Gruplarımıza ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansürlenmemiştir. Nisan 2012′den''
beri de redakte edilmemekte; doğru ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Ermeni Aram Efendi ve ailesi, uzun yıllardır Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları mahallede oturuyordu. Müslüman ailelerle de arası oldukça iyiydi.
Müslümanlar da onu kendilerinden sayar, dini günlerde bile onu Müslümanlardan ayırmazlardı. Kandil günlerinde helva, aşure günlerinde aşure, Kurban bayramında ise et verirlerdi. Aram Efendi Müslümanların bu türlü davranışlarından son derece memnun ancak biraz da mahcuptu. Öyle ya Müslümanlar sürekli kendisine ikramda bulunuyor, ancak kendisi onlara bir karşılık veremiyordu. Mali durumu ise, bayramlarda kendisine kurban eti getiren Müslüman komşularından çok daha iyiydi Aram Efendi'nin.
Müslümanlar da onu kendilerinden sayar, dini günlerde bile onu Müslümanlardan ayırmazlardı. Kandil günlerinde helva, aşure günlerinde aşure, Kurban bayramında ise et verirlerdi. Aram Efendi Müslümanların bu türlü davranışlarından son derece memnun ancak biraz da mahcuptu. Öyle ya Müslümanlar sürekli kendisine ikramda bulunuyor, ancak kendisi onlara bir karşılık veremiyordu. Mali durumu ise, bayramlarda kendisine kurban eti getiren Müslüman komşularından çok daha iyiydi Aram Efendi'nin.
Yine bir Kurban Bayramı gelmişti.
Aram Efendi, o sene kurban kesip, tamamını Müslüman komşularına dağıtmaya, böylece onların şimdiye kadar kendilerine yaptığı ikramlara toptan karşılık vermeye karar verdi. Kurban pazarına giderek irice bir tosun aldı. Sonra da bıçakçılar çarşısına giderek kendisine en büyüğünden ve en keskininden bir bıçak aldı. Vaktiyle herkesin kendi kurbanını kendisinin kesmesinin çok daha sevap olduğunu duymuştu Müslüman komşularından. Onun için almış olduğu tosunu kendisi kesmeye karar verdi ve bunun için de işinin ehli kasap çağırmaya gerek duymadı.
Bayramın birinci günü bayram namazı kılınıp kurbanlar kesilmeye başlayınca o da ahırdaki tosunu bahçeye çıkarıp, eşinin ve çocuklarının yardımıyla güç bela yere yatırdı. Ayaklarını da bir şekilde bağlamaya muvaffak oldu.
Ancak, iyiden iyiye yorulmuş, tabiri caizse kan ter içinde kalmıştı.
O yorgunlukla tosunun boğazına bıçağı çaldı! Ancak o da nesi; bıçağı çalar çalmaz tosun şöyle bir devindi ve arkasından ayağa fırladı!
Aram Efendi, ikinci bıçak darbesini vurmaya fırsat bulamadan çoktan kıçının üstüne yuvarlanmış, elindeki kanlı bıçak ise az ileriye fırlamıştı.
Telaşla doğrulup, tekrar tosuna yaklaştı.
İlk darbede ancak derisini kesebilmişti tosunun!
Sadece derisi kesilen tosun şöyle bir silkindi ve silkinmesiyle birlikte de boğazından akan kanlar, Aram Efendi ile eşinin ve çocuklarının üstünü başını kırmızıya boyadı!
Aram Efendi, tosunu kesemeyeceğini anlamıştı ve telaş içinde hayvan kesme işinde ehil bir Müslüman bulabilmek ümidiyle yakınlardaki Müslüman kahvesine koştu.
İçeri girer girmez aynı telaşla ve yüksek sesle, hatta bağırırcasına sordu;
-"Arkadaşlar, aranızda Müslüman var mı?"
Kahvede okey ve pişpirik oynayanlar topluca sesin geldiği tarafa baktılar.
Oldukça şaşırmışlardı.
Çünkü şimdiye kadar hepsi de kendisini dini bütün Müslüman olarak biliyorlardı. Üstelik şimdiye kadar böyle bir soru ile hiç karşılaşmamışlardı.
Oysa şimdi densizin birisi gelmiş, kendilerine Müslüman olup olmadıklarını soruyordu, onların imanını test ediyordu!
Bu sebeple ortalıkta buz gibi bir hava esti.
Baktıklarında, üstü başı kan içinde ve elinde kanlı bir bıçakla kapıda öylece durmakta olan Aram Efendi'yi gördüler. Ancak tanıyamamışlardı kendisini.
Çünkü adamın üstü başı, yüzü, gözü kan içindeydi.
Aram Efendi, bu şaşkın ve şok içindeki kahveci milletine doğru ikinci kez ve çok daha yüksek bir ses tonuyla sordu:
-"Hemşerim, yüzüme mel mel ne bakıyorsunuz? Aranızda Müslüman var mı diye sordum!"
Deminden beri okeye dönmekte olan ve çaldığı taşı atarak arkadaşlarını açığa düşürmeye çalışan bıçkın bir delikanlı, elinde kanlı bıçakla kan revam içinde kapıyı tutmuş olan ve bu haliyle kahvedekileri bir anlamda rehin almış olan Aram Efendi'ye kekeleyerek cevap verdi:
-"Hemşerim, burada Müslüman ne gezer! Sen iyisi mi camiye git; orada mutlaka bulursun bir Müslüman!"
Aram Efendi anında 180 derece bir dönüşle bu sefer camiye doğru koşmaya başladı. Onun bu halini gören herkes ister istemez yoldan çekiliyor, kendisine yol açıyordu. Hatta evine kaçıp, çaaat diye kapısını örtenler bile oluyordu.
Aram Efendi, tosun kaçar endişesiyle ve bir an önce camiye yetişmek düşüncesiyle koştukça koşuyor, ucundan hala kan damlamakta olan kanlı bıçağı ise elinden bırakmak bir türlü aklına gelmiyordu.
Bu sebeple onun bu halini görenler, kendisini eli kanlı bir katil sanıyor, cinayet mahallinden kaçtığını düşünüyorlardı. Aram Efendi nefes nefese daldı camiye.
İnsanlar cemaat halinde namaz kılıyorlardı camide.
Aram efendi, en arkada bulunan yarım safın sol başındaki orta yaşlı adama yaklaşarak fısıltı halinde sordu;
-"Arkadaş aranızda Müslüman var mı?"
Aram Efendi, o sene kurban kesip, tamamını Müslüman komşularına dağıtmaya, böylece onların şimdiye kadar kendilerine yaptığı ikramlara toptan karşılık vermeye karar verdi. Kurban pazarına giderek irice bir tosun aldı. Sonra da bıçakçılar çarşısına giderek kendisine en büyüğünden ve en keskininden bir bıçak aldı. Vaktiyle herkesin kendi kurbanını kendisinin kesmesinin çok daha sevap olduğunu duymuştu Müslüman komşularından. Onun için almış olduğu tosunu kendisi kesmeye karar verdi ve bunun için de işinin ehli kasap çağırmaya gerek duymadı.
Bayramın birinci günü bayram namazı kılınıp kurbanlar kesilmeye başlayınca o da ahırdaki tosunu bahçeye çıkarıp, eşinin ve çocuklarının yardımıyla güç bela yere yatırdı. Ayaklarını da bir şekilde bağlamaya muvaffak oldu.
Ancak, iyiden iyiye yorulmuş, tabiri caizse kan ter içinde kalmıştı.
O yorgunlukla tosunun boğazına bıçağı çaldı! Ancak o da nesi; bıçağı çalar çalmaz tosun şöyle bir devindi ve arkasından ayağa fırladı!
Aram Efendi, ikinci bıçak darbesini vurmaya fırsat bulamadan çoktan kıçının üstüne yuvarlanmış, elindeki kanlı bıçak ise az ileriye fırlamıştı.
Telaşla doğrulup, tekrar tosuna yaklaştı.
İlk darbede ancak derisini kesebilmişti tosunun!
Sadece derisi kesilen tosun şöyle bir silkindi ve silkinmesiyle birlikte de boğazından akan kanlar, Aram Efendi ile eşinin ve çocuklarının üstünü başını kırmızıya boyadı!
Aram Efendi, tosunu kesemeyeceğini anlamıştı ve telaş içinde hayvan kesme işinde ehil bir Müslüman bulabilmek ümidiyle yakınlardaki Müslüman kahvesine koştu.
İçeri girer girmez aynı telaşla ve yüksek sesle, hatta bağırırcasına sordu;
-"Arkadaşlar, aranızda Müslüman var mı?"
Kahvede okey ve pişpirik oynayanlar topluca sesin geldiği tarafa baktılar.
Oldukça şaşırmışlardı.
Çünkü şimdiye kadar hepsi de kendisini dini bütün Müslüman olarak biliyorlardı. Üstelik şimdiye kadar böyle bir soru ile hiç karşılaşmamışlardı.
Oysa şimdi densizin birisi gelmiş, kendilerine Müslüman olup olmadıklarını soruyordu, onların imanını test ediyordu!
Bu sebeple ortalıkta buz gibi bir hava esti.
Baktıklarında, üstü başı kan içinde ve elinde kanlı bir bıçakla kapıda öylece durmakta olan Aram Efendi'yi gördüler. Ancak tanıyamamışlardı kendisini.
Çünkü adamın üstü başı, yüzü, gözü kan içindeydi.
Aram Efendi, bu şaşkın ve şok içindeki kahveci milletine doğru ikinci kez ve çok daha yüksek bir ses tonuyla sordu:
-"Hemşerim, yüzüme mel mel ne bakıyorsunuz? Aranızda Müslüman var mı diye sordum!"
Deminden beri okeye dönmekte olan ve çaldığı taşı atarak arkadaşlarını açığa düşürmeye çalışan bıçkın bir delikanlı, elinde kanlı bıçakla kan revam içinde kapıyı tutmuş olan ve bu haliyle kahvedekileri bir anlamda rehin almış olan Aram Efendi'ye kekeleyerek cevap verdi:
-"Hemşerim, burada Müslüman ne gezer! Sen iyisi mi camiye git; orada mutlaka bulursun bir Müslüman!"
Aram Efendi anında 180 derece bir dönüşle bu sefer camiye doğru koşmaya başladı. Onun bu halini gören herkes ister istemez yoldan çekiliyor, kendisine yol açıyordu. Hatta evine kaçıp, çaaat diye kapısını örtenler bile oluyordu.
Aram Efendi, tosun kaçar endişesiyle ve bir an önce camiye yetişmek düşüncesiyle koştukça koşuyor, ucundan hala kan damlamakta olan kanlı bıçağı ise elinden bırakmak bir türlü aklına gelmiyordu.
Bu sebeple onun bu halini görenler, kendisini eli kanlı bir katil sanıyor, cinayet mahallinden kaçtığını düşünüyorlardı. Aram Efendi nefes nefese daldı camiye.
İnsanlar cemaat halinde namaz kılıyorlardı camide.
Aram efendi, en arkada bulunan yarım safın sol başındaki orta yaşlı adama yaklaşarak fısıltı halinde sordu;
-"Arkadaş aranızda Müslüman var mı?"
Adam yanına yaklaşan ve o zamana kadar hiç görmediği üstü başı kan deryası içinde olan ve elinde de kanlı bir bıçak tutan Aram Efendi'yi gözünün ucuyla süzdükten sonra mihraptaki imamı işaret etti!
Bunun üzerine Aram Efendi aynı telaşla safları yara yara imama yaklaştı ve aynı soruyu ona da sordu:
-"İmam Efendi Müslüman arıyorum, sen Müslüman mısın, yoksa...?"
İmam Efendi, burnunun dibindeki üstü başı kan revan içindeki adamı ve elindeki kanlı bıçağı görünce kekeledi;
-"E e e efendi, şim şim şimdiye kadar MMMüs...!"
Aram Efendi, imam efendinin sözünü bitirmesine fırsat vermeden atıldı;
-"Ya İmam Efendi, bırak şimdisini, sonrasını, kurban kesmesini bilen bir Müslüman arıyorum. Tosun elimden kaçtı. Kesmeyi bir türlü beceremedim. Şu halime bak..."
Bunun üzerine, İmam Efendi; büyük bir tehlikeyi ucuza savuşturmanın vermiş olduğu gönül huzuruyla önce sakalını sıvazladı, arkasından konuştu;
-"Efendi, öyle desene. Elhamdülillah Müslüman'ım. Hem de kalubeladan beri..."
KISSADAN HİSSE: Müslüman o kimsedir ki; (Allah'ın beyanıyla) Kur'an ayetlerini ucuza satmaz, onları kendi menfaati için eğip bükmez, en zor anında bile dininde sebat eder. Dini, sadece şekilden ibaret görmeyip, aynı zamanda özünü de kavramaya çalışır. Bu sebeple etrafına kayıtsız kalamaz ve nerede bir kötülük görse onu defetmek için çalışır. İşi ehline verir, bir işte ehil değilse ehline danışır.
Ömer Sağlam