olması gereken yerden başka bir yerde demokrasicilik oynamakla meşgul.
Varlığı ile yokluğu arasında zerre kadar fark yok. Çünkü demokrasi, aslında "poli-tika"cıların icra ettiği bir “YOKUS POKUS” sanatı.
12 Eylül’ün hemen ardından dönemin Halk Partisi, Kırklareli’nin yerini haritada bile bilmeyen vekilleri seçtirmişlerdi Kırklareli halkına.
O iki arkadaşın adını hatırlayan var mı aranızda ya da öncelerinde ve sonralarında bizdenmiş gibi yapan diğerlerinin adlarını?
Zorlamayın, hatırlayamazsınız.
Onların da hatırlanmak gibi bir dertleri yok zaten.
Tek dertleri demokrasi denilen zabellahın farkına varamayan bizlere “zoraki seçtirilebilmek” için özel seçicilerin gözüne girmekten ibaret.
Nihayetinde zorla seçmek durumunda kalanların hayalini bile kuramayacakları kallavi emekli maaşı ile kırmızı amblemli kartları var.
Siz canınızı sıkmayın, sandık demokrasisi bile bize çok, şükredin ki büyüklerimiz böyle bir lütufta bulunuyorlar biz (halk)larına.
Yazıyı usta sanatçı Timür Selçuk’un bir şarkısı ile bitirelim:
“Onlar zaten yoktular”.
Mesut Sarıoğlu