ÖMER SAĞLAM *İmam-ı Âzam Ebû Hanife Hangi Partinin Genel Başkanıydı

  

Bize göre de mezhepler, İslam'a karıştırılan ve önemli bir bölümü kötü niyetli olan politikaların, yani siyasetin etkisiyle oluşmuş yorum farklarına dayanmaktadır. 

Esasen Arapçada "Gidilen Yol" anlamına da gelen "Mezhep" kelimesi, parti anlamına gelen "Hizb" kökünden gelmektedir. "Hizbullah-Allahın Partisi" ve "Hizbut Tahrir-Kurtuluş Partisi" örneklerinde olduğu gibi. 

Hiçbir mezhep imamı, başlangıçta "ben mezhep kuruyorum" diyerek yola çıkmış değildir. Mezhepler, bu imamların ölümünden çok sonraki yıllarda olmak üzere; onların görüşleri etrafında, daha doğrusu onların görüşlerini merkeze koyarak, başkalarınca eklenen görüşlerle beslenerek oluşmuş yarı siyasi teşekküllerdir. Bu anlamda Mezhepler, fikir öncüllerinin mensup oldukları toplumların geleneklerinden, göreneklerinden, eski inançlarından, yaşadıkları coğrafyadan ve iklim

TAMER UYSAL *12 Eylül ve Şiir





Nevzat Çelik ve 12 Eylül Dönemi Şiiri Üzerine... 
Nevzat Çelik 1980’lerin şairi; Can Yücel’in deyimiyle şairin ilk kitabının önsözüne yazdığı gibi yüreği “gepegergin bir tambura teli” şair. 1980’ler ve Şafak Türküsü şiiri onu kitlelerin gönlünde ayrı bir yere bir tahta oturtmuştu:
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama

ÖMER SAĞLAM *30 Ağustos’un Sırrı

Türk tarihi incelendiğinde görülür ki; devletin başındaki lider ne zaman milletiyle bütünleşmiş ve Büyük Atatürk'ün deyimiyle; onun çelikleşmiş iradesi olan ordusunun başında olmuş, işte o zaman zaferler ve başarılar gelmiştir.

Bilge Kağan Orhun abidelerinde kendi başarısını sırrını anlatırken, aslında yukarıdaki gerçeği, yani genel olarak milletlerin başarısındaki, orduların zaferlerindeki sırrı anlatır gibidir:
"Milletim için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Az milleti çok, aç milleti tok yaptım. Çıplak milleti giyimli, yoksul milleti varsıl yaptım...Küçük kardeşim Kültigin ile ölesiye çalıştım.."

Osmanlı döneminde de böyle olmuştur; padişahların ordunun başında sefere çıktığı dönemlerde başarılar peş peşe gelmiş, padişahların milletten ve onun çelikleşmiş iradesi olan ordudan kopup

ÖMER SAĞLAM *Hz. Peygamber Kovit-19 Hastası mıydı

Diyeceksiniz ki; ne saçmalıyorsun Ömer Sağlam?
Hayır, saçmalamıyorum; ben sadece sizin saçmalıklarınızı düzeltmeye çalışıyorum.
Nasıl mı?
Anlatayım...

Ayşe Sucu'nun Sözcü'de yer alan "Cehaletle savaşan din, cehaletin elinde" başlıklı yazısından öğreniyoruz ki: “Neden maske takıyoruz, mukadderata mani değil mi” diyenler de varmış, “Ayasofya açıldı, yanında put/dikilitaş duruyor, onu ne zaman yıkacağız” diyen de.

Anlaşılan yobaz, Sultanahmet Meydanı'ndaki Dikilitaş'ı ve biraz ötesindeki Çemberlitaş'ı yıkmayı aklına koymuş; illa yıkacak! Ondan sonra da bütün büst ve heykelleri tabii; en başta da Atatürk heykellerini! Zaten ötede beride Atatürk anıtlarına saldıran ve "Meczup" denilerek geçiştirilen ve üzerlerine gidilmeyenler yok mu ülkede; hem de kıyamet gibiler! Zaten sözüm ona bir ilahiyat profesörü de, Ayasofya'daki Fahişe Zoe freskinin sökülmesini teklif etmemiş miydi geçenlerde?

Oysa biz tam aksine, ferskler ve duvar resimleri namaz kılmaya engel değildir, freskleri kaldıracağınıza 3-5 yüz yıl önce, Ayasofya'nın duvarlarındaki resim ve freskleri kapatmak için yazılan

İLKAY TULUN *KANLI ORTAKLIK - Çatışma


Perşembe gecesi sözleştiğimiz yerde duvarın dibine yaslanmış sigara içerken buldum Korkut’u… Bana, kardeşlerin son birkaç günde yaptıklarını, gelen gideni ayrıntılarıyla anlattı. Dikkatini çeken orta yaşlı bir adamın dükkâna gelip 10-15 dakika kadar kaldıktan sonra dükkândan ayrıldığını, arkasından Hicri’nin de çıkıp 3-4 saat kadar sonra elinde bir kargo paketiyle döndüğünü söyledi. Büyük ihtimal ödeme almışlardı. 

– Adamın fotoğrafını çekecektim ama şu koca parmaklarla telefonun tuşuna basana kadar adam içeri girdi. Çıkarken de ayarladığım hâlde net çekemedim bir türlü…

– Çeksen şaşardım zaten! dedim. Sanki ben çekmek istesem becerebilecekmişim gibi… Pis pis baktıktan sonra “Ama arabasının plakasını aldım.” dedi. Uzağa park etmişti ama yakaladım binerken. Katlanmış bir kâğıda yazılmış plakaya bakarken içimden

ÖMER SAĞLAM *Beşer Peygamber Hz. Muhammed [Ömer Sağlam]

"Hz. Muhammed Fil Senesi'nde doğdu (M.S.570/571). O doğmadan önce babası Abdullah öldüğü için yetim kalmıştı. 2 yaşında iken Halime isimli Süt Anne'ye verildi.  6 yaşında annesi Amine ile birlikte Medine'deki akrabalarını ziyaretten dönerken Ebva köyü yakınlarında annesi Amine de öldüğü için öksüz de kaldı. Ona önce dedesi Abdülmuttalip, o ölünce de amcası Ebu Talip Sahip çıktı. Doğduğunda  sırtında iki kürek kemiğinin arasında güvercin yumurtası büyüklüğünde Nübüvvet Mührü vardı(Üzerinde "Lailahe illallah Muhammed'ür Rasulullah" yazdığını söyleyenler de az değildir!). Çocukluğunda çobanlık yaptı. Eğitim görmedi Ümmi idi (okuma-yazma bilmezdi). Gençliğinde, kervancılık yapan amcalarıyla yazın  Suriye taraflarına, kışın körfez taraflarına seferlere katılarak ticareti öğrendi. Bu seferlerden birisinde bugünkü Suriye topraklarındaki Busra kentinin rahibi Bahira ile karşılaştı. Bahira, O'nun beklenen son peygamber olduğunu anladı ve amcalarına bu gence sahip çıkmalarını tavsiye etti. Gençliğinde "Hılful Fudul" isimli gençlik hareketinin içinde yer aldı. 

Amcalarıyla Ficar savaşlarına katıldı ama bu savaşlarda muharip güç içinde yer almadı, geri hizmetlerde görev yaptı. Düşman tarafından atılan okları toplayıp amcalarına verdi. Güvenilir birisiydi ve bu yüzden "El Emin" sıfatıyla anıldı. Bu sıfatına istinaden Kâbe'nin tamiri sırasında Hacer'ül Esvet

İLKAY TULUN *KANLI ORTAKLIK – Eroin Kemal



- Amirim tanıyamadım, kim ki bu? dedi güvensiz titrek bir sesle...
Bal gibi de tanıyorsun, oğlum beni bırak, kendini bile inandıramıyorsun. Yalan söyleme konuş adam gibi… İş pisleşmeden halledelim.
- Vallahi abi ben tanımıyorum hiç bizim oralar… 

Kemal cümlesini bitiremeden Korkut üstüne çullanıverdi bir anda. Önce omzundan tutup bez bebekmiş gibi kaldırıp sonra midesine indirdiği sert bir yumrukla ayaklarını yerden kesti.
- Kaçıncı kattayız?
- Ne, öhhhöh ne? karnına yediği yumruktan nefesi kesilen Kemal iki büklüm konuşmaya çalışıyordu ama bir türlü toparlanamıyordu.
- Kaçıncı kattayız dedim ulan!
- Abi ne bileyim. Kendime daha yeni geldim.
Korkut bir anda adamı bez bebekmiş gibi sallayarak bağırmaya devam

İLKAY TULUN *KANLI ORTAKLIK - Cenaze

Aslında cenazeleri severim. Yok yok, öyle değil! Yani sapık düşünceleri olan ruh hastalarınınki gibi değil. Biri öldü diye koşa koşa gidip başkalarının acılarını zevkle izlemiyorum tabii ki… Öyle bir adam değilim. Sevdiğim bir yanı var demek daha doğru olur galiba, o da gün sonunda üzüntüden çok gülüşmeler olması. Uzun zamandır görülmemiş dostlarla karşılaşıp, sanki hiç kopmamışız gibi bir muhabbete dalınıp merhumla ilgili anılar anlatılması, hâliyle hepsi de eğlenceli ya da komik anılardır bunların. Zaten cenazedeyiz bir de gidip kötü günleri anacak hâlimiz yok herhâlde. 

- Hani beraber sandal yapmıştık. Bir hafta uğraşıp durduk, suya koyar koymaz batmıştı. Nasıl atlayacağımızı şaşırdık. Bi’ de Selçuk yüzme bilmiyormuş başladı mı bağırmaya...
- “Babası gördü bunu motor kullanırken, anaaa herif atladı motordan bildiğin kaçıyor Turgut Amca da durdurdu arabayı indi aşağı başladı mı peşinden kovalamaya. Araba yolun ortasında, motosiklet yerde bunlar cadde boyunca kovalamacadalar.” gibi anılar işte.

Zaten benim yaşıma gelince çevrenizdekiler yavaş yavaş eksilmeye başlıyor, hepimiz yaşını başını almış olduğu için de arkadan pek de öyle uzun uzun ağlayan olmuyor. Hüzünlü havayla başlayan

TAMER UYSAL *"Umut" ve Yılmaz Güney





Yılmaz Güney Sineması ve Umut
Devrim Sineması deyince Türkiye Sineması’nda Yılmaz Güney geliyor aklımıza... “Devrimci sinema yol gösteren değil düşünmeye sevkeden filmlerdir” demişti Güney. O bir Efsaneydi sinemamız için . O’nun “Umut” filminden de sözetmek gerek.

“Güzel adam, bizim toplumun adamı değildir, ağam... Amerikan sinemasının adamıdır” diyordu Yılmaz Güney. Sinemamızının “Çirkin Kral”ının adı sansürle, yasakla, mahpusla, kelepçeyle anılmıştı hep. Fırtınalı yaşamın kollarında oradan oraya savrulurken yazdı, yönetti, üretti Yılmaz Güney. “Hep halkımın karakterini oynadım” diyordu.

“İlk oynadığım filmlerde yarattığım tip aşağı yukarı ezilmiş bir adamdır,dürüst bir kişiliği canlandırdım, bunu düpedüz yaşamın getirdiği deneylerden çıkardım” diyordu. Umut filmiyle birlikte devrimci kişiliğinden sözetmek gerek Yılmaz Güney’in...

GÜNAY TULUN *Zer-dûz Pâlân da Ursan




Recep tarafından Diyanet İşleri'nin başına getirilen ve gerek bence gerekse çok büyük bir kitle tarafından "İslamiyet, Türk, Türkiye ve insanlık düşmanı" olarak bilinen adam; "Sevgili atam Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'üme" lanet okumuş! Mutlaka "Öyle demek istememiştim. Çarpıtıyorlar!" sahtekârlığına sarılacaktır ama bu bezirgânların şifresi çözüldüğünden, aklını para kasasında unutmamış hiç kimse inanmayacaktır. 

Kurgulanmış kafalardan tek ses çıkıyor. "İslamiyet, Türk, Türkiye ve insanlık" düşmanları; Kur'an-ı Kerim'in lanetlediği bir eylem olan "insanlar arasına nifak sokma suçu"nu Recep'le birlikte sürekli olarak işleyen bu ucube adamı çılgınca alkışlıyor.

Bizler gibi gerçeği bilenler, yani biz "Gerçek Türkler ve bir gerçek Müslüman'ın yapması gereken şekilde davrananlar"sa her lafa verilecek cevabımız olmasına rağmen; bir lafa bir de söyleyene, "adam mıdır acaba" diye bakar, olmadığını anladık mı "çirkeftir" üstümüze sıçramasın diyerek üzerinden atlar ve yolumuza devam ederiz. "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî" gibi...

GÜNAY TULUN *"Ululanmayı Bırak da Dünya"na Bak




Bilinen hiçbir canlıda kibrin zerresi yoktur.
Tek istisnası vardır, insan!..
İnanmazsanız araştırıp görün.
Çevrenize bir göz atın, "dünyaları yaratmış" havasında dolaşan, kerameti kendinden menkul tipleri hemen saptayabilirsiniz. Ekranlara bakın, ne denli çok olduklarını görürsünüz. Şu sosyal medya denen kaynakta bile binlercesi var. Selam versen almaz, soru sorsan cevaplamaz, rüzgâr esse darılır. 

Bunları saptamak oldukça kolay, paylaşımlarınızı görmezden gelmeye başlarsa bilin ki tavır koymaktadır. Hâlâ fark edemediyseniz bu kez, geçmişte sayfasına yaptığınız yorumları siler. Sözün kısası, her buluttan nem kapıp su kaçırır.

Bunlardan beterleri de var. Yalnız onları tanımak ve yakalamak daha da kolay.
Karakterlerini ne kadar gizlerlerse gizlesinler, çürümüş kavun kokusu salarlar...
Anladınız değil mi? Bizdeki siyasetçi görünümlü hainlerden söz ediyorum.

İNSAN MIYIZ İNSANIMSI MI
"Dünyaları ben yarattım"cılar siyaset dünyamızda bir hayli fazla... Onların bir alt sınıfı "bütün büyük dağları ben yarattım"cılar, onların bir alt sınıfı da "bütün küçük dağları ben yarattım"cılardır. Bu iki

TAMER UYSAL *Peki Küreselleşme Kimin İçin

Küreselleşme, teknolojik ulaşım ve haberleşme alanlarında meydana gelen değişmeler sonucu bütün dünyanın ekonomik, politik ve kültürel anlamda bütünleşmesini ifade ediyor. Ulaşım bütünleşmeyle ilgili ilk önemli aşamaydı...

M.Ö.3000 yıllarında Rusya'nın güneyinde tekerleğin kullanılması ardından M.Ö.2500 yıllarında at'ın binek hayvanı olarak insanlığın istifadesine sunulması giderek zorba ve talan ekonomisinde kullanılması ulaşımla ilgili buluşların başlangıcıydı. Dünyanın global bir köy haline gelmesi atla başlıyor.

Bilim devrimi yani buhar gücünün bulunması, katı ve sıvı yakıtların ulaşımda kullanılmaya başlanması ile yeni teknolojik gelişmelerin ortaya çıkması ise ulaşımda dönüm noktası olmuştur. Telefon, telgraf ve telsiz bulunmasıyla iletişimin teknik boyutları daha da geliştirilmiştir.

Çeşitli düşünürler iletişim kavramı üzerine görüş ileri sürmüşlerdi. 19.yy sonunda insanların yönetimini de kapsayan gelişmelerle ilgili ilk kuramsal açıklamalar liberal görüşün savunucusu Adam Smith'e dayanmaktadır. Smith "Bırakınız Yapsınlar"ın Cosmopolis'inde bolluk ve büyüme için işbölümü ve iletişim olanaklarının gelişmesini varsayıyordu.

1789 Fransız Burjuva Devrimi ulusal bütünleşme adına bu gelişmeyi daha da özgürleştirmişti. 18.yy liberalizmin, 19. yy ise iletişimin temel teknik sistemleriyle serbest değişim ilkesinin yaratıldığı insan

ÖMER SAĞLAM *Afrika'dan Cennete Kestirmeden Gidilir

Bizde ilim vehmeden bir okurum, dediğine göre bir arkadaşının kendisine yöneltmiş olduğu soruyu bana yönelterek sormuş: "Etrafımda kurban etlerini dağıtabileceğim kimse yok. Bedelini fakir fukaraya dağıtsam kurban ibadeti yerine gelmiş olur mu?"

"Kurban bedelini bana gönderirsen kurban ibadetini yerine getirmiş olursun" demek geçti içimden ama öyle demedim tabi. Şu cevabı verdim kendisine:

"Kurban kesmenin, farz, vacip veya sünnet anlamında ibadet olduğuna inanıyorsanız, bu ibadet ancak kurban edilmesi caiz olan hayvanlar kesilerek yerine getirilmiş olur. Kurbanı bizzat kendiniz kesebileceğiniz gibi, bedelini, kurbanı kestiğinden emin olduğunuz gerçek veya tüzel kişilere de verebilirsiniz. Kurban kesilmesine gerek duymadan ya da kurban kesilmesini şart koşmadan bedelini dağıtırsanız, kurban ibadetini yerine getirmiş olmazsınız; verdiğiniz bedel ya sadaka olur ya

GÜNAY TULUN *Ayasofya Oyunları

Sabah, çok erken olmasına karşın, yakıcı bir güneşin etkisiyle uyandım. Öylesine yakıcıydı ki aklıma cehennemi getirdi. Zaten son zamanlarda aklımdan çıkmaz oldu. Yalnız kendi günahlarımı değil, millete eziyet edip duran soysuzların günahlarını da düşünüyorum. Aramızdaki147.300.000.000 ila 152.100.000.000 metrelik değişken mesafeye karşın şu saatte bile yakıp kavuruyor güneş... Ya cehennem ateşi, ya cehennem ateşi diye soruyorum kalbime.. İmdat Allah'ım, imdat!.. Bağışla tüm günahkâr kullarını!

Cehennemi düşünürken, aklım saçma sapan Ayasofya kararına kayıyor. Bazılarınca çok sert bulunan bana göreyse hayli eğlenceli olan, 8 gün önceki "Kesinlikle Açılacak" adlı yazımı anımsıyorum. Aynıyla olmasa da aşağı yukarı şöyle:
"Ayasofya, kumar masasının son kozu gibi... Az sonra son kartlar dağıtılacak, son el oynanacak,

CANAY DAVRAN *Kızılderililerden Tek Kelimelik Hayat Dersi

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri kabilenin gençleriyle hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor:
“İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş var.

Kurtlardan biri;
- Korkuyu,
- Öfkeyi,
- Kıskançlığı,
- Pişmanlığı,
- Açgözlülüğü,
                               - Kibiri,
                               - Aşağılık duygusunu,

GÜNAY TULUN *Ku Klux Klan'dan Bozma Yerli Hafiyesi Mahmutlar ve Naziler


Ermenilerin, Osmanlı topraklarında; Türklere, Kürtlere, Lazlara, Araplara, Gürcülere, Adigelere, Yahudilere, Arami, Süryani ve Keldanilere, hatta kendi soydaşlarına, kısaca "Osmanlı"ya karşı yaptıkları soykırımı anlatırken, benzer yapılanma nedeniyle uzun uzadıya söz ettiğim bir örgüt vardı.
Tarihe ilgi duyanlar ve soykırım yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır.
"Ku Klux Klan"!..

KU KLUX KLAN 
Bu iğrenç örgütün felsefesini kısaca şöyle özetlerim. "Beyazlardan başka hiçbir ırk, yaşamaya ve yaşatılmaya değmez, yok edilmelidir.". Bu beyazlar da yalnız kendi düşüncelerine paralel yaşayan, felsefelerini kabul edenlerdir. Yani her beyaz değil. Yanaşma* konumundaki beyazlarsa zamanı gelince yok edilecekler listesindedir. 

Ku Klux Klan'ın kuruluş felsefesinin temelinde siyah derili insanlar yatar. Bu örgütün mensupları, onların, özgürlük dâhil tüm yaşamsal haklarına ve beyazlarla eşit sayılmalarına karşıdır. Sonraki yıllarda, Almanların dünyaya bela ettiği Nazilerin felsefesini de benimsedikleri için antisemitiktirler.

GÜNAY TULUN *Kesinlikle Açılacak


Bugün, fazla vaktinizi almadan, kısacık bir makaleyle "Cee!" deyip gideceğim. Konum Ayasofya... Ayasofya kilise mi cami mi müze mi?

Mübarek kumar masasının son kozu gibi... Yakında son kartlar dağıtılacak, son el oynanacak, kaybedenler son kez bakacak masaya... Veda bile etmeden kaçacaklar. Kazanan bırakırsa eğer...

Ayasofya'nın yeniden camiye dönüştüreleceğini adım gibi biliyorum. Çünkü Tek Kişilik AKalPe Hükûmeti onun, iktidarda kalmak için oynanacak son koz olduğundan emin. İşin içinden böyle bir eylemle sıyrılabileceğini hesaplamış. Hem konuyu bilmeyen cahil kitlenin oyunu alacak hem de CHP, İYİ, Saadet ittifakını tuz buz edip dağıtacak.

Yasalardan kaçabilmek için de bombayı Danıştay yargıçlarının kucağına bırakmış. Derler ki; bir de destekçi yollamış ve o da hâkimlerin karşısına geçip bir yalanı gerçek gibi savunmuş, özetle demiş ki; "Atatürk' vakfına saygı gösteriyorsan Fatih'inkine de göster!".
Duruşma savcısı da "Bize gelmesine gerek yoktu. Karar Bakanlar Kurulunun" demiş.

Kararın Recep Bey'e ait olduğu bundan daha güzel ifade edilebilir mi?
- Bakanlar Kurulu'nun sahibi kim? Recep!
- AKalPe'nin sahibi kim? Recep!
- Yasamayı yapan kim? Recep!
- Yürüten kim? Recep!
- Yargının adı ne? Recep!
- Ordu da kim hükmediyor? Recep!
- Emniyet'te kim hükmediyor? Recep!
- İçteki işleri kim yönetiyor? Recep!
- Dıştaki işleri kim yönetiyor? Recep!
- Tapu kadastroda kimin hükmü geçer? Recep!
- Memleketin tapusu kimde?

Uzatmayalım Bayanlar Baylar, uzatmayalım!
Şuna bir cevap verin de öyle konuşalım:
Türkiye'ye Recepland denmiyorsa ne deniyor?
Yani sonucu bilmek için "yıldızlara bakıp müneccimlik oynamaya gerek yokmuş" değil mi?
Yazı bitti!
İzninizle...

Hadi "Cee!"...




Günay Tulun 2.7.2020/18.22

GÜNAY TULUN *Vizördeki Minörler

Önceki gün bir yazı yazmış ve onu Facebook'ta yayınlatmıştım.
Konumuz işte o yazı... 

ARTİSTLE ARTİZ
Gerçekleri bilmeden ondan bundan duyduğunu gerçek diye satan; yazmayı beceremediğinden başkalarının eserleri altına benimdir diye imzasını atıp makaleler yayınlatan, kitap okumadığı hâlde sanki okurmuş algısı yaratmak için kitaplarla sarmaş dolaş fotoğraflar çektirip basına dağıtan arsız, yüzsüz, sahtekâr tipler sardı her yanı... Yeşilçam'ın ne artist ne de aktrist olamamış kendinden pohpohlu artizleri gibi hepsi...

DENİZDEN BABAM ÇIKSA YERİM DERLER YA
Tabii ki bu saptamam gerçek okur yazarları rencide etmemeli... Sözüm; dönemimizde bolca görülen, hiç doymayan, "Devlet malı deniz, başkasından önce ben yutmalıyım, yoksa olurum keriz"cilere... Attıkları nutukları bile başkalarına yazdıran sahtekârlara... Bilimsel kitap yazdım diye onun bunun eserinden bölümler çalıp emirle yayınlatan düzenbazlara... Para teklif etmesine rağmen gönderdiği makale bilimsel saygınlığı olan dergilerde kabul görmeyip gerisin geri gönderilen süper (!), hiper (!)

ÖMER SAĞLAM *Kılıç Hakkı ve Fatih'in Ayasofya Vasiyeti

Ayasofya'nın ibadete açılmasının gündeme gelmesiyle birlikte bizim ahali "Kılıç Hakkı" diye bir tabir duymaya başladı. "Kılıç Artığı" tabirini duymuştuk ama "Kılıç Hakkı" tabirini doğrusu fazla duymamıştık. Şimdi bu kavramla da müşerref olduk.

Wikipedia'da şöyle tanımlanıyor "Kılıç Hakkı" kavramı: "Tımar sahipleri yıllık gelirlerinin ilk 3 bin akçesini kendi geçimleri için ayırırlardı. Buna 'Kılıç Hakkı' denirdi. Geri kalan gelirin her 3 bin akçesi için de tam teçhizatlı 1 adet atlı asker yetiştirmek ve gerektiğinde bunlarla birlikte savaşa katılmak zorundaydılar. Bu askere 'Cebelü' adı verilirdi. Tımar sahipleri savaşa çağrıldıklarında bu yetiştirdikleri Cebelülerle beraber savaşa giderlerdi. Savaşta yapılan yoklama sırasında bulunmayan tımarlı sipahinin tımarı elinden alınırdı.

TAMER UYSAL *Nâzım Hikmet İyi İnsan

'Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için'...

Şiirlere kendine özgü ses ve sazıyla adeta can veren usta Ruhi Su Nazım Hikmet’in eserlerinin bestelenmesi konusunda “Aydın bir ozanın şiirini bestelemek kolay bir iş değil” der ve ekler “Ezgili Yürek”te; “Memleketimizde bilimin ve bilim adamının boş kalan yerini sanat ve sanat adamı almış, toplumun sorunlarını bir bilim adamı gibi incelemek zorunluluğu duymuştur. Batıdaki gelişme içinde toplum düzeninin kurallarına aykırı gelen düşüncelerinden dolayı işkence gören, ölüme mahkum edilen bilim adamlarına karşılık bizim memleketimizde çoğunlukla hep sanat adamları sürülmüş, hapsedilmiş, işkence görmüş ya da öldürülmüştür. Memleketimiz için ne yapılmışsa sanat adamının eliyle yapılmıştır”…

Ne güzel iki büyük usta devrimci sanatçıyı aynı albümde buluşturan türkülerini dinlemek, Süvarinin

GÜNAY TULUN *Sosyal Soslu Mesafe


Bazı konularda aklım, zekâm ve bunca yıldır edindiğim deneyimler yetersiz kalıyor. "Sosyal mesafe" denen "korunma uzaklığı" da bunlardan biri... Pandemi döneminde icat edilen bu kavramın ölçüleri kimi bilimciye göre 1,5 kimine göreyse 2 metre... Aslında başka tedbirlerin de olması gerekiyor ama derdim ne koronavirüs ne de tedbirler. Derdim, taşıtlardaki sosyal mesafe!.. 

Neden mi? Çünkü Recep Bey, elleriyle atadığı ve hizmetlerinden çok çok yararlandığı sağlıkçısıyla yine elleriyle atadığı ve hizmetlerinden çok çok yararlandığı içe bakan adamını fena hâlde boşa düşürerek yalancı çıkardı. Onların ilan ettiği sokağa çıkma yasağını "İptal etme kararı aldım!" sözleriyle

ÖMER SAĞLAM *Kayı Boylu Karadayı Paşa Çankırılıların Gönlünde Aktır

Geçtiğimiz 26 Mayıs günü 88 yaşında hayata gözlerini yuman 22. Genelkurmay başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı'ya Tanrı'dan rahmetler diliyorum. Mekânı cennet olsun. Geçen yıl hastane odasında avukatı vasıtasıyla Sözcü yazarı Saygı Öztürk'e verdiği mülakatta dile getirdiği "Bana ve arkadaşlarıma yönelik bu haksız suçlama çok ağrıma gidiyor. Ölmeden önce aklanmak istiyorum. 16 aydır davamız İstinaf Mahkemesi'nde sonuçlanmadı" şeklindeki ifadeleri okuyunca gerçekten duygulandım. Yargı nasıl bir karar verir bilmiyorum, ancak hemşerim Merhum Karadayı'nın, sadece benim değil Çankırılıların gönlünde ak olduğunu ve itibarından hiçbir şey kaybetmediğini belirtmek isterim. Çünkü Çankırılıların sevgili paşalarından emin olduğunu yakından biliyorum.

Org. Karadayı'yı aklamak ve temize çıkarmak gibi bir niyetim yok elbette. Ancak kendisini az çok tanıyan bir hemşerisi olarak insan Karadayı'yı bütün Çankırılılar adına anlatmanın vefa borcum olduğuna inanıyorum. Bunun yanında, FETÖ'nün hazırlayıp organize ettiği ve uyguladığı Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla, Ağırlaştırılmış Müebbed ve Müebbed hapis cezalarına mahkum edilmiş onlarca insanın AYM'nin verdiği kararlar doğrultusunda beraat ettiklerini düşününce, FETÖCÜ Savcı Mustafa Bilgili tarafından hazırlanan bir iddianameye istinaden Müebbed hapse mahkum edilen Karadayı Paşa ve arkadaşlarının da beraat edeceklerini düşünüyorum ben. Zira çeyrek asır önce yaşanmış bir hadiseden suç ve suçlu çıkarmak akla ziyandır. Hukuki olmaktan çok siyasi bir girişimdir. Gelecekte yaşanması olası benzer hareketlere kalkışacaklara önceden gözdağı verme

İDİL TULUN *Üzerimizdeki Borcam Travması


Borcam sendromu diye bi’ şey var bence. 
Borcamlar elimiz ayağımızdır. Olmaması travmatik bir vakadır. Borcamsız ev susuz yaza benzer. Borcamsız bir evin olması olası değildir. Görülmemiştir. Çünkü; evlenirsin borcam gelir, yeni eve taşınırsın borcam gelir, o evden başka bir eve taşınırsın yine borcam gelir. Kabul günü, altın günü, ev sosyalleşmesi; “eller boş olmaz fantezisi” ve tabii ki borcam gelir. Annesindir; anneler gününde borcam gelebilir, evli ve çocukluysan doğum gününde de borcam gelebilir. 

Misafirliğe giderken tatlı matlı yapar borcamınla gidebilirsin. Misafirliğe gittiğin kişi sen farkında olmadığın bir ara borcamını yıkar, itinayla temizler, senin kalkmana yakın poşete koyar, tam sana borcamını geri verirken “Yok yok...” dersin, “...sende kalsın var aynısından zaten... Yok

TAMER UYSAL *L'état, C'est Moi "Devlet Benim" Louis XIV




Avrupa ülkeleriyle özellikle Hollanda ile yaşanan diplomatik sorun yıllar önce Cem Özer’den alıntıladığım yazıyı aklıma getirdi. Kriz, Cem Özer'in bizim muhafazakârlarımız Batı'nın nimetlerinden yararlanırken halka bunları yasaklayıp kötüler şeklindeki sözlerini (Acemi Yazılar, Parantez Yayınları, 1997) hatırlatıyordu.

Almanya'da mitingi engellenen Bekir Bozdağ'ın "Bir toplumun toplantı yapmasına izin vermeyen bir demokrasi olabilir mi?" lafına “Demek ki 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayabileceğiz. Bu beyan arşive girmiştir çünkü” demişti Cem Özer.

Bir lokma bir hırka, İslami burjuvazinin (muhafazakar demokrat) yoksul yığınlara dünyanın değersiz olduğu biçiminde dayattığı, azla yetinmeyi öğütleyen sufi (mistifikasyon) inançtır. Her ne kadar

ÖMER SAĞLAM *İstanbul'un Fethine Dair Hadis Uydurma mıdır [Ömer Sağlam]


Hz. Peygamber'in "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” şeklindeki hadisinin, UYDURMA ve ZAYIF kategorisinde bir rivayet olduğu söyleniyor son zamanlarda.

Oysa bizim İmam-Hatip öğrenciliği yıllarımızda böyle bir şeyi zinhar duyamazdınız.

Anlaşılan; İslamcılar her şeye egemen oldukça Türklüğe dair ne varsa inkâr etmeyi kendilerine şiar edinmiş bulunuyorlar. Asıl maksatları, Türklüğü ve Türk Milliyetçiliği'ni örselemek, bastırmak ve yok etmek, yerine renksiz-tuzsuz bir şey olan Ümmetçiliği egemen kılmaktır elbette.

Oysa biz, sadece bu hadisin değil, Kur'an-ı Kerim'de, Mâide Suresi'nin 54. ayetinin de Türkler hakkında indirildiğine inananlardanız. Sadece biz değil elbette, Vani Mehmet Efendi ve Kürt Said
(Said-i Nursî) bile inanmaktadır buna(1).

Bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı da yapan ve söz konusu hadise "UYDURMA" diyenlerin boyu kadar eser veren, hassaten başlı başına 12 ciltlik dev bir TEFSİR kitabı bulunan Prof. Dr. Süleyman
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.