Recep tarafından Diyanet İşleri'nin başına getirilen ve gerek bence gerekse çok büyük bir kitle tarafından "İslamiyet, Türk, Türkiye ve insanlık düşmanı" olarak bilinen adam; "Sevgili atam Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'üme" lanet okumuş! Mutlaka "Öyle demek istememiştim. Çarpıtıyorlar!" sahtekârlığına sarılacaktır ama bu bezirgânların şifresi çözüldüğünden, aklını para kasasında unutmamış hiç kimse inanmayacaktır.
Kurgulanmış kafalardan tek ses çıkıyor. "İslamiyet, Türk, Türkiye ve insanlık" düşmanları; Kur'an-ı Kerim'in lanetlediği bir eylem olan "insanlar arasına nifak sokma suçu"nu Recep'le birlikte sürekli olarak işleyen bu ucube adamı çılgınca alkışlıyor.
Bizler gibi gerçeği bilenler, yani biz "Gerçek Türkler ve bir gerçek Müslüman'ın yapması gereken şekilde davrananlar"sa her lafa verilecek cevabımız olmasına rağmen; bir lafa bir de söyleyene, "adam mıdır acaba" diye bakar, olmadığını anladık mı "çirkeftir" üstümüze sıçramasın diyerek üzerinden atlar ve yolumuza devam ederiz. "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî" gibi...
ÖZEL ORDU KURAN DİN (!) ADAMI
Bu adamın, eline verilen çok büyük bütçeyle Recep adına bir ordu kurduğunu fark eden kimse yok mu? Peki, Recep'in özel ordularının sayısının kaça ulaştığını bilen var mı?
Dikkat edin lütfen, kişi demiyorum, ordu diyorum.
Hitler'in bile bu kadar özel ordusu yoktu!
Alçakça lanetlenen sevgili atam Atatürk'ünse hiç!
Onun yalnızca milleti vardı.
Bu sözümü de çarpıtıp mesaj atanlar olacaktır. Baştan uyarayım, ordulara başkomutan olmak başka, şahsına münhasır özel ordu kurmak başka...
DİNİME KÜFREDEREK HİLAFET İSTEYENLER BARİ MÜSELMAN OLSA
Bugüne dek gizli gizli yapılan hilafet çağrıları artık ayan beyan, bağıra çağıra yapılır oldu. İslam'da bugün yapılmaya çalışılan türde hilafet yani halifelik diye bir makam yoktur. Hiç kimse "Dört Halife" dönemini örnek olarak gösterip de "Yanlışın var!" demesin.
Hilafet, Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu teala aleyhi vesellem efendimizin ölümünden sonra uydurulmuş siyasi bir makamdır, gerçek adı hükümdarlıktır. Hilafet, Allah'la kul arasına girmenin zehirli yollarından başka bir şey değildir. Küfürdür. Milletin çoğu, hilafetçilerin Müslüman olduğu hayaline kapılsa da onlar, Müslümanların arasına yerleştirilmiş şeytani varlıklardan başka bir şey değildir. "İslam Dünyası"na zehir tohumları saçmak için göreve getirilmişlerdir.
Hilafet de nereden çıktı demeyin. Adım adım götürüldüğümüz nokta bu... "3, 4, 5, 6, 7 ve daha yukarı yaştaki bebe ve çocuklar"ın sürüler hâlinde eğitilmelerinin nedeni işte bu!.. Düşünebiliyor musunuz, yüz binlerce saptırılmış zihinden oluşan dev bir ordu yetişiyor. Arkaları da sürekli olarak yeni bebelerle takviye ediliyor.
Ayasofya saçmalığı iyice azdırdı bunları. Hilafete çağrı yapıp duruyorlar. Halifeleri de şimdiden belli... Recep! İnanmazsanız yazımın sağına bakın. Recep Bey'in İstanbul Belediye Başkanlığı sırasındaki desteğiyle oluşan birikimlerle, onun hapse girişinden hemen sonra Albayraklarca satın alınan Yeni Şafak adlı YYKY gazetenin çıkardığı haftalık derginin kapağıdır gördüğünüz o fotoğraf... Yorum sizin!
CİCİLİ BİCİLİ ELBİSELİ ADAM ve BİR FIKRA
Danıştay kararıyla birkaç gün önce fiilen müzeliği iptal edilip cami olarak açılmasına hükmedilen Ayasofya'ya hemen döşenmeye başlanan halılarının, aslında Danıştay'ın kararından 6 ay önce, bir YYKY firmaya sipariş edildiği ortaya çıktı. Bunun üstüne tuz biber eken olaysa Diyaneti temsil eden adamın, üzerinde Hristiyan putu taşıyan bir kılıçla minbere çıkması oldu. Bu adam, gençlik döneminden beri Recep'e havarilik yapmakta ve ikbali için buna güvenmektedir. Tavsiyem, hiç güvenmesin. Onun, miadı dolanlara ne yaptığı malum. Basar tekmeyi, yollar çöplüğe... Arada dayaklı dedikodular da dolaşır elbet!
"Recep'in, Cumhuriyeti yıkma ve Atatürk'ü silme" projesinde önemli görevler yüklenen ve Diyanet'i sözcüğün her anlamıyla götüren bu adamı, pagan Yunan'ın, Apollon'a tapan ünlü "Delfi Tapınak" rahiplerinin cicili bicili giysileri içinde her gördüğümde aklıma bir fıkra gelir. Yazayım der, hep unuturum. tesadüf bu ya, bugün bir dost o fıkrayı yollamaz mı! Bari bu kez dedim... Yazıyorum... İşte!..
Adam elindeki bıçaklarla camiden içeri dalar ve bağırır:
- Ey cemaat içinizde Müslüman* olan var mı?
Çıt yok! Sessizlik uzayınca yaşlıca biri kalkar ve cevaplar:
- Ben!
Bıçaklı adam, hemen yanına seğirtir, koluna girerek daha çabuk yürümesine yardımcı olur. Az ilerde ağaca bağlanmış bir koyun vardır. Birlikte ona doğru yönelirler.
Bıçaklı adam:
- Bu koyunu kurban edeceğim, İslami kurallara tam uysun istiyorum. Yardım lazım!
Yaşlı adam:
- Merak etme, hallederiz! der. Hemen işe koyulur. Koyulur ama gerçekten de çok yaşlıdır. Fena hâlde yorulur. Üstelik hem onun hem de onu çağıran adamın her yanı kan içinde kalmıştır. Bıçaklar da kayganlaşan ellerinden kayıp durmaktadır. Yaşlı adam nefes nefese konuşur:
- Oğul, çok yoruldum. Hele sen camiye bir kez daha git, çağır birini gelsin, yardım etsin.
Adam lafı ikiletmez, koşarak camiye dalar ve telaşla seslenir.
- İçinizde başka Müslüman var mı?
Adamın üzerindeki kanları gören cemaat, yaşlı adamı parçalayarak öldürdüğünü zanneder. Ses soluk kesilir. hepsi son bir kurtuluş umuduyla dönüp imama bakar.
İmam:
- Ne bakıyorsunuz lan! Size iki rekat namaz kıldırmakla Müslüman mı olduk!
KISSALARDAN HİSSELER
Atatürk'e küfürler yağdıran bu pespaye tipin, cicili bicili giysiler giymesi ve onu üniforma edinip 24 saat üzerinde taşıması adam olmasını sağlamıyor. Bana göre saraylarda maraylarda egemenlere namaz kıldırmakla da Müslüman olunmuyor. Adam için "Müslümanlıkla ilgisi yok" diyeceğim ama onu takdir edecek olan "Yüceler Yücesi Rabb'im"den başkası değil.
Rabb'im olan Allah'a sığınarak söyleyebileceğim birtakım şeyler var tabii...
Onu da hepimiz adına Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî söylemiş:
"Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok!"
Bu konuya cuk oturan sözlerden biri de Ziya Paşa'ya ait:
"Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma? Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşekdir."
Ziya Paşa'nın sözlerini günümüz Türkçesine çevirmesek de ne dediği çok güzel anlaşılıyor.
Diyor ki:
"Özü kötü olan insanlara giydiği üniforma yani makam, mevki ve yetki soyluluk verir mi hiç? Altından yapılmış semer de vursan bir şey değişmez. Çünkü eşek, yine eşektir."
Ziya Paşa, ta 19. yüzyıldan seslenerek bugünün egemenleri için başka şeyler de söylemiş:
"Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efrâz, birkaç guruşu mürtekibin câyı kürekdir."
Yani, "Milyonları çalan yüksek makamda başı dik dolaşır, zimmetine birkaç kuruş geçirenin cezasıysa kürek mahkûmu olmaktır."
Durmamış, anlatmış ama hâlâ anlamamakta ısrarlıyız:
"Îmân ile dîn akçedir erbâb-ı gınâda, nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarâda." diye uyarmış bizleri...
Yani demiş ki:
"İnanç ve din, zenginler için parayla eş anlam taşır oldu. Namus ve namusu korumak için gösterilen çabaları dile getirmekse fakirlere kaldı."
Bırakalım, yazının sonlarını da Ziya Paşa bağlasın:
"Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından, zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir."
Ne dersiniz, çok net anlaşılmış mıdır acaba?
Anlaşılmadıysa eğer, bir de şunu deneyin:
"Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr, tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötekdir."
BİLGİ NOTLARI
*Müslüman: Yardım edecek birini ararken gerçek an-
lamı dışında, bir imdat çağrısı olarak kullanılan söz.
Delfi Tapınağı: Yunan tanrısı Apollon'a adanmış en
büyük tapınaktır. Rahip-Kâhinleriyle ünlüdür. Bu ko-
nuda "Gülmeyin! İstanbul’u Yunan Kurmuş" adlı ya-
zının sonlarında yer alan "İstanbul'u Kim Kurmuş"
başlıklı bölümü okumanızı öneririm.
lamı dışında, bir imdat çağrısı olarak kullanılan söz.
Delfi Tapınağı: Yunan tanrısı Apollon'a adanmış en
büyük tapınaktır. Rahip-Kâhinleriyle ünlüdür. Bu ko-
nuda "Gülmeyin! İstanbul’u Yunan Kurmuş" adlı ya-
zının sonlarında yer alan "İstanbul'u Kim Kurmuş"
başlıklı bölümü okumanızı öneririm.
# Ziya Paşa'ya ait sözler, günümüz Türkçesine dönüş-
türüldüğü ilk günkü şekilde yazılmıştır.
türüldüğü ilk günkü şekilde yazılmıştır.