Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Yokus Pokus Sanatı başlıklı yazıya bir okur yorum yapmış.
"Mesut bey seçim bittikten sonra çıktın gene ringlere, yerel seçimler öncesi dut yemiş bülbüle dönmüştün, kayıkçı kavgası seninki benim nazarımdaki inandırıcılığını kaybettin."
Sağ olsun. Bizim gibi küçük kasabada yazı yazanlar için bu tek tük yorumlar büyük değer taşır, her ne kadar herkes kendi içini temizlemek için yazıyor olsa da dışarıdan olumlu ya da olumsuz bir tepki almak, yaptığınızın bir işe yaradığını göstermesi açısından önemlidir.
Okurumuz bizim yerel seçimler öncesinde ortadan yok olduğumuzu, şimdilerde ise
yeniden ortaya çıkarak kayıkçı kavgasına devam ettiğimizi söyleyip, artık bizi samimi bulmadığını açıklamış.
yeniden ortaya çıkarak kayıkçı kavgasına devam ettiğimizi söyleyip, artık bizi samimi bulmadığını açıklamış.
Okurun takdiridir deyip geçebileceğim bir durum olsaydı üzerinde durmazdım.
Ama okurumuz bizi kayıkçı kavgası yapmakla yargılayıp, samimiyetsizlik cezasına çarptırınca bir iki laf etmeden geçemedik.
Kayıkçı kavgası, aralarında danışıklı dövüş olanların ilişkilerini anlatmak için kullanılan bir laftır. Sevimsizdir. İğnelemek için kullanılır. Daha da kötüsü açık bir suçlama içerir.
Madem ortada bir suçlama var, o zaman susmak bize yakışmaz. Şu kayıkçı kavgasına ya da daha bilinir hâliyle “danışıklı dövüşe” bir açıklama getirmek gerek.
Öncelikle belirtelim ki mesleğim icabı kimselere danışmaya ihtiyacım yok! Yazdığım yazıların dilinden dolayı biraz kavgacı bir görüntü çiziyor olabilirim. Ancak bilenler bilir, kavgadan değil genelde çözümden yana bir ruh hâli ile yaşarım. Bir de o kadar çok işle aynı anda uğraşıyorum ki, ne danışacak ne dövüşecek ne de danışa danışa dövüşecek zamanım var.
Yerel seçimler öncesi bizim kasabada seçimi kazanacağı gün gibi ortada olan CHP’nin, yerelde ve Ankara’daki yöneticilerine mevcut durumları sözlü ve yazılı olarak ilettim. Bizi yönetmeye tuhaf bir inatla devam edenler hakkındaki dosyaları gönderdim. Hatta yine aynı adayı gösterirlerse ne kadar oy kaybedeceklerini bile yazdım. Gerek bu köşede gerekse Lüleburgaz FM’de Alaaddin Bey'le yaptığımız programlarda, kralın ne kadar çirkin ve çıplak olduğunu belgeleriyle açıkladım.
"LYFA" ihale rezaletini, "Yeni Sanayi"deki oto galeri mezarlığını, çöp ihalelerindeki tuhaflıkları, "Pazar Yeri" garabetini ve tüm beceriksizlikleri tüm ayrıntıları ile yazdım, söyledim. Yerelle yetinmeyip bize zorla belediye başkanı seçtiren Kemal Bey ve ekibine de ilettim.
Yani danışmadan ve dövüşmeden, bir aydın olarak kasaba için üzerime düşeni yaptım. Tüm yazılar tarihe not olarak duruyor. Radyo konuşmaları da sanırım radyonun arşivindedir.
Okurumuzun hassasiyetini anlıyorum aslında. Eğer yaşadığımız yer gerçek demokrasinin var olduğu bir ülke olsaydı, benim yazdıklarımdan sonra “beceriksiz yöneticiler” ya bana dava açarlardı ya da istifa ederlerdi.
Onlar bunları yapmak yerine, utanmadan genel merkez markajı ile yeniden seçilmeyi tercih ettiler. Oğuz Aral’ın “Utanmaz Adam”ını çırak çıkartanların yönetici olduğu bir zaman dilimindeyiz maalesef.
Hani bir türkü vardır:
“Kazdım kazdım kum çıktı / Kumun dibi su çıktı,
Yazık oldu yüz bine / Aldığım kız dul çıktı.”
Bizimkisi de o misal; yazıp yazıp hafızasız bir topluma ve zaman dilimine bırakıyoruz yazdıklarımızı. Yazdıklarımızın bir şeyleri değiştirmesi mümkün değil elbette. Hele de seçkinlerin seçici, halkın ise "oy-cu" yapıldığı bir "de-bok-rasi"de...
Sonucunun ne olacağı, eski Türkiye’de Gandhi, yeni Türkiye’de Rakı masası avcısı ve acımasız masa yumrukçusu Kemal Bey tarafından belirlenen bir seçime ilişkin yazı yazmamış olmamın nedenini anlatabildim sanırım. Yazıyı meşhur türküye bağlayıp bitirelim:
“Yazdım yazdım şok çıktı. / Şokun dibi yok çıktı.
Yazık oldu oylara / Seçtirilen … çıktı.”
Dipnot: Noktalı yerin doldurulmasını yorumu yazan
okura ve sizlerin yorumlarına bırakıyorum.
Mesut Sarıoğlu