Eğer Yakup’un çocukları Tevrat’ı, Hazreti İsa’yı
çarmıha geren sapkın İsrail oğulları da İncil’i tahrif, İblisin söylemleri ile
tezyif ve Rab’in ayetlerini tekzip etmeselerdi; Ramazan ayında bütün ehli kitap
oruçlu olacaktı. Dolayısıyla bu yüksek rahmet, ulûhiyet ve bereketten gayri Müslimler
ne yazık ki yararlanamayacak ve çok büyük
bir nimetten mahrum kalacaklar.
Ancak; Kâinatın en yüce ilmine mazhar ve İslâm’ın
ekmeli (Âl-İmran 19) Hatem-ül Enbiya ile müyesser Müslümanların önemli bir meselesi
var. Şu anda dünyanın en fakir, geri kalmış, az gelişmiş, küffara 12 yılda 10
milyon Şehit veren; Başta Nyanmar putperetsliğinin Arakan bölgesi olmak üzere:,
Doğu Türkistan (Çin), Afrika, Irak ve Suriye’de, insan aklının alamayacağı; Hiçbir
vicdanın kabul edemeyeceği bir şiddet, şeamet, baskı, eziyet, zulüm ve
soykırıma maruz; Diri, diri yakılan ve esir pazarlarında satılan milyonlarca
Müslüman var.
Buna mukabil, sözde İslâm ülkelerinin (İslâm’a
aykırı olmasına rağmen) Firavundan intikal Kralları, Yezitten mülhem Sultanları,
Nemruttan mütevaris ifrit-iblis devlet başkanları ve müstebit Başbakanlarının istibdadı
küffara rahmet okutacak derecededir. Üstelik sair ehli kitap ve umum küffarın
idarecileri oldukça mütevazı, kendilerince dürüst, yalandan-talandan uzak, hak’sızlık/yolsuzluk
yapmayan kimseler iken; Yukarda bahse konu İslâm düşmanlıkları malûm Müslüman
ülke yöneticileri ise Karun Kâfirini kıskandıracak derecede zenginler!..
Üstelik bu zenginlikleri haram (gasp-irtikap,
HAK’sızlık ve yolsuzluk ürünü), sözleri yalan-yanlış, kendileri hırs, ihtiras,
ahlâki zafiyetle malûl kifayetsiz muhterislerdir. Bunlardan Hak, adalet,
eşitlik, ilim, ahlâk, barış ve hukuku hâkim kılanları tenzih ederim. Velâkin, İslâm
ülkelerinde yaşanan hak’sızlık, yol’suzluk ve suçlarla mücadele etmedikleri, kötüleri
şiddetle cezalandırmadıkları için suçludurlar. (Hak’sız: Allahsız, dinsiz,
imansız, kâfir demektir.) İşte bu nedenle İslâm âlemi sıkıntılı; Dünya
Müslümanları ise ekseriyetle mezalime maruzdur!..
MESELÂ SAHUR, İMSAK VE SABAH MESELESİ
Diyanet İşleri Başkanlığı’nca izin verilen günümüz takvimleri
ve imsakiyelere göre: Bu yıl Oruç’un ilk günü 18 Haziran 2015 Perşembe, imsak:
03.15, güneş: 05.13, Akşam/İftar: 20.28.. Yani bu demektir ki! Bu Ramazan Oruca
gece 03.15’de başlanacak ve akşam 20.28’e kadar: Tam 17 saat 13 dakika oruç
tutulacaktır. Üstelik Haziran ve Temmuz sıcağının yakıcı etkisi ve en uzun
günlerin dayanılmaz baskısı altında. Üstelik haksız ve gereksiz yere!..
Şehri Ramazan’ın sonu 16 Temmuz 2015 – Perşembe
günü de durum aynı. İmsak: 03.34. Güneş (Sabah): 05.26, akşam: 20.25!.. Başlangıca
göre 19 dakika uzama ve akşama nazaran 2 dakika kısalma! Sonuçta 30 günlük süre
içinde değişim sadece: 17 dakika. Yani, fark eden bir şey yok. Eğer, Allahın âyetle
ile ilgisi olmayan Diyanet imsakiyesine uyarsak yandık. Yani kutsal bir ibadet,
işkenceye dönecek demektir!..
Peki; Oruca Başlama Vakti Kur-an’a Göre Nasıl
Olmalı?
Bakara Suresi 183: “Ey iman sahipleri! Oruç sizden
öncekilere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız
umulmaktadır.” Anlaşılıyor ki oruç bizlerin korunması maksadıyla çok hayırlı
bir ibadet olarak emredilmiştir. Böylece Allah bizler için faydası olan oruç
konusunda kuranda çok detaylı bilgi vermekte ve özellikle: Üstelik yemin ederek
‘bu dini sizler için kolaylaştırdım’ demektedir. Sahur, İmsak ve Oruca kolaylık
getiren Ayet ise (Bakara 187): “Tan yerinin, beyaz iplik siyah ipten sizce
seçilinceye kadar yiyin için, sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın..” Nasıl
ki, akşam güneşin batması ile iftar ediliyorsa; Makul zamanda Sahura
kalkılarak, gün ışımadan, sabaha en yakın zamanda imsak (kapama-niyet) ile orucun
bağlanması gerekmektedir.
Dolayısıyla bu Ramazanda Ezanla sahura kalkıp; 45 dakika
içinde imsak yapmalıdır. Zira beyaz iplik ve siyah iplik karanlık ve
aydınlığın buluşma noktasını temsil eder. Burada güneşin doğmuş olması bahis
konusu değildir. Böyle olsaydı Âyette güneş doğduğu zamana kadar denirdi. Öyleyse
örnek olarak verilen fecr vakti ne zaman olabilir? Örnekten anlaşılan şu: Gecenin
bitişi, gündüze ilk adım vakti ve karanlığın artık gün aydınlanmasıyla
baktığımız şeylerin fark edilme anıdır. Kaldı ki eğer Allah, “dini sizler için
kolaylaştırdım” diyorsa, kullarını saniyelerle sınırlı bir oruca asla mahkûm
etmez.
Şu hale nazaran, Sahura (normal vaktinde okunması
gereken) sabah ezanından bir saat önce kalkılabilir. (Zaten, Ramazanda Ezanlar,
tam da sahura kalkma zamanına çekilmektedir.) Rabbin Ayeti gereği: “Tan yerinin
beyaz iplikle siyah ipliğin (çıplak gözle) seçilinceye kadar” yenilip içilir. Sabaha
en yakın vakitte de niyet edilerek günün orucuna başlanır. Aksi takdirde, milyonlarca
insanı çok erken vakit oruca başlatmak, büyük bir gaflet, cehalet ve hıyanettir
ki, bunun vebali büyüktür. Hesabı verilebilir mi bilinmez!.
Dahası: Güneşin tamamen batıp havanın karardığı anın,
“gündüzün geceye geçiş anı” olduğunu bilmişiz de, neden zifiri karanlıkta orucu
başlatmak isteriz? Bu yaman çelişki niçin? Akşam Ezanının okunduğu vakti
hatırlayın, gecenin zifiri karanlığı değil, ama zahir olmaya başladığı ilk
zamanlardır. İşte Rabbimiz oruca başlama vaktini (verdiği örnekte olduğu gibi),
“baktığımızda beyaz ile siyahın fark edildiği zamanı” çok net tarif etmesine
rağmen, birileri kendi düşüncelerini “Kur-an’dandır diyerek” Allah’ın
emirlerini görmezden gelmiş. Yetki ve sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığı da
seyirci kalmıştır. Durum bu!. Allah ümmileri affetsin.
KONUYU BİRAZ DAHA AÇALIM
Sahur Ramazan gecesinde, oruç tutmak niyetiyle
kalkıp; bu maksatla kalkmaya, yiyip içmeye denir. Hadîs-i şerifte "Sahura
kalkın, çünkü onda bereket vardır" buyrulmuştur. İmsak ise yiyip içmeye
son vermek, oruca fiilen başlamaktır. Sahur; İftar yemeğinden sonra kişinin
yeniden yiyip içecek hale gelmesi ile gerçekleşir. Bunun belli bir saati
yoktur; ancak tutulacak oruca medar olsun, oruçlunun açlık ve susuzluk çekeceği
zaman asgarîye insin diye “sahurun mümkün olduğu kadar geciktirilmesi”, iftarın
ise vakit girer girmez yapılması tavsiye edilir.
Sahurun son vakti, tan yerinin ağarmaya başlamasıdır.
Bu vakte ‘fecr-i sadık’ denir.
Sahur bitince başlayan zaman imsak’tır. Yani İmsak,
sahurun bittiği ve orucun fiilen başladığı andır. Kuran-ı kerim, "Tan yeri
ağarması sebebiyle tarafınızdan siyah ip beyaz ipten iyice ayırt edilinceye
kadar yiyin ve için" (Bakara: 2/187) buyurmaktadır. Burada geçen siyah
ipten gecenin karanlığı, beyaz ipten de, doğu ufku boyunca beyaz bir ip gibi
başlayıp, sonra kalınlaşarak yayılan tan ışığı kastedilir. Günümüzde tan
olayının başlaması; yani sahurun sona ermesi ve İmsak vakti hesapla daha
önceden belirlenmekte, takvimlere yazılmaktadır. Ancak, bu takvim ve
imsakiyeler genellikle yanlış, ihtilâflı ve çok tartışmalı ve ilgili âyete
aykırıdır!
Oruca Başlama ve Takvimlerimiz:
Oruca ikinci fecrin doğmasıyla, yani sabaha en
yakın vakitte başlanıp; Akşam güneş batıncaya kadar devam edilir. Güneşin ufukta
kaybolmasıyla iftar edilir. Dağlıkta, dağların üzerinden güneş ışıklarının
çekilmesi beklenir. Sabaha doğru doğu ufkunda iki çeşit ağarma olur. Birincisine,
'fecr-i kâzib' yani 'yalancı tan' denir. Bunun dinen bir hükmü yoktur.
İkinci fecir: Doğuda gökle yerin birleştiği çizgi
boyunca yayılan aydınlık; Tan yerinin ağarmaya başlamasıdır. Bu anda Sahura son
verilip oruca başlanır. Aynı anda “sabah namazı” vakti de girmiş olur. Bunda bütün
mezhepler ittifak etmişlerdir. Ayrıca Diyanet İşleri Bşk.lığı Din İşleri Yüksek
Kurulu 21 Ocak 1982 günlü kararıyla; Uygulamalarda görülen bazı bid’at ve yanlışlıkları
kısmen düzeltmiş, saptanan yeni olumsuzlukları da düzeltme yoluna girmiştir.
Umarım Sahur ve İmsak konusu da ivedilikle
düzeltilir; 17 saat oruç zulmü sona erer!
NETİCE OLARAK:
Özellikle, ORUÇ ayının yaz dönemini kapsayan uzun ve
sıcak günlere denk geldiği yaz aylarında fark edilen “Sahur ve İMSAK” konusunda
vaki ve hali hazır ısrarla sürdürülen inat ve yanlışlık acilen ele alınır;
Asgari 1.5-2 saatlik hata düzeltilir, milyonlarca Müslüman eziyet, zulüm ve
Hak’sızlıktan kurtarılır. Sırf bu nedenle oruç tutamayanlar da orucunu tutar.
Mustafa Nevruz Sınacı