MANAV ETNİK KAVRAMI

Dün gece internette gezinirken, aslında çok ilginç olmasına rağmen nedense üstünde pek (hatta hiç) durulmayan bir konuyla karşılaştık. Tesadüf ya, daha önce merak edip kendi çapımız ve imkânlarımızla araştırmış olduğumuz bir konuydu bu.

İşte, o konu: (…Manav bir ırktır ama en kral Türk'tür) (Türklerin yörüklükten yerleşik hayata geçmesiyle ve daha çok sebze meyve yetiştirip çiftçiliğe yönelmesiyle aldığı isim. Ayrı bir ırk olmasa gerek)

Yukarıdaki paragrafta tırnak içine aldığımız iki ibareyi, internetteki bir ansiklopedi sitesinde bulduk. Hiçbir yanına müdahale etmeden bunları aynen aktarmaktayız. Sözler, anlaşılmış olacağı üzere “Manav” etnik kavramı üzerine söylenmişlerdir. Biz ise bunları hayli eksik ve yanlış bulmuştuk. Bu münasebetle de konuya ilişkin aşağıdaki bilgiyi kaleme almaktayız. Konu, Anadolu Türklüğünün oluşumu, tarih ve etnolojisi açısından son derecede ilgi çekicidir. Bu husus, Anadolu’da özellikle yaşlılar arasında açıklıkla bilinmesine rağmen, konuşulmak ve yazılmaya sıra gelince, belki bir tabu

olarak görülüp üzerine gidilmemiştir.

Bugün “manav” denildiğinde, Ülkenin bir ucundan diğerine aynı şey anlaşılmaktadır. Bu şey, bir dükkân veya sergide sebze meyve satan esnafın ta kendisidir. Söz, başka hangi komşu dillerde görülmektedir denilecekse… Manavis şekli ve bizdeki anlamıyla Yunancada vardır. Esasen bize de oradan geçmiştir. Yani, Anadolu’da konuşulmuş olan Yunan kökenli Rumcadan! Bunun yanında, yakın bir söyleyiş ve gene bizdeki anlamıyla, belki Arap ve başka Balkan dillerinde de olabilecektir. Söz edilen yerlerin bir zaman Osmanlı toprağı olduğu hatırlanacak olursa, böylesine düşünmek mümkündür.

Bundan başka, bugün Ege’den Kayseri-Sivas’a (belki daha da doğudaki Fırat’a) varan alanda yaşayan bir kısım vatandaşlarımıza da “Manav” denildiği malumdur! Ya bu ne olabilir? Her iki Manav kavramı arasında, etimolojik bir bağ bulunduğu yüzde yüz gibi görünmektedir. Peki… Acaba Manav nedir ve etimolojik gördüğümüz aradaki bağ ne olabilir? İşte, şimdi bunu irdeliyoruz.

Geçmiş imparatorluklar arasında, tarihte bugünlere varan derin izler bıraktığı şüphesiz Roma, en geniş sınırlarına ulaştığında Orta Doğu’da Araplarla komşu olmuştu. Araplar, artık bitiştikleri bu komşularına hâliyle bir isim vereceklerdi ki, “Rûm” demişlerdi. Arapların ağzındaki Rûm; dili, devleti, ülkesi ve halkıyla tamamen Roma’yı anlatmaktaydı. Bütün bir İslam dünyâsında bugün de geçerliğini koruyan Rûmî sözünün kaynağı zaten budur. Şu var ki, Rûm en çok da Anadolu’yu anlatıyordu. Ancak Roma’nın devlet dili Latince’yken, Anadolu’da ve Balkanların bir kısmıyla, Akdeniz’e yakın Suriye ve Lübnan, Ürdün, Filistin hatta kısmen Mısır ülkelerinde, Roma’dan önce buralarda ticaret kolonileriyle bulunup, derin bir kültür baskısı kurmuş Yunan dili konuşulmaktaydı. Rûm veya Rûmî sözü, buralarda konuşulan Yunanca’ya Arapların verdiği isimdi. Ayrıca, Rûm’a ait olan her şey Araplarca gene Rûmî’ydi! Biz Türkler ise, böyle uzatılarak söylenen Rûm sözünü dilimize uydurup Rum’a çevirmiştik.

Yunanlıların bulunup, dillerinin konuşulduğu alan aslında bu kadarla sınırlı olmayıp çok daha geniş ise de bu bizim konumuzun dışına çıkmaktadır.

Gelelim Anadolu Rumlarına… Burada Anadolu demekle sözün şimdiki anlamını kastediyoruz. Yoksa… İyonların Anatoliya dedikleri eski Anadolu bu kadar geniş bir alan olmayıp; Ege’den içeriye doğru Orta Anadolu’nun batısı demekti. Anadolu, o zamanki bölgenin Ege’ye göre coğrafi durumunu anlatmaktaydı. Yani; İyonların (Yunanların) Ege’ye yerleşip, yerel halkla karışmaya başladıkları MÖ 1000’lerin İyonya devleti döneminde; Ege’ye göre doğudaki ülke demekti!

Peki, kimlerdi bu Rumlar?.. Biz buna, Türklerle başlayan döneme göre cevap verelim. Türk unsurlar, 1071’de, Selçuklular adıyla gene bugünkü coğrafyaya göre Anadolu diyeceğimiz topraklara geldiklerinde, burada belli başlı üç etnik unsurla bunların dilleri vardı: Fırat yayının dışındaki alanda yaygın olarak yaşayan Rumlar, hemen her alana dağılmış ve azınlıktaki Ermeniler ile güneydoğunun Arapları. Etnik bir birlik bütünlük sağlayamadıkları gibi, bir kültür dili geliştirememiş Kürtler, bugün yaşadıkları bölgenin dağlarında gene dağınık durumdaydılar. İyonların kültür potasında erimiş Rumlar, (bunların azı esasen İyon yani Yunanlardır) başka hangi topluluklarla karışarak ortaya çıkmışlardır? Anadolu bütününde daha önce yaşamış halkları bilince, bu sorunun da cevabı son derecede basitleşmektedir.

Geçmişte ve günümüzde, bazı toplumlar (Türk ve Türkiye gibi) adlarını ülkelerine verirlerken, bazıları da adlarını (İtalya ve İtalyan gibi) ülkelerinden almışlardır. İşte, biz burada bu ikisini birlikte değerlendiriyoruz. Rumların soy analizini yaptığımıza göre de Fırat yayı içine girmeyeceğiz. Hatti… Evet Hatti! İşte, Anadolu denilip ilk hatırlamamız gereken etnik isim bu olacaktır. Hattilerin, Anadolu’ya sembol olmuş Hititlerle bir etnik bağları olacağı düşünülmektedir ki, diğer karineler yanında isim benzerlikleri dikkat çekicidir. Hititleri zaten anıyoruz. Güneybatı Anadolu’da onlara akraba Luwi’ler vardır. Hurri, Mitanni, Subar ve Urartular Fırat’ın ötesindedirler. Asur, Akat ve Sümerler gene böyle. Truvalıları, Kastamonu çevresinin "Pala"larıyla Sinop dolayından "Kaska"ları sayalım. Traklarla akraba Bithynialılar, ki Batı Karadeniz kıyısından ve Marmara’nın doğusundan içeriye doğru yaşamışlardır. Onların güneydoğusunda gene Traklarla akraba olan Phrygialılar. Ünlü Herodot, bunların Ermenilerin ataları olduklarını yazmaktadır. Phryglerin doğusunda ve onlara akraba sanılan Muşkiler. Ege içinden Lydialılar. Balıkesir ve çevresindeki Mysialılar. Ona güneyden komşu Aiolialılar. Kastamonu, Çankırı, Zonguldak ve Sinop dolayında Paphlagonialılar. Eflani adı bunlardan kalmıştır. Aydın-Muğla çevresi Karialıları ve Lelegler. Antalya-Muğla arasında Likialılar. Burdur-Isparta üstünde Pisidialılar. Adana ve çevresindeki Kilikialılar. Bugün de bilinen yerinde Kappadokialılar. Konya ve Karaman bölgesinde Lykaonialılar. Samsun dolayında Mariandynler. Erzurum dolayında Khalybler, Taokhlar ve Phasisler. Erzurum-Trabzon arasında Skythler. Samsun-Zonguldak arasında yaşayıp İyonların Makron dedikleri. Doğu Karadeniz’deki Kolkhlar. Trabzon’a yakın Drilalar. Giresun-Ordu çevresi halkı Mossynoikoslar. Trabzon’dan öte Moskhoslar. Ordu dolayında Tiberonoslar. Karadeniz’in doğusunda yaşamış Mares halkı. Antalya’da Pamphylialılar. Ankara ve çevresinde Galatlarla, yoğun olarak Ege ve Pontus’taki İyonlar. İyonlar aslında karışık ve dağınık olarak bütün kıyı kesimlerinde bulunmuşlardır. Musevi gibi küçük azınlıkları dikkate almamaktayız. Onlar, zaten konumuzun da dışındadırlar.

Roma’nın egemen olduğu Anadolu’daki durum, başlangıçta özetle böyleydi. Roma bölünerek, bunun doğusuna şimdi Bizans dediğimiz devlet kurulduğunda, burayı zaman zaman Araplar ziyarete geldiler! Öyle hemen de dönüp gitmediler. Gittikten sonra bile bazı isimleriyle hatıralarını bıraktılar. Mesela, Antep adı Arapça olarak bu dönemden kalmıştır. Bir de Balkanlardaki Türkler vardı. Kuman, Uz, Peçenek adlarıyla anılan bu Türkler, Doğu Roma’yı rahat bırakmıyorlardı. Bunlarla kâh savaşıp kâh uzlaşan Roma, uzlaştığında bazı Türkleri Anadolu’ya yerleştirebiliyordu. Nitekim Selçuklular geldiğinde, Kayseri-Konya arasıyla bunun geniş çevresinde bir hayli Türk vardı. Hatta bundan öncesi, Malazgirt’te Diyojen’i terk ederek Alparslan’ın saflarında yer tutanlar bu Türklerdi. Türkçeden başka bir dil bilmedikleri hâlde dinleriyle Hıristiyan olan ve kendilerine ayrıca “Karamanlı” dahi denilen bu Türkler bile, Rum sayılmaktaydılar. Türk Karamanlılar, gene Rumluk kavramı içinde Cumhuriyet’ten sonra Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bütün bunların üstüne şunu da eklemek gerekecektir ki, doğu ve batı arasındaki doğal bir köprü olan Anadolu’dan, tarih boyunca nice nice kavimler gelip geçmişlerdi!

İşte… Selçuklular Anadolu’ya girdiklerinde Doğu Roma yani Bizans tebaası bu unsurları, Rum adı altındaki tek bir toplum olarak bulmuştular. Selçuklu ve Osmanlı egemenliğinde geçen ilk birkaç yüz yılda, sebeplerine inmeden ifade edelim ki, Anadolu’da bireysel, ailece ve bazen de daha büyük bir toplulukla din değiştirenler görülmüştür. Bu yönde davranış gösterenler yalnız Rumlar olmayıp, Ermeni, Musevi ve Karamanlı Türklerde de benzer dönüşler olmuştur. Ancak, bu konudaki büyük sayı Rumlar ve onların arasındaki Karamanlılar adına olandır. Bunun için çok çarpıcı bir örnek Isparta’nın İslamköy'üdür. Peçenek aslından Karamanlıların oturduğu, adlarıyla ve dilleriyle tamamen Türk olan bu köy, 1692’de papazlarıyla birlikte İslam dinine geçmiştir. Eski inancın kalıntısı kilise artıkları ise, Köyün yakınında hâlâ ayaktadırlar! Bir başka bilgimize göre, Sivrihisar ilçe merkezinin durumu gene böyle toptandır! Bir başka örnek ise bundan da ilginç ve çarpıcıdır! Burdur’un Sagalassos denen bir ören yerinde, hâlen de devam eden kazılar yapılmaktadır. Kazı sırasında bulunan mezarlık içindeki iskeletlerin gen analizleriyle, bu kişilerin oradaki köyde yaşayıp kazıda çalışanların ataları oldukları anlaşılmıştır! O köylülerin -ki en az herkes ve hepimiz kadar Türk'türler- buna tepkisi şöyle olmuştur: Ne yani, biz şimdi Rum muyuz!?

Konuyu kusursuz anlatabilmek için bu derecede bir ayrıntıya girdik. Dışarıya çıkmaya hiç gerek yoktur. Ülkemizde yazılmış eserler bile bu konuya açıklık getiren birtakım bilgilerle doludur. Sonuç itibarıyla, bugünün Anadolu’sunda Manav denilen Türkler, yüzyıllar önce ihtida eden Rumların torunlarıdırlar! Biz bu konuyu tanıştığımız bazı Manavlarla da görüştük. Şurada anlattığımıza tamamen katılanlar da olmuştur, bunu ilk olarak bizden duyduklarını söyleyenler de!.. Doğrusu, bu husus da ilgi çekicidir!

Öte yandan, Trakya’da Manav diye anılan bir etnik grup olmayıp, Çatalca ve Silivri dolayında yaşayan Patriyotlar vardır ki, bunlar da Manavlarla benzer bir geçmişin torunlarıdırlar. Gene Trakya-Vize’de, yaşlıların Manavlar Mahallesi dedikleri bir yer bilinir. Burası, Mübadele öncesinde Rumların oturdukları mahalleymiş. Durum şunu göstermektedir ki, yaygın söylenen adları yanında Rumlara bir de Manav denilmekteymiş. Yani, Manav denilenler yalnız Rum’dan dönüp İslama giren ve artık Türk olanlar değil, Türkiye Rumlarının tamamı olmaktadır. Anadolu veya Trakya fark etmeden, bunun böyle olduğu pek bellidir. Ülkemizin Anadolu bölgesinde artık Rum yaşamadığı cihetle, Anadolu yerlisi olan Türklerden başka Manav denecek kimse de yoktur.

Atatürk “Ne mutlu Türküm diyene!” demiştir. Bunu da, elbette ki laf olsun diye söylememiştir! Hoş, neyi böyle söylemiştir ve hangi sözü lâf oladır ki!?

Buradan, sebze meyve satıcısı manavlara gelirsek…
Bâzı meslekler vardır ki, günümüzde de bir bölgeyle özdeş olmuşlardır: Kayseri ve ticaret, Karadeniz ve inşaat gibi. Buradan, manavlık mesleğinin de önce daha çok Manav denilen kişilerce yapıldığı sonucunu çıkarmak pekâlâ mümkündür.



Mete Esin
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.