İSTANBUL'DA OPERA GÜNLERİ

Bir önceki yazımda, günlük siyasetten uzaklaşarak, tarih, sanat, kültür ve biraz da toplumsal olaylara yönelmek isteğimden söz etmiştim. Belki de bunda, havaların ısınması, seçim sonuçlarının beklentim dışında gelişmesinin payı olmuştur. Bu kararımın ne kadar yerinde olduğunu; bir iki gün önce basında gördüğüm bir haberden ötürü bir kez daha anladım. AKP’den İstanbul Milletvekili seçilen (benim bulunduğum bölge) futbolcu Hakan Şükür’e, Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesini ve BDP destekli bağımsız milletvekillerinin Meclise girmemesi konusundaki kararını nasıl değerlendirdiğini sormuşlar. Çiçeği burnunda milletvekili de “Gündemi takip edemedim, böyle bir durum varsa bu yargının ve Yüksek Seçim Kurulunun aldığı bir karar. Bunun değerlendirmesini
bizim büyüklerimiz yapıyordur. Ben bu konuda henüz erken olduğu için bir şey söylemek istemiyorum.”
Dünya siyaset tarihine geçecek bir demeç; "Ben bilmem büyüklerim bilir!" anlamında…
Bir milletvekili bunu söylerse ben siyasi konulara değinsem ne olur, değinmesem ne olur? Bu konularda şimdilik beni mazur görün… Olaylar geliştikçe, kriz üstüne kriz gelir de kendimi tutamayıp siyaset yazmaya başlar mıyım? Gerçekten bilemiyorum…
Yazdıklarımdan etkilenmeyen bazılarına kırgın mıyım, onu da tam kestiremiyorum…
Bugün sizlerle kültürel bir olayı paylaşacağım; Temmuz ayının başında başlayacak olan İstanbul Opera Festivali’nden…
Opera ve bale tam olarak halka inememiş, onlara yeterince tanıtılmamıştır. Daha doğrusu halktan kopuk belirli bir kesime mal edilmiştir. İşte bu nedenle; İstanbul Opera Festivali, “herkese opera” sloganıyla yola çıkıyor. Gerçekten opera halktan kopuk mu? Tartışılır…
Toplumun belirli düzeydeki insanları dışında opera ve baleden hoşlananların sayısının, güzel sanatların diğer bölümleriyle kıyaslandığında çok daha az olduğu görülür… Kültürel yönden biraz eksik olanlar nedense opera denilince “Aaaa ooo!” diye acayip sesler çıkararak akıllarınca alay ederler... Çok sesli müziğe de “gıy gıy” derler!...
Opera ve bale aslında bir kültür işidir; nedense bazılarımız türküyü, arabeski ve popu ön plana alırlar ve “bunca insan opera, bale ve klasik batı müziğine hayranlık duyuyor, acaba bizim onlardan ne eksikliğimiz var ki, anlayamıyoruz” diye kendi öz eleştirilerini yapmayı akıllarına bile getirmezler…
İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere diğer bazı illerde, operanın izleyicileri olduğu da bir gerçektir. Ancak son yıllarda İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin kapanmasıyla bu sanat dalına büyük bir darbe vurulmuş, İstanbul seyircisi operadan mahrum kalmıştır. Kadıköy Belediyesinin 40 yıllığına Darüşşafaka Cemiyetinden kiraladığı, Süreyya Sinemasının salonu operaya uygun olmadığından, geçen yıl verilen temsiller yeterli olamamıştır.
Türk operası konusunda, son yıllarda oluşan boşluğu doldurmak amacıyla İstanbul Opera ve Balesi eski müdürlerinden, bugün Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Yekta Kara’nın önderliğinde İstanbul Opera Günleri’nin temsilleri başlıyor… Kuşkusuz, birkaç yıldır opera sevenlerin hasretini giderecek, belki de yeni opera severlere ulaşacaktır…
Opera Günleri’nin programına göre; Mersin Devlet Opera ve Balesi 2-3 Temmuz’da Topkapı Sarayı’nda “IV Murat”; Ankara Devlet Opera ve Balesi Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosunda 4 Temmuz’da Puccini’nin Tosca; Samsun Devlet Opera ve Balesi 8, 9,10, 11 ve 12 Temmuz’da Yıldız Sarayında “Saraydan Kız Kaçırma”; İzmir Devlet Opera ve Balesi yine Yıldız Sarayı’nda 15, 16, 17 Temmuz’da Selman Ada’nın Aşk-ı memnu; Antalya Devlet Opera ve Balesi Topkapı Sarayında 18,19,20 Temmuzda Zaide yi sergileyecekler.
Uzun süredir opera ve baleden yoksun kalan İstanbullular için kaçırılmayacak fırsat…
Yeri gelmişken; güzel sanatların önemli bir bölümünü oluşturan opera tarihinden biraz söz etmek istiyorum:
Opera bir bakıma müzik enstrümanlarıyla yorumlanan bir sahne eseridir. Bu sanat dalı müziğin yanı sıra şiir, dram, komedi ve sahne dekorlarını da bir araya getirmiştir. Başka bir tanımlamaya göre de solo veya koronun yanı sıra orkestra için yazılmış bir nevi müzik türüdür. Operanın ana vatanı İtalya olup, Rönesans’ın önemli merkezlerinden Floransa’da doğmuştur. Müzik yapanlarla ozanların bir araya gelerek eski Yunan trajedilerine benzer eserler ortaya koyma fikrinden doğmuştur. O yıllarda Renuccini’nin yazmış olduğu, 1594’de bestelenen “Dafne” operası toplumda büyük heyecan uyandırmıştır. Vernio Kontu Giovannni Bardi sarayını operaya açarak, büyük destek vermiştir.
XVII. Yüzyılın başlarındaki ilk opera örnekleri şarkı söyleyerek anlatmaya yönelik, koroyla dans ve görsel öğeleri birleştiren kendine özgü bir oyun ve müzik türü olarak büyük bir beğeni kazanmıştır. Konularını daha çok köy yaşamlarından, mitolojiden, tarihten, saraylarda geçen olaylardan alan operalarda topluma bazı mesajlar verilmiştir. Ayrıca aşk, entrika ve aldatma gibi temalarda onların arasında işlenmiştir.
Operada ilk önemli gelişmeyi Monteverdi, 1607 yılında yapmış, bestelediği “Orfeo” isimli oyunda orkestrayı ön plana çıkarmış, ses çeşitlerini daha da zenginleştirmiştir. Onun ardından Gagliani, Rossi, Cavali, Scarletti gibi İtalyan besteciler operanın erken örneklerini ortaya koymuşlardır. Venedik’te 1637’de ilk opera binasının yapılmasıyla operanın ağırlığı Floransa’dan Venedik’e geçmiştir. Orada Cetsi, Ziani, Draghi, Pallavicini, Vivaldi ve Loto gibi sanatçılar Venedik üslubunu yansıtan operaları sahnelemişlerdir.
XVIII. Yüzyıldan sonra yazılan ve bestelenen operalarda duyguların şarkıyla açığa vurulması ön plana geçmiştir. Bunun sonucu olarak ses virtüözleri ortaya çıkmakta gecikmemiştir. Opera Avrupa’da kısa sürede yayılmış, Keiser, Hass, Haendel, Gluck, A.Motzart, Beethoven gibi besteciler operayı Alman ekolüne uydurmayı başarmışlardır. Kısa sürede Almanya’nın Münih, Dresten, Hamburg ve Leipzig tiyatrolarında opera kendisine özgü yer bulmuştur. Kuşkusuz bunlara Viyana’yı eklememiz gerekir.
Fransa’da XIV Louis ve XV. Louis dönemlerinde çeşitli sanatsal olayların içerisine bale de katılmış ve birlikte oynanan bu oyunlar opera-bale olarak isimlendirilmiştir. İtalyan operalarında insan sesi ağırlık kazanırken, Fransız operalarında aryalar ön plana çıkmıştır. İtalya’da Donizetti, Bellini, Verdi, Puccini’nin operalarında insan sesinin özellikle Berlioz, Gounod’un eserlerinde ağırlık kazandığı görülür. Alman sanatçılarından Weber fantastiğe; Wagner aşk öykülerine; R.Strauss, Berg de aşk ile gerçek olayları eserlerinde ön plana çıkarmışlardır. Onların ardından Offenbach, J.Strauss, Lecoq, Chabrier, Massager, Lehar, Scotto’nun canlılık dolu müziğin eşliğinde operetleri izlemiştir.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde operanın Türkiye’ye gelişi başlı başına bir konudur ve bunu önümüzdeki yazımda başımdan geçen olaylarla birlikte sizlerle paylaşacağım.




Erdem Yücel
erdemyucel2002@hotmail.com


  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.