ATAM ATATÜRK ve II. MEHMED
Yine Fatih meselesine dönersek…
Bir insanın yaptığı bazı şeyleri beğenmek bazılarınıysa beğenmemek kadar normal bir eylem yoktur. Aksi, ya kölece bir aşkın akılları kör etmesi ya da kinden kararmış akılların nefretidir. Bu çirkinliği bir metot olarak uygulayan hastalıklı kafalar yüzünden ölüp gitmiş insanların ardından, duyabilselerdi çok üzülüp, utanacakları gerçekleri söylemek zorunda kalmam, bir Müslüman olarak beni üzüyor.
Aslında Atatürk’ün Fatih’i beğenmesi de beğenmemesi de doğaldır ama iş hayranlık uydurmaya, izinden gitmeye gelince o zaman, bunu söyleyenlere “Hele dur bakalım!” derim. Bunu da kıtırcı tarihçiler gibi boşa söylemem.
Hadi gelin bu konuya bir de gerçekler çerçevesinden bakalım:
- Fatih, bir kısım tarihçilere göre 1352 yılında Venediklilere, bazılarına göreyse 1365 yılında Ragusa Cumhuriyeti'ne verilerek başlatılan kapitülasyon uygulamalarını gelenek hâline getiren kişidir. Atatürk'se onları silip atan.
- Fatih, Anadolu'da dağınık olarak yaşayan Ermeni ve Rumları bir araya getiren kişidir. Atatürkse onların ihanetlerine karşı savaşan...
- Fatih, devletin selameti bahanesiyle baba, kardeş, akraba katlini yasal hâle getirmiş ve bunu, saltanatının başlangıcında gerçek bir Türk olan kundaktaki kardeşi üzerinde uygulamış biridir. Atatürk'se kendisine rakip çıkmasından korkmayan, uygar yasaların geçerli olması için çabalayan gerçek bir devlet adamı.
- Fatih'in anacığı, oğlu tarafından kendisine tahsis edilen Selanik'teki Hristiyan manastırında bir eli yağda diğeri balda yaşamış olan Sırp Despina Hanım'dır. Atatürk'ün anacığı ise yaşamı savaşlar, göçler, yokluklar içinde geçen, çilekeş bir Türk ve Müslüman kadını olan "Molla Hafız Zübeyde Hanım"dır.
- Atatürk'e Rum piçi diye iftira atan soyu bozuk ve ahlaksız Türk düşmanları şunu bilmelidir ki, Atatürk öz be öz Türk, taptıkları Fatih'se hiçbir zaman Müslüman olmamış Hristiyan bir Sırp'ın çocuğudur.
- Fatih; diktatörden de öte astığı astık, kestiği kestik bir tirandır. Atatürk'se yasalara bağlı bir insandır. Üstelik insancıldır da... Bunu Anzak analarına yazdığı mektupta da gösterir.
- Fatih, saldırgan ve işgalci bir devleti temsil eder. Atatürk'se elden gitmiş bir ülkenin kurtulmasını ve Türklüğün yeniden doğmasını sağlayan kişidir.
- Fatih, bugün emperyalizm nitelemesiyle insana karşı işlenen bir suç olarak aşağılanan "yayılmacı düşünce"nin peşinde savaştan savaşa koşmuştur. Atatürk'se düşmanları yurdumuzdan sürdükten sonra derhâl barışa yönlenmiş biridir.
- Fatih, hanedandandır, Atatürk'se milletinin bir ferdi...
- Fatih, bir anlamda çok eşlilik olan harem hayatı yaşamıştır, Atatürk'se tek eşlidir.
- Fatih, devlet hazinesini kendi malı saymıştır, Atatürk'se yalnız maaşını almıştır.
- Fatih, kendi malı olarak gördüğü devleti çocuğuna bırakmıştır. Atatürk'se neyi var neyi yok hepsini milletine...
- Fatih, savaşları koruma altındaki otağından yönetmiştir. Atatürk'se defalarca bilfiil savaşmış, cephede yatmış, süngü savaşlarına katılmış bir Türk subayıdır.
- Fatih, emperyalisttir, Atatürk'se milleti adına devrimler yapan bir devrimci...
Hangi birisini yazayım ki...
Atatürk'le Fatih arasındaki benzerlik, örnek alınacak olgu ve hayranlık, laf ola beri gele türünden söylenmiş saçma bir sözden ibarettir. Zaten gördünüz. İkisinin de birbirinden örnek alacakları yönler yok denecek kadar az. Çünkü ikisi de farklı dünyaların farklı zihniyetlerin farklı kültürlerin insanı... Konu, örnek almak değil de gerçekten de dinci ve Osmanlıcı basının empoze etmeye çalıştığı türden bir hayranlığı içerseydi, kahkaha dolu bir yorumum olurdu. İnsanız, herkesin geçmişi hatalarla dolu, bu hatalar geleceğimizde de olacak ama yine de Harbiye'den yetişmiş birinin böylesine yanılgıya düşmesi çok üzücü...
Allah'a hamdedelim ki, Atatürk gibi bir insanı milletimize armağan etmiştir.
Hem de en umutsuz günlerde...
Bir de feyzalmayı becerebilsek!