BENJAMİN BUTTON'UN TUHAF HİKÂYESİ ve DİYANET'TE CÜBBE-SAKAL DEVRİMİ

Diyanet’te son yıllarda önemli bir değişimin, belki de dönüşümün yaşandığını, daha önce de yazdım. Umum Diyanet mensuplarının bildiği "Ettekrâru ahsen, velevkâne yüz seksen" galatı meşhuru gereğince bir kere daha tekrarlayalım ki; Diyanet’te son yıllarda, şeklen de olsa önemli bir değişim yaşanmaktadır. Yine dediğim gibi, bu değişim zikzaklarla gelgitlerle ve elbette çelişkilerle dolu olduğu için bildiğimiz değişimden çok farklı bir değişimdir. Hatta Diyanet’teki değişim, tıpkı Oscarlı Film Benjamin Button’un Tuhaf Hikâyesi’ndeki Benjamin Button örneğinde olduğu gibi geriye doğru bir değişimdir. Ancak Benjamin Button, geriye doğru değişirken gençleştiği hâlde, Diyanet;
zihniyet bazında geriye doğru değişirken yaşlanmaktadır.  

Örneğin Diyanet, siyaset üstü bir kurum olduğunu iddia etmekle birlikte, sırf tarafsız bir şekilde görevini yaptığı ve fakat farklı siyasi düşünceleri olduğu için bir müfettişinin görevine son verebilmektedir. Yine aynı durumdaki "Kadın Faaliyetleri Müdürü"nü sudan sebeplerle açığa alabilmektedir. Diyanet bir taraftan ısrarla toplumun bütün kesimlerini kucaklama azminde olduğunu deklare etmekte, bir taraftan da çevresiyle alışılmışın dışında iyi ilişkiler kuran, farklı çevrelerle iyi ilişkiler kuran ve İslam Dini’ni camilere hapsolmaktan çıkaran birçok müftüsünü rızaları dışında oradan oraya sürebilmekte ve elbette süründürebilmektedir. Motosiklet yarışçısı Kenan Sofuoğlu’nu Diyanet Spor’a transfer ettiği hâlde, Dalaman’da görevli İmam-Hatip Tarık Balkı’yı, sırf motosiklete bindiği gerekçesiyle istifaya zorlayabilmektedir.

Mehmet Görmez ile birlikte özellikle Diyanet’in üst yönetim kadroları, dünya görüşleri "Millî Görüş" veya bir takım cemaatlerin görüşleriyle ve İslam yorumlarıyla örtüşen din adamlarıyla doldurulmaya başlanmıştır. Sayın Görmez, Ali Bardakoğlu dönemindeki üs yöneticilerin hemen tamamını değiştirmiş, bunların bazılarını yurt dışına göndermiş, gönderemediklerini ise “Müşavir” sıfatıyla kızağa çekmiştir. Ali Bardakoğlu döneminden kalan tek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. M.Emin Özavşar olup, adı geçenin, Mehmet Görmez’in yakın arkadaşı ve kendisiyle aynı hadis ekolüne mensup olduğu bilinmektedir. Mehmet Görmez, yakın arkadaşı M.Emin Özavşar’ı aynı görevde tutmaya devam etmekle yetinmemiş, adı geçenin eniştesi İsmail Karagöz’ü de “Rehberlik ve Teftiş Başkanı” yaparak arkadaşını bir anlamda çifte ödülle ödüllendirmiştir. Ayrıca M.Emin Özavşar, İsmail Karagöz ve yine muhtemelen Mehmet Görmez’in inisiyatifiyle Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi yapılan Prof. Dr. Bünyamin Erul’un Geredeli oldukları bilinmektedir. Anlaşılan, Diyanet’te bir zamanlar Trabzonluların ve Erzurumluların sürmüş olduğu saltanatı şu anda Geredeliler sürmektedir. Sayın Görmez’in Başkan Yardımcısı yaptığı ve Diyanet çalışanları arasında daha çok çember sakalıyla meşhur olan Konyalı Ekrem Keleş’in de en azından dünya görüşü olarak Mehmet Görmez’le aynı çizgide olduğu muhtemeldir.

***
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bir taraftan PKK, DTK ve BDP önderliğindeki ayrılıkçı Kürtlerin, güneydoğuda park ve meydanlarda alternatif Cuma namazı kılmalarını;“…Irkçılık namına bunu yapmak dinen kabul edilemez. Bütün müminler, Araplar da Türkler de Kürtler de Müslüman'dır. Bu milletlerin birlikte olmaları gerekiyor. Bütün inanan insanlar kardeştir. Peygamberimiz zamanında Müslümanlar bir tek camide namaz kılıyorlardı. Hatta bazı mezheplere göre de ihtiyaç olmadan ikinci bir camide cuma namazı kılmak caiz değildir. Cuma namazını kılmanın anlamı, birliği sağlamaktır. İnşallah onlar da uyanacak ve bu işi terk edecekler."(1) diyerek tenkit etmekte, bir taraftan da Kürtçe Kur’an’a yeşil ışık yakmak, Diyarbakır’da mevlit okutmak ve hatta bizzat okumak suretiyle bu milletin eğitim dili ve hatta bir anlamda ortak ibadet dili olan, üstelik de bu özelliği anayasa ile hüküm altına alınmış bulunan Türkçeyi sulandırıp tartışmaya açmaktadır.

Ta Başkan Yardımcılığından beri, gerek tarikat, cemaat  ve siyasi bağlantıları gerekse etnik kökeni hakkında birçok iddialar ileri sürülen Mehmet Görmez’in etkin olduğu ve Başkan olmasıyla tamamıyla onun hegemonyasına giren Diyanet, 2008 yılında Kürtçe Kur’an mealine yeşil ışık yakarken(2), 2009 yılında devletin kamu görevlisi olan imamlarına Kürtçe mevlit okutmuştur. Zira 2009 yılında kutlanan Mevlit Kandili münasebetiyle Diyarbakır İl Müftüsü Ali Melek’in organizatörlüğünde Diyarbakır Ulu Camii’de Kürtçe Mevlit okutulmuş ve TRT Şeş’den naklen yayınlanmıştır.(3) Sayın Mehmet Görmez, bu konuda hızını ve hevesini alamamış olacak ki; 2011 yılında kutlanan Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle ve yine Diyarbakır İl Müftüsü Ali Melek’in organizatörlüğünde Diyarbakır Atatürk Stadı’nda düzenlenen etkinlikler sırasında bizzat kürsüden Kürtçe mevlit okumuştur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Bursalı Süleyman Çelebi ile Hakkârili Molla Batevi’nin Hz. Muhammed (sav) için yazdığı mevlitlerden satırlar okuyarak sözüm ona kardeşlik ve birlik beraberlik vurgusu yapmıştı.(4)

Oysa gerçekte, Diyanet İşleri Başkanı’nın Kürtçe Kur’an Meali, Kürtçe Vaaz-Hutbe ve Kürtçe Mevlit konusundaki çıkışları ile kışın ortasında Tunceli’de halka ücretsiz buzdolabı ve suyu olmayan köylere tam otomatik çamaşır makinesi dağıtan Vali Mustafa Yaman’ın ve Elazığ’da kamyonun üstüne çıkarak halka kömür dağıtan vali Muammer Muşmal’ın yaptıkları arasında anlam itibarıyla hiçbir fark yoktur. Yapılanların hepsi, hükûmetin "Açılım Projeleri"ne destek verme ve hükûmete yaranma amacı, ancak Diyanet İşleri Başkanlığı ile valiliklerin siyasete alet edilmesi anlamı taşımaktadır. Açık söylüyorum; Sayın Görmez’in bu yaklaşımı, aynı zamanda Anayasayla garanti altına alınmış ulus devlete ve üniter yapımıza bir eleştiri niteliğindedir.

Başbakanın talimatıyla ve hükûmete yaranma adına Elazığ’da kömür kamyonunun üzerinde halka kömür dağıtan ilk vali olan aynı Muammer Muşmal’ın, AKP yerine MHP’den milletvekili aday adayı olması ne büyük çelişkidir. Allah’tan MHP yönetimi kendisine yüz vermedi de Vali Muşmal muşmula gibi ortada kalakaldı.

Diyanet’teki Değişimin Simgeleri: Cübbe ve Sakal 
Siyaset yazarları, Ukrayna’daki devrimin adını “Turuncu Devrim”, Gürcistan’daki devrimin adını “Gül Devrimi”, Kırgızistan’daki devrimin adını “Lale Devrimi” ve Tunus’takinin adını “Yasemin Devrimi” koymuşlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki gelişmeler eğer aynı yazarların ilgi alanlarına giriyor olsaydı, bu adamlar mutlaka Diyanet’teki gelişmelere de uygun bir isim bulurlardı. Onlar ne derdi bilmiyorum ama ben, Diyanet’teki gelişmeleri, "Cübbe ve Sakal Devrimi" olarak isimlendiriyorum.

Hemen belirtelim ki; Diyanet’teki geriye doğru değişimin, daha doğrusu dönüşümün simgelerinden birisi de Diyanet İşleri Başkanı ile İmam-Hatiplerin cübbelerindeki Osmanlı şeyhülislam ve kadı cübbelerine taç çıkarttıracak biçimde yapılan yeni düzenleme ve dizaynlardır.

Bilindiği gibi üç-beş yıl öncesine kadar, gerek Diyanet İşleri Başkanı, gerekse müftü ve imam-hatipler, cami hizmetleri veya temsilî görevler sırasında siyah cübbe ve kırmızı fes üzerine beyaz sarık giyerlerdi. Ancak ne olmuşsa olmuş, tıpkı ilkokul öğrencilerinin önlüklerinde yapılan değişiklikler gibi son yıllarda gerek Diyanet İşleri Başkanı’nın cübbesinde, gerekse diğer din adamlarının cübbelerinde önemli değişiklikler olmuştur. Türkiye’ye resmî ziyarette bulunan Papa II. John Paul ve Papa 16. Benekdictus’un resmî kıyafetlerinden etkilenme ve esinlenme oldu mu emin değilim, ancak adı geçen Papaların Türkiye’ye yapmış oldukları ziyaretlerden sonra bizim Diyanet İşleri Başkanları’nın cübbeleri de Papaların kaftanlarına benzemeye başlamıştır. Mehmet Nuri Yılmaz zamanında siyah cübbenin yaka ve ön tarafına boylu boyunca sarı sırma eklenmekle iktifa edilirken, Ali Bardakoğlu’nun cübbesi; özellikle 16. Benedictus’un cübbesinden farksız hâle gelmiştir. Hatta beyaz ve kırmızı zemin üzerine işlenen sarı sırmalı desenlerle Papa'nın kaftanından çok daha görkemli hâle getirilmiştir. Aynı görkemli cübbe şimdilerde Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez tarafından da kullanılmaktadır.

Ayrıca aynı değişim, sınırlı boyutlarda da olsa cami imamlarının, vaiz ve müftülerin cübbelerinde de gözlenmektedir. Örneğin bu din adamları, daha önceleri sadece siyah renkli ve tek tip cübbe giyerlerken şimdilerde farklı renklerde ve yakaları ile ön tarafları sırma şeritli cübbeleri tercih etmektedirler. İstanbul Müftüsü’nün cübbesi ise gösteriş bakımından Diyanet İşleri Başkanı’nın cübbesi ile yarışmaktadır. Bir farkla ki; onun cübbesinde kırmızı renk kullanılmamıştır.

Diyanet’te gözlenen bir başka önemli değişiklik ise sakala dönüştür. Tayyar Altıkulaç, Sait Yazıcıoğlu, M.Nuri Yılmaz ve Ali Bardakoğlu örneklerinde olduğu gibi, çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir görmeye alıştığımız sakalsız Diyanet İşleri Başkanı ve sakalsız başkan yardımcıları yerine artık Diyanet’te sakallı Diyanet İşleri Başkanı ve sakallı yardımcılar dönemi başlamıştır. Örneğin Sayın Mehmet Görmez, 2003 yılından beri yürütmekte olduğu Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevini sakalsız olarak yerine getirdiği hâlde, Diyanet İşleri Başkanı olunca birden sakal bırakma ihtiyacı duymuştur. Bu konuda, yardımcısı Sayın Ekrem Keleş’ten etkilenmiş olabilir mi bilmiyorum ama geçenlerde yazmış olduğum bir yazı üzerine tarafıma özel bir mesaj gönderen Sayın Keleş, sakallı görüntüsünden memnun olduğunu, bundan sonra da sakalıyla hizmet vermeye devam edeceğini, ayrıca kendisine hiçbir zararım dokunmadığı için beni sevdiğini ifade etmiştir. Sanki kendisinden başkasına veya Diyanet’in kurumsal kimliğine zarar vermişim gibi, beni sevmesinin nedenini benden zarar görmemesine bağlamıştır Sayın Keleş! Ne diyelim, bu da Sayın Keleş’in sevgi ve muhabbet anlayışı.

Şimdi “E ne var bunda? Diyanet yöneticilerinin sakal bırakmasından daha normal ne olabilir?” diyenleri duyar gibiyim. Evet, belki ilk bakışta bu konuda herhangi bir beis olmadığını düşünebilirsiniz.  Ancak bana göre; sakallı Sayın Ekrem Keleş’in Başkan Yardımcısı yapılmasından sonra, Sayın Mehmet Görmez’in durup dururken sakal bırakması, oldukça anlamlıdır. Bu durum, en başta tutucu geleneksel İslami düşüncenin Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yeniden egemen olmaya başladığını göstermektedir. Sünnet ve hadislerin hayata geçirilmesinde eskiye göre çok daha katı olunacağına ve öteden beri sakallı olan din görevlilerine çok daha itibar edileceğine ve bu sebeple din görevlilerinin sakala rağbetlerinde artış olacağına karine teşkil etmektedir. Özetle bundan sonra din adamlarımızın kerameti onların ilimlerinde değil, sakallarında aranacaktır. Bana göre; örneğin, baş örtüsü konusunda oldukça farklı düşünceleri olan Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu’nun görevden alınmasıyla Diyanet’te yaşanan bu sakal devrimi arasında bir ilişki olmadığını hiç kimse iddia edemez.

Hadis uzmanı olan Mehmet Görmez’in ve bu konuda kendisiyle aynı çizgide düşünen hadisçilerin iştiraki ile Diyanetçe yürütülen hadis projesinin, zayıf ve uydurma hadisleri ayıklamaktan çok, tamamıyla bir hadis derleme ve toplama mahiyetinde olduğunu, zayıf hadislerin Diyanet yayınlarında yer almasıyla (tenkit edilip zayıf hadis oldukları belirtilse dahi) bu hadislerin, insanımız tarafından sahih hadismiş gibi kabul göreceğini daha önceki yazılarımda da anlattım. Anlaşılan, sakalı Peygamber’in sünneti kabul ederek din adamının ayrılmaz parçası ve aksesuarı sayan katı İslam düşüncesi, Diyanet’te egemen olmaya başlamış olmalı ki; Sayın Mehmet Görmez, savunduğu bu fikre uygun olarak Başkan olunca sakal bırakmış ve imaj değişikliğine gitmiştir.

Diyanet ve Aleviler 
Diyanet’teki bir başka önemli değişim ise, belki biraz da hükûmetin zorlamasıyla Alevi vatandaşlara şirin görünme çabasıdır. İşte bu çabalar kapsamında Diyanet’in yapmış olduğu işlerden birisi "Alevi Klasikleri" adı altında bazı Alevi kaynaklarını yayınlamak olmuştur. Şimdilerde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, itibarlı misafirlerine kucak kucak bu kitaplardan hediye etmektedir. En son kitap hediyesini geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Erikli Baba Cemevi’ni ziyareti sırasında Erikli Baba Kültür Derneği Başkanı Metin Tarhan’a vermiştir.

Oysa Alevilerin Diyanet’ten ve Diyanet İşleri Başkanı’ndan bekledikleri hediye “Alevi Klasikleri” değil, en başta cemevlerine ibadethane statüsü verilmesidir. Üstelik Diyanet İşleri Başkanlarının tam 87 yıldır cemevlerine gitmemiş olmaları, Diyanet İşleri Başkanlığı ve devletimiz adına tam bir ayıptır. Toplumun çok önemli bir kesimini tam 87 yıldır ısrarla görmezden gelen bir kurumun, toplumun bütün kesimlerine hizmet vermekte olduğunu iddia etmesi gerçekten komiktir.

2008 yılı başında bir mahkemenin, Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi’nin, ''Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi anayasa ve yasalara aykırıdır'' şeklinde bir karar verdiği biliniyor. Ayrıca hâlen, Ankara 16’ıncı Asliye Hukuk Mahkemesi’nde konu ile ilgili bir davanın daha görülmekte olduğu biliniyor.

Oysa bu kararı verecek olan yargı kurumu değil, ilk önce Alevi cemaati, sonra da bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir görüş açıklasın ki; bu ülkenin yetkili kurumları konunun yasal ve anayasal zeminini ona göre düzenleyebilsinler. Ancak hayır; cemevlerine ibadethane statüsü verilmesine ilk başta Diyanet İşleri Başkanlığı karşı çıkmaktadır. İşte bunun içindir ki; Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi’nin 2008 yılında vermiş olduğu ''Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi anayasa ve yasalara aykırıdır'' kararının ve Ankara 16’ıncı Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmekte olan davanın temelinde muhtemelen “Bilirkişi” sıfatıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan alınmış bir mütalaa yatmaktadır. Çünkü mahkemeler, bilirkişi raporu olmadan asla böyle bir karar veremezler.

Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunulan savcı mütalaasında bulunan şu cümleler, muhtemelen Diyanet’in veya başka bir ilahiyatçının uzman sıfatıyla hazırlamış olduğu bilirkişi raporundan alınmış cümlelerdir:

''Cemevi, Alevi Bektaşiliğinde yoktur. 1990'lardan sonra dini, evangelizm (sömürgeci misyonerlik) ve protestanlık olarak değiştirmek amacı ile yürütülen olumsuz gelişmelerdir. Aleviler ve Bektaşiler buna itibar etmemişlerdir. Özet olarak Alevilik bir din değildir. Cemevi de bir ibadethane değildir, toplantının adıdır. Hacı Bektaş'daki dinî ritüeller, dinî kaynaklar bütün açıklığıyla ortadayken, cemevi ibadethane hiç değildir. Kaynaklar, Makalat, velayetnameler, burhanlar ve hak deyişleri buna şahittir... Bu konu kültür hizmetidir, öyle değerlendirilmelidir. Bu tür yaklaşıma iyi niyetle bakmak saflık olur. Bu davada ve konuda kamu yararı yoktur. Aksine kamuoyunu kaos ortamına sürükleme çabası ve amacı görülmektedir. Tarihte bu tür tahriklerin toplumu büyük acılara sürüklediği görülmüştür. Hacı Bektaşı Veli'nin dediği gibi, hepimiz elimize, belimize, dilimize ve düşüncemize bu ölçüde sahip olmalıyız. Belirtildiği gibi, davanın kabulü mütalaa olunur.”(5)



Ömer Sağlam 
_______________

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.