Bol acılı bir yazı yani... Ama sonu mutlu bitenlerden...
En azından mutlu biteceğini planladım kafamda, hele bi' yazalım da, göreceğiz...
Vücut acıyla karşılaştıkça endorfin salgılarmış... Bu durum, insanların acıya gık demeden yemeye devam edişlerine güzel bi' açıklık getiriyor sanırım. Öte yandan, olay acı yemekle de bitmiyor. Tabiri caizse, hem somut hem de soyut acı adına geçerli bir durum... Ha bi' de şöyle bir şey var: Endorfin hormonun işlevi... Peki, sorarım, şimdi endorfin mutluluk salgılıyor, insan da acı yemeye doyamıyorsa eğer, mutluluğun vereceği kıvançla mı süzüm süzüm süzülüp kıvranmacalar tadar hâldeyiz? Ağzımız yanıyorsa niye hâlâ yemeye devam ediyoruz o acı biberleri? Delirdik mi biz? Acaba tutup tutup durduğumuz o dileklerin gerçekleşeceğini ümit etmek mi bağlıyor bizi acıya? Yoksa hepimiz mazoşist miyiz? Bilemedim...
İnsan psikolojisi işte... Çok acayip! Mesela şiddetle uzaklaşmak istediğimiz şeylere, aynı şiddetle çekiliyoruz. Şu 'zıt kutuplar' meselesi gibi... Neyi çok istersek, istemeyi bıraktığımız an geliyor bize. Çekim yasası mı dersin, Murphy Kanunları mı dersin, orasını bilemem. Ama şunu biliyorum ki, uykusuzluğu meslek edinmiş birçok insan, kafasını yastığa koyup uyumaya teşebbüs ettiği her gece filmi başa sarıyor. Sadece duvarlar dinliyor bizi. Belki birkaç da sivrisinek... Yanılıyor muyum?
'3 dilek hakkım olsa ne yapardım acaba?' diye sorup hayallerden hayallere koşan kaç zihin, kendi kendine gülümseyen kaç surat var acaba şu an? Sana gönderdiğimiz o mesajlar hangi düşlerle buluşuyor? Kimlere uğruyor? Nerelerde soluklanıyor? Kaç kişi gözünü gökyüzüne dikmiş yıldız kaymasını bekliyor? Kaç kişi mutlu? Kaç kişinin gözü telefonda? Kaç kişi acı biber yemekte? Kaç kişi 3. dileğine karar verememekte? Ben 26 senedir 3. dileğimin akibeti hakkında düşünüyorum ama bir türlü net karar veremedim mesela. Galiba 26 yıla daha ihtiyacım var...
Bence bize bir işaret vermelisin!
Olur da bir sabah uyandığınızda baş ucunuza konmuş sihirli bir lamba ve o lambadan çıkan koca göbekli mavi bir yaratık görürsek, ne isteyeceğinize iyi karar verelim diye. Hatta mümkünse liste yapalım. Dileklerimizi dilemeden önce de iyice bir parlatalım lambayı. İşi garantiye almak adına... Acılardan yola çıkıp iyi temennilerde bulunmayalım, en baştan isteyelim. Hem böylece Alaaddin de melankoliye bağlamaz, belki 4. bir dilek hakkı sunar bize. Olur mu dersin?
Sevgiler,
Merve.
Not: Kaldıramayacağınız yükleri yüklenmeyin, gözünüzü yaşartacak kadar da acı biber yemeyin. Bol bol su içseniz de geçmiyor çünkü. Hatırda kalan sadece 'acı' oluyor. Güzel ama acı işte... Acı ama gerçek...
Yaşasın!
Biz 'acı' yı seviyoruz.
Hem de bundan 'acı' nın bile haberi olmadan...
Öyle platonik bi' sevgi yani...
Görüşürüz.
Merve Çiçek Vatan
Vücut acıyla karşılaştıkça endorfin salgılarmış... Bu durum, insanların acıya gık demeden yemeye devam edişlerine güzel bi' açıklık getiriyor sanırım. Öte yandan, olay acı yemekle de bitmiyor. Tabiri caizse, hem somut hem de soyut acı adına geçerli bir durum... Ha bi' de şöyle bir şey var: Endorfin hormonun işlevi... Peki, sorarım, şimdi endorfin mutluluk salgılıyor, insan da acı yemeye doyamıyorsa eğer, mutluluğun vereceği kıvançla mı süzüm süzüm süzülüp kıvranmacalar tadar hâldeyiz? Ağzımız yanıyorsa niye hâlâ yemeye devam ediyoruz o acı biberleri? Delirdik mi biz? Acaba tutup tutup durduğumuz o dileklerin gerçekleşeceğini ümit etmek mi bağlıyor bizi acıya? Yoksa hepimiz mazoşist miyiz? Bilemedim...
İnsan psikolojisi işte... Çok acayip! Mesela şiddetle uzaklaşmak istediğimiz şeylere, aynı şiddetle çekiliyoruz. Şu 'zıt kutuplar' meselesi gibi... Neyi çok istersek, istemeyi bıraktığımız an geliyor bize. Çekim yasası mı dersin, Murphy Kanunları mı dersin, orasını bilemem. Ama şunu biliyorum ki, uykusuzluğu meslek edinmiş birçok insan, kafasını yastığa koyup uyumaya teşebbüs ettiği her gece filmi başa sarıyor. Sadece duvarlar dinliyor bizi. Belki birkaç da sivrisinek... Yanılıyor muyum?
'3 dilek hakkım olsa ne yapardım acaba?' diye sorup hayallerden hayallere koşan kaç zihin, kendi kendine gülümseyen kaç surat var acaba şu an? Sana gönderdiğimiz o mesajlar hangi düşlerle buluşuyor? Kimlere uğruyor? Nerelerde soluklanıyor? Kaç kişi gözünü gökyüzüne dikmiş yıldız kaymasını bekliyor? Kaç kişi mutlu? Kaç kişinin gözü telefonda? Kaç kişi acı biber yemekte? Kaç kişi 3. dileğine karar verememekte? Ben 26 senedir 3. dileğimin akibeti hakkında düşünüyorum ama bir türlü net karar veremedim mesela. Galiba 26 yıla daha ihtiyacım var...
Bence bize bir işaret vermelisin!
Olur da bir sabah uyandığınızda baş ucunuza konmuş sihirli bir lamba ve o lambadan çıkan koca göbekli mavi bir yaratık görürsek, ne isteyeceğinize iyi karar verelim diye. Hatta mümkünse liste yapalım. Dileklerimizi dilemeden önce de iyice bir parlatalım lambayı. İşi garantiye almak adına... Acılardan yola çıkıp iyi temennilerde bulunmayalım, en baştan isteyelim. Hem böylece Alaaddin de melankoliye bağlamaz, belki 4. bir dilek hakkı sunar bize. Olur mu dersin?
Sevgiler,
Merve.
Not: Kaldıramayacağınız yükleri yüklenmeyin, gözünüzü yaşartacak kadar da acı biber yemeyin. Bol bol su içseniz de geçmiyor çünkü. Hatırda kalan sadece 'acı' oluyor. Güzel ama acı işte... Acı ama gerçek...
* * *
Ne hakkında yazdığım, konuyu nereye bağlayacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama zannediyorum şöyle bitireceğim yazımı:Yaşasın!
Biz 'acı' yı seviyoruz.
Hem de bundan 'acı' nın bile haberi olmadan...
Öyle platonik bi' sevgi yani...
Görüşürüz.
Merve Çiçek Vatan