Öte yandan MİT, sadece AKP iktidarı döneminde ve hassaten sadece geçen sene operasyon yapan bir kurum da değildir. Kuruluşundan beri birçok operasyonun altına imza atmış bir kurumdur ve bu operasyonların hiçbirisi toplum tarafından duyulmuş da değildir. Esasen duyulması da gerekmiyor.
Daha da önemlisi; bu iktidar dönemine kadar millet, ne MİT Müsteşarını tanırdı ne de MİT'in Genel Merkez ve diğer bürolarının nerede olduğunu bilirdi. Adı üstünde MİT,
milletimizin milli menfaatleri doğrultusunda gizli ve gizemli operasyonlar yapan bir kuruluş olarak, müşteşarının ve genel merkezinin fazla bilinmemesi de gereken bir kurumdur.
Gelin görün ki; bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan hemen her gün medyada ve MİT Genel Merkezi'nin Ankara'nın Yenimahalle semtinde olduğunu bugün sağır sultanlar bile biliyor. TRT'de yayınlanan "MİLAT" isimli TV dizisi sayesinde bilmeyenler de biliyor artık MİT Genel Merkezi'nin nerede olduğunu. Yenimahalle'de faaliyette bulunan emlak komisyoncuları bile ellerindeki satılık ve kiralık daireleri "MİT MANZARALI" diye tanıtıyorlar artık!
MİT, Adana'da yakalanan ve iddiaya göre içinde mühimmat olduğu söylenen ve nereye gönderildiği konusunda çelişkili beyanatlar bulunan tırlarla bir kez daha deşifre olmuş bir kurumdur. Yani ortada devlet adına yapılmış büyük bir "SAVSAKLAMA" faaliyeti vardır. Oysa Türk Milleti'nin özünü temsil ettiğimize inanan biz Türk Milliyetçileri, "SAVSAKLAMALARA" ve "SAVSAKLARA" kesinlikle karşıyız.
Benim aklımın almadığı Cumhurbaşkanı konumundaki zat-ı muhteremin bu TIR'ların ifşa olması ve konunun medyada haber yapılması karşısında neden bu denli gazaba geldiğidir. Hatta Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında "MÜEBBED" artı 30 küsur sene hapis istemiyle dava açmış olması tam bir şaşkınlık örneğidir! Hele hele bu işi şahsı adına yapmış olması, komediden de öte trajikomik bir vak'adır. Bu konuda eğer dava açılması gerekiyorsa, bunu devletin yetkili organları zaten yapardı. Kanaatimizce Tayyip Bey, tamamıyla suçluluk psikolojisiyle hareket ediyor. Bir anlamda "cürm-ü meşhud" olmanın vermiş olduğu endişelerle böyle yapıyor. Olayın, önümüzdeki pazar günü yapılacak seçimlerde partisi aleyhine olmak üzere sandıklara direk yansıyacağını düşünüyor. Can Dündar aleyhine olmak üzere alelacele şahsen dava açmış olması, bu yüzdendir!
Biz, çok değil daha geçtiğimiz sene içinde nice müebbed ve ağırlaştırılmış müebbed cezası verilmiş adamlar gördük ki; bunların tamamı, almış oldukları cezalar yüzlerine okunduktan kısa bir süre sonra tahliye edildiler! Şimdi onlardan birçoğu 8 Haziran'da mebus olarak TBMM'ne girmenin hazırlıklarını yapıyorlar. Lacivert takımlar çoktan diktirildi bile. Böyle bir hukuk düzeninin cari olduğu bir ülkede Can Dündar için talep edilen müebbed artı otuz küsur yıl hapis cezası istemiyle dava açılmasının absürtlüğü, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu tür davalar ülkenin milli menfaatleri için değil, şahsi öfkeler, kin ve intikam saikiyle açıldıkları için evrensel hukuk tarafından kabul görmeyen davalardır.
Gelelim bu konuda yapılan siyasi yaygaralara:
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, günlerdir meydan meydan dolaşarak diyorlar ki; "Yakalanan tırlardaki malzemeler Suriye'deki Bayır-Bucak Türklenlerine gidiyordu!"
Oysa Başbakan Ahmet Davutoğlu daha geçenlerde söylemedi mi, bu tırların Suriye'de Beşar Esat yönetimine karşı mücadele eden ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ismiyle örgütlenen Suriye'deki muhalif güçlere gittiğini? Başbakan Fransız Haber Ajansı AFP’ye verdiği mülakatta diyor ki: "O dönemde yardıma ihtiyacı olan Türkmen toplumuna yönelik lojistik yardım olduğunu söylemiştim... Yardım Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Suriye halkı içindi”(1).
Eğer Hürriyet Gazetesi'nin bu haberi doğruysa; Başbakan açıkça "Ben bir yalancıyım" demiş olmuyor mu? Yani bir anlamda Başbakan "Ben işimi savsakladım" demiş olmuyor mu? Oysa biz Türk Milliyetçileri, "SAVSAKLARA" kesinlikle karşıyız.
Esasen AKP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yasin Aktay, seçim çevresi olan Siirt'te aylar önce söylemişti bahse konu tırların Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) gönderildiğini(2).
Ayrıca Suriye'deki Bayır-Bucak Türkmenleri'nin temsilcileri de ısrarla Türkiye'den kendilerine yardım gönderilmediğini söylüyorlar(3).
MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, dün akşam (03.06.2015) CNN-TÜRK kanalında yayınlanan "TARAFSIZ BÖLGE" programında işi biraz daha ileri götürdü ve dediki; “Burada bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum; vallahi ve billahi o silahlar Türkmenler’e git-mi-yor-du! Bilerek söylüyorum. İddia ederek söylüyorum. Bizim o bölgeyle irtibatımız var. Bayır-Bucak Türkmenleriyle irtibatımız var..”(4).
Can Dündar Meselesi
Şimdi de işin Can Dündar boyutuna kısaca bir bakalım. Öncelikle söylemek gerekirse; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Can Dündar hakkında açmış olduğu dava, düpedüz basın özgürlüğüne müdahale anlamı taşımaktadır. Ayrıca böyle bir girişim, halkın haber alma hakkına, basının da haber verme hakkına müdahaledir. Dolayısıyla; internet ortamında yazı yazan bir gazeteci olarak bizim, halkın haber alma hakkına ve basın hürriyetine yönelmiş bu türlü müdahalelere karşı çıkmamız etik gereğidir. Bu tür engellemelere karşı olan tavrımızı rezervde tutmak kaydıyla Can Dündar hakkında bir iki söz etmek istiyorum.
Sosyal medyada Can Dündar'ın ayrılıkçı Kürtlerin TBMM'deki temsilcisi HDP'nin seçim otobüsünün yanında çekilmiş ve sırıtan bir portresi dolaşıyor. Bu fotoğrafı ilk paylaşan her kimse bu kişi, herhalde Can Dündar'ın, iktidar partisi aleyhine ve HDP lehine algı oluşturmaya çalışan birisi olduğunu, tırlarla ilgili yayınlanan haber ve görüntülerin de bu türlü algı yönetiminin bir parçası olduğunu, dolayısıyla Can Dündar hakkında açılan davanın haklı olduğunu düşünüyor olmalıdır. Şahsen Can Dündar'ın böyle bir düşüncesinin olduğunu sanmıyorum. Zira Can Dündar, en başta bir gazetecidir ve gazeteci olarak bu ülkede legal işler yapan herkesle, bu arada legal siyaset yapan bütün siyasi parti yöneticileriyle görüşebilir. Hatta hatta, bir gazeteci, amaçlarına hizmet etmediği sürece legal olmayan işler yapan kişi ve örgütlerle de görüşebilir. Gazetecilik de zaten budur. Gazeteciler bu anlamda hem kamuyu aydınlatmış olurlar, hem de bu yolla vatandaşı oldukları devletlere yardımcı olmuş olurlar.
Ayrıca, HDP'lilerle görüşen tek gazeteci de Can Dündar değildir. Bu ülkenin bütün gazeteleri ve televizyonları sabahtan akşama kadar HDP mitinglerinden görüntüler ve haberler veriyorlar, parti yöneticileriyle konuşuyorlar, hatta ekranlara çıkarıp mülakat yapmanın ötesinde saz çaldırıp, türkü söyletiyorlar. Yani bu konuda Can Dündar, bence en az diğer gazeteci ve televizyoncular kadar masumdur. Diğer bir deyişle; Can Dündar'ın suçu ve kusuru, diğerlerinden, mesela Ahmet Hakan Coşkun'dan daha fazla değildir. Nihayetinde HDP, yasalarımıza göre legal bir partidir.
Öte yandan Can Dündar'ın HDP seçim otobüsünün veya seçim bürosunun önünde çekilmiş fotoğrafını yayınlayarak, kendisini HDP sempatizanı veya AKP aleyhine ve HDP lehine algı oluşturmaya çalışan bir adam olarak lanse etmeye çalışan ve sosyal medyada bu yönde yazıp çizenlere hatırlatalım, Can Dündar ne ki; hükümet bile bırakın HDP'li vekilleri, İmralı'da yaşayan terörist başı ve Kandil'de üstlenmiş KCK'lilerle temas halindedir! Üstelik bu durum artık saklanmıyor bile. Tayyip Erdoğan bu durumu, "hükümet olarak biz değil, devlet organları temas halindedir" şeklinde açıklamadı mı kaç kere? Sanki devleti kendileri yönetmiyormuşlar gibi!
Geçtiğimiz Mart ayının başında HDP'li bir grup milletvekilinin, İmralı ve Kandil'den aldıkları emirlerle İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda AKP'li bir grup milletvekili ve bakanlarla yaptıkları müzakereden sonra 10 maddelik bir mutabakat metni yayınladıklarını unuttuk mu sanıyorsunuz. Kimdi o toplantıya katılanlar; AKP adına Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkan Vekilleri Mustafa Elitaş ve Mahir Ünal. HDP adına; Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve Pervin Buldan ki; bu üç HDP'li vekil, İmralı ve Kandil heyetlerinde de bulunmaktadırlar(5).
Ancak, Can Dündar veya bir başkası, her kim olursa olsun; eğer bir gazeteci veya televizyoncu, halkın haber alma hakkını kullanmasına yardımcı olmaktan başka bir amaç taşıyorsa ve yasaların kendisine vermiş olduğu hak ve yetkileri kötüye kullanıyorsa, mesela devletin, milletin kahir ekseriyetinin benimseyebileceği gizli sırlarını ifşa ederek devlete ve dolayısıyla millete zarar veriyorsa, yapmış olduğu haberleri veya yazmış olduğu yazıları, sırf birileri lehine artı, diğerleri lehine eksi puan kazandırmak için yazıyorsa ve yapıyorsa, hele hele bu konuda yalan söylüyorsa, daha da kötüsü menfaat karşılığı kendi devleti aleyhine casusluk faaliyetlerinde bulunuyorsa bilin ki; yavşaklık yapıyor demektir.
Bu takdirde bilinsin ki; biz Türk Milliyetçileri, tıpkı devlet işlerini savsaklayan "SAVSAKLARA" karşı olduğumuz gibi, gazetecilik mesleğini kötüye kullanan "YAVŞAKLARA" da karşıyız.
Can Dündar özeline gelince; şahsen onun, itham edildiği gibi bir suça (galiba casusluk yapmakla itham ediliyor) tevessül edeceğini sanmıyorum. Ancak Can Dündar'ın, yakın geçmişte yapmış olduğu "MUSTAFA" filmiyle, bu milletin kurucu lideri ve gerçek anlamda son başbuğu olan Mustafa Kemal Atatürk'e vermiş olduğu zarar, hâlâ belleklerimizdedir. Merhum Hocam Turgut Özakman Bey'in, sırf Can Dündar'ın yıktığı Mustafa Kemal Atatürk imajını, düzeltmek için üstelik hayatının son demlerinde vermiş olduğu canhıraş çabayı da unutmuş değiliz. Rahmetli Özakman, gerek yazmış olduğu kitaplarla, gerekse yazmış olduğu "DERSİMİZ ATATÜRK" filminin senaryosu ile az uğraşmadı Can Dündar'ın Atatürk'le ilgili olarak zihinlerde açmış olduğu yarayı tedavi etmek için...
Ömer Sağlam
__________
1-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29154186.asp,
2- https://www.youtube.com/watch?v=otPPYZMN1dk,
3-http://www.sosyalgundeminiz.com/Posts/PostDetail/3505,
4-https://www.youtube.com/watch?v=tkpPVdfE0k8
5-http://www.antalyaajans.net/iste-dolmabahce-mutabakati-ve-10-maddenin-icerigi-makale,284.html