Türkler Anadolu’ya asl’olarak ve büyük kitleler halinde "1071 Malazgirt Savaşı"ndan sonra gelip yerleşmişlerdir. Ancak şu da bilinmelidir ki, Anadolu’ya ilk ayak basan Türkler bunlar değildirler. Daha önce ve bundan epey bir zaman önce, küçük bazı Türk gruplarının Kafkaslardan inerek kuzeydoğu Adadolu’ya yerleştikleri anlaşılmaktadır. Bu Türkler asıllarını acaba ne kadar koruyabilmişler veya yerli halklara karışmışlar mıdır? Bunu bilemiyoruz. Anadolu’ya Kafkaslardan gelen Türklere göre çok daha fazlası ise
Balkanlardan gelmişlerdir ve bunlar hakkındaki bilgiler daha açıktır. Anadolu Türkleri henüz Orta Asya’da yaşarlarken, günümüz Rusya’sının Avrupa’daki güneyiyle Ukrayna’nın doğusundan önemli bir kısmı değişik isimler altındaki Türk ırkından toplulukların yurduydu. Sözümüzün burasını biraz daha açalım. Türkler, gerçekte buralarda yalnız değildiler. Fakat sayıca o kadar çok o kadar çoktular ki, andığımız coğrafyaya bu yüzden, Türk yurduydu, dememiz yanlış olmayacaktır.
Türk ırkından toplulukların biri Bulgarlardılar. Bulgarların güneyde yaşayanları daha sonra günümüz Bulgaristan’ına gelmişler, burada Bulgar Devleti'ni kurmuşlardır. Devlet, Türklerce kurulmuş olmasına rağmen, topraklar boş olmayıp İskit ve Traklar başta olmak üzere, bazı başka topluluklarla meskun bulunuyordu. Sonraki yıllarda kuzeyden gelen İslav (Slav) kitleleriyse Bulgar toplumuna sayıca egemen olmuşlardır. Sonuç itibarıyla günümüz Bulgarları İslavlaşmışlar, kültürleri içinde dillerini de kaybetmişlerdir. Volga’nın kuzeyinde kalan Bulgarlar ise, bazıları gene Türkler olmak üzere, küçük topluluklarla karışmışlardır. Hepsinin üstüne de burada Altınordu İmparatorluğu'nu kuracak olan Cengiz Han torunu Batu Han önderliğindeki Moğollar geleceklerdir. Orta Asya Moğollarının sayıları her ne kadar idiyse tarih bunların da yüzde sekseniyle Türkler olduğunu yazmaktadır. Bulgarları bir sonuca bağlamak gerekirse günümüz Rusya’sı içinde yer alan Kazan bölgesinde kurulu Tataristan halkı, karışmış olarak gene Bulgarların torunlarıdırlar. Artık Kazan Tatarları denilen bu toplulukta, tamamen Moğol ve tamamen Avrupalı tipler yanında, bu ikisi arasındaki melezlere de rastlanılmaktadır. Türk kökünden dilleriniyse bizim anlamamız mümkün değildir. Dünyadaki, Türkçülük (Pan Türkist) akımını başlatanlar Kazanlı bazı aydınlardır. Bunlar ülkemize gelmişler, başta Yusuf Akçura’yla A. Zeki Velidi Togan olmak üzere Türkiye tarihine bu sıfatlarıyla geçmişlerdir.
Aynı bölgenin Türk ırkından diğer bir topluluğuysa Kumanlardır. Kumral tiplerinden dolayı böyle anılan bu Türkler kendilerine Kıpçak demekteydiler. Gene aynı anlamda Rusların Polovets, Almanların Falben dedikleri Kumanlar da yukarıda andığımız Cengiz Han tayfasının güneye yayılan kesimiyle karışmışlardır. Tarihte Kırım Hanlığı diye anılan devleti kuranlar da bunlardır. Moğollarla karıştıktan sonra Rusların kendilerine yakıştırdığı Tatar adını önce benimsemeyip reddetmiş olsalar bile sonuçta bunu kabullenmişler ve böylece anıla gelmişlerdir. Dilleri ve tiplerine gelince. Devletleri üç yüz sekiz yıl Osmanlı’ya bağlı kalmış olmakla Türkiye Türkçesine yakın ve anlaşılabilir bir dil konuşurlar. Kırım Türk'ü de denilen tipleriyse Kazan Tatarlarından daha çok, Türkiye Türklerine benzerlik göstermektedir. Osmanlı devrinde, Rumeli’nin Türkleştirilmesi için büyük topluluklar halinde buralara getirilip yerleştirilmişlerdir. Gerek tip ve gerekse kültür olarak benzerliklerinden dolayı da Yörük ve diğer Türk unsurlarla kolayca ve tamamen kaynaşmış, Tatar denilen adları bu suretle artık unutulmuştur. Bunların büyük büyük çoğunluğu Tatar asıllarını bile bilmemekte veya bilmek istememektedirler!
Hazarlar hariç Avrupalı Türklerin son grubuna Uzlarla Peçenekleri alacağız. Avrupalılar ve diğer Türklerle dövüşe dövüşe tükenmiş bu son iki topluluktan daha çok Peçenekler iz bırakmışlardır. Bir ara Bosna ve çevresinde devlet kuran Peçeneklerin, günümüz Boşnaklarıyla ilgisi düşünülebilmektedir. Uzlar ve Peçenekler, Balkanlarda Bizans’ın başına uzun süre gaile olmuşlardır. Bizans zaman zaman savaştığı bu Türklerle barışık günler de yaşamıştır. İşte bu dönemlerde, bir kısım Uz ve Peçenekleri Balkan sınırlarına yerleştirdiği gibi, bir kısmını Anadolu’nun Kapadokya ve Karaman bölgelerinde iskân etmiştir. Barışta yerleştikleri toprağı işleyip geçinen Türkler, savaşta Osmanlının Yeniçerileri gibi, Bizans’ın askerleri olarak orduda görev almışlardır. Alparslan, 1071’de Malazgirt’e gelip savaş düzeninde Diojen’i beklerken, karşı ordudaki Türk unsurların varlığını fark etmiştir. Bir yolunu bularak kendilerine ulaştığı Türklerle anlaşan Alpaslan, onları kendi saflarına çekmenin yolunu da bulmuştur. Savaş’ın sonucuysa hepimizin malumudur.
Uzlar ve Peçenekler, Orta Anadolu’da dillerini koruyarak putperestlikten Hristiyanlığa geçmişlerdir. Daha yoğun yaşadıkları bölgeye göre de Karamanlılar diye adlandırılmışlardır. Mevlâna döneminde, gayri Müslim yerli halktan bazılarının kitleler hâlinde din değiştirip İslam’a girdikleri hatırlardadır. Bunlardan bir kısmının Türkler olduğuna ilişkin tarih kayıtları vardır. Mesela Isparta’nın İslâmköy’ü halkı Uz ve Peçenek Türk'ü yani Karamanlıdırlar! Rumca bilmeyip Türkçe konuşan, bir kısmı öz Türkçe isimler taşıyan Hristiyan Karamanlılar, Lozan Antlaşması hükümlerince dil ve milliyetlerine bakılmaksızın Rumlarla birlikte Yunanistan’daki Türk ve diğer İslam unsurlarla değiştirilmişlerdir. Atatürk’ün, Karamanlı uygulamasını daha sonra hata sayıp üzüldüğünü bilmekteyiz. Bir Karamanlı, Yunanistan’a gittikten sonra Kendisine sitem dolu bir mektup (dilekçe) yazmış ve geri dönmek istemiştir. Mektuptan son derecede duygulanan Atatürk, bir terzi olan Karamanlı’yı geri getirtip, ölünceye kadar memleketi Afyon’da yaşamasını sağlayacaktır. İstanbul’daki Türk-Ortodoks Patrikliği de aslında Karamanlıları temsil etmektedir. Nitekim, Patrik Erenerol Karamanlı Ortodoks Hristiyan bir Türktür.
Karamanlılar Yunanistan’a vardıklarında, yerli halk kendilerine "Türk Tohumu" diyerek hakaret etmiştir. Bizim Karamanlı dediğimize, Yunanlılar Karamanlis demektedirler. Bu açıdan soyadı Karamanlis olan bir Yunanlının, Türk ırkından bir Karamanlı olması lazım gelir ki, tarih gerçeği bilinince bunda şaşılacak bir yan olmayacaktır. Bölgenin diğer Türk unsuru olan Karamanoğullarını ise, yazımızın konusu Karamanlılarla karıştırmamalıyız. Onlar Selçuklulardan olup, Orta Asya’dan göçen Türkmen (Yörük) asıllılardır.
Mete Esin