Dünkü seçimin sonucu için öncelikle söylemem gereken şey şudur: Bu seçim, sonucu önceden bilinen bir seçim olmuştur. Bırakınız kamuoyu araştırma şirketlerini, sıradan vatandaşlar bile bu seçimlerin sonucunu doğru tahmin etmişlerdir. Zira bu ülkede hiç kimse, iktidarın el değiştireceğine zaten inanmıyordu. Hatta muhalefet partileri bile inanmıyordu buna. Bunun en büyük delili, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan’ın “Seçimlerde birinci olamayan partinin lideri istifa etsin” blöfünü göze alamayarak “Oyunu arttıramayan partinin lideri istifa etsin” şeklinde bir karşı önermede bulunmasıdır. Dolayısıyla 12 Haziran seçimlerinin sonucu, büyük ölçüde
malumun ilamından ibarettir.
malumun ilamından ibarettir.
Sayın Başbakan’ın önceki akşam yaptığı balkon konuşmasını kim nasıl yorumlar bilmiyorum. Ancak bana göre bu konuşma, tamamen bir ballı balkon konuşması anlamı taşımaktadır. Yani bana göre Sayın Başbakan, tamamen seçim sevinciyle ve Nasreddin Hoca’nın hanımlarının gönlünü almak için yaptığı gibi, herkese mavi boncuk dağıtma anlamına gelen bir konuşma yapmıştır. Hatta bu mavi boncuk dağıtma işini öyle abartmıştır ki; Türkiye sınırlarını taşmış ve Osmanlı coğrafyasına kadar uzanmıştır Başbakan. Umarız bu taşkınlık, yabancı ülke yönetimleri tarafından Türkiye’nin “Emperyal niyetler” beslediği veya “yayılmacı düşünceler” taşıdığı şeklinde yorumlanmaz. Bir zamanlar Sayın Süleyman Demirel’in “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” şeklindeki benzetmesinin bu şekilde yorumlandığını hatırlıyoruz.
Başbakan'ın ballı balkon konuşmasındaki bir sözünü oldukça önemsiyorum. Başbakan yapmış olduğu konuşmada, ulaşmış oldukları yüksek oy oranından dolayı şımarmayacaklarını ve kendilerine oy vermeyenler de dâhil olmak üzere; 74 milyonu kucaklayacaklarını söylemiştir. Eğer böyle yaptıkları takdirde, gerçekten de 74 milyonun başbakanı olacakları ve 74 milyondan saygı görecekleri kesindir. Aksi takdirde Sayın Başbakan ve hükûmeti, en azından kendilerine oy vermeyen %50’lik toplum kesimleri nezdinde dört yıl daha kendilerine zoraki katlanılan bir yük, bir külfet olarak tarihteki yerlerini alacaklardır.
12 Haziran seçimlerinin sonucuna gelince: Öncelikle söylemem gerekir ki; seçim sonuçları AKP için kesinlikle başarıdır ve sevinmek AKP’lilerin kesin haklarıdır. Üst üste üç seçimi kazanmak, üstelik de oylarını sürekli arttırarak kazanmak her babayiğidin harcı olmasa gerekir. Bu konuda Sayın Başbakan’ı takdir ve tebrik etmek gerekiyor. Çünkü bu başarı, büyük oranda onun liderlik başarısıdır. Bana göre bu ülkede, sırf Erdoğan’ın karizmasına, hâl ve hareketlerine, konuşma yeteneğine bakarak AKP’ye oy verenlerin sayısının hiç de az olmadığı ortadadır. Hatta bazı kamuoyu araştırma şirketlerine göre; Başbakan'ın kişisel karizmasına ve liderlik vasfına bakarak AKP’ye oy verenlerin oranı %58-60 civarındadır. Özellikle eğitim seviyesi düşük seçmenler arasında bu oran çok yaygındır. Bunu en yakınlarımdan biliyorum.
Başarı veya başarısızlık kişiden kişiye, bakış açısından bakış açısına değişen göreceli bir kavramdır. Yani büyük oranda nereden ve nasıl baktığınızla ilgili bir şeydir. Bu genel tespitten sonra diyebiliriz ki; 12 Haziran Genel Seçimleri ortaya ilginç bir tablo daha çıkarmış bulunmaktadır. O ilginç tablo, en azından barajı aşan tüm partiler için başarı ile başarısızlığın yan yana bulunduğu, daha doğrusu iç içe geçtiğidir. Şimdi seçim sonuçlarına tarafsız gözle bakmaya çalışarak söyleyelim:
AKP başarılı olmuştur. Çünkü yine tek başına iktidar olacaktır. Üstelik de oylarını beklenenin üstünde arttırmıştır. Muhalefet partileri dâhil herkes, AKP’nin tekrar tek başına iktidar olacağını bekliyordu ama oy oranının bu kadar yüksek olacağını, Başbakan ve AKP yönetimi de dâhil olmak üzere hiç kimse beklemiyordu. Bunun en büyük delili, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Oylarını yükseltemeyen partinin lideri istifa etsin” şeklindeki önerisinin, Başbakan'ca göze alınamaması ve Başbakan'ın istifa konusunda ısrarla seçimlerde birinci parti olup olmama şartını ileri sürmesidir. Bu bakımdan AKP kesinlikle başarılıdır.
Ancak bana göre; AKP’nin başarısı, kontrolsüz bir başarıdır. Yani vatandaş, AKP’nin projelerine ve vaatlerine bakarak veya AKP yönetiminin ikna etmesiyle değil, çaresizlik ve alternatifsizlik içinde yine gidip AKP’ye oy vermiştir. Bu anlamda AKP’nin, MHP tabanından oy devşirdiğini iddia etmek hiç de yabana atılır bir iddia değildir. Geleneksel olarak MHP’ye oy verenlerin en azından bir kısmı, sırf kaset skandalına muhatap olan parti yönetimini cezalandırma adına gidip AKP’ye oy vermişlerdir. Bu oranın, özellikle dindar-muhafazakâr MHP tabanında oldukça yüksek olduğu sanılmaktadır.
Bir başka bakış tarzına göre ise AKP başarısız olmuştur. Zira AKP’nin hedefi, Anayasayı tek başına değiştirecek çoğunluğa ulaşmaktı. Ancak bu gerçekleşmemiştir. AKP, oy oranı yükseldiği hâlde, milletvekili sayısı bakımından bırakın Anayasayı tek başına değiştirecek sayıya (367) ulaşmayı, Anayasa değişikliğini halkoyuna götürecek sayıya (330) bile ulaşamamış, 326’da kalmıştır. Yani AKP, şu anda ve elbette milletvekili bazında 12 Haziran öncesinden bile zayıf durumdadır. Anayasa değişikliği konusunda muhalefet partilerine eli mahkûm bulunmaktadır. Başbakan'ın ballı balkon konuşmasında muhalefet partilerine zeytin dalı uzatıp helallik dilemesi biraz da bu yüzdendir. Bu açıdan bakılınca AKP, 23. döneme kıyasla 12 Haziran seçimlerinden kesin bir başarısızlıkla çıkmıştır. Üstelik şu anda karşısında geçen döneme göre çok daha güçlü bir muhalefet vardır. Çünkü en azından CHP ve BDP çok daha güçlü gelmişlerdir meclise. MHP’nin de geçen döneme kıyasla AKP’ye çok daha farklı davranacağı kesindir. Çünkü MHP, kaset komplosunun arkasında kendi oy tabanlarına gözünü diken iktidar partisinin olduğunu düşünmektedir.
CHP de seçimlerden başarı ile çıkmıştır. Çünkü BDP desteğindeki bağımsızları saymazsak, oy oranını ve milletvekili sayısını arttıran yegâne parti CHP’dir. 135’lik milletvekili sayısı ve %25.9’luk oy oranı ile geçen döneme kıyasla artık çok daha güçlü bir CHP vardır mecliste. En azından AKP’ye kök söktürmeye çalışacaklarından hiçbir kuşkumuz yoktur. CHP’nin bu konudaki tek handikabı, galiba Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değişmesidir!
Diğer bir bakış açısına göre ise CHP, seçimlerde kesinlikle başarısız olmuştur. SONAR Araştırma Şirketi Müdürü Hakan Bayrakçı dışında bu ülkede hiç kimse CHP’nin bu kadar az oy alacağını düşünmüyordu. Doğrusu aile içi geyiklerde ben bile CHP için %28-30 rakamlarını telaffuz ediyordum. Ancak CHP beni bile şaşırtmış durumda. Bu sonuçla CHP, muhtemelen tekrar kurultay sarmalına yuvarlanacak, Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliği tartışmaya açılacaktır. Canan Arıtman, Mesut Değer ve Kemal Anadol gibi adamlar çoktan başladılar bile kurultay sayıklamaya. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ikilisinin işleri bir hayli zor görünüyor. Kurultay baskısını nasıl göğüsleyecekler doğrusu ben de merak ediyorum.
Bence CHP’nin başarısızlığının altında yatan en büyük sebep, halka sunulan projelerin içinin yeteri kadar doldurulamaması ve bu projelerin kaynağının, inandırıcı biçimde açıklanamamasıdır. “Benim adım Kemal” ve “AKP Genel Merkezi’ne uzanan hortumları keseceğim” şeklinde açıklanan kaynak paketleri, halka fazla inandırıcı gelmemiştir. Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu, çok yalnız kalmıştır. Adeta tek başına mücadele etmiştir. CHP eğer 3.5 milyon yeni oy toplayabildiyse bu başarı, bence, tamamen Sayın Kılıçdaroğlu’nun kişisel başarısıdır. Kılıçdaroğlu’nun, karizmatik olmasa bile en azından oldukça sempatik, sevimli ve hoşgörülü bir kişiliğinin olduğu ortadadır.
MHP seçimlerden başarı ile çıkmıştır. Çünkü MHP, kendisini barajın altında bırakmak için oynanan her türlü kirli oyuna ve kurulan her türlü hain tuzağa karşın barajı geçmiş, üstelik de oldukça güçlü bir grup kurmuştur. Bu durum bile MHP için önemli bir başarıdır. Ancak ben, MHP’nin barajı aşıp, mecliste grup kuracak çoğunluğa ulaşmasını MHP’nin geleneksel oylarına değil, aklı başında Türk insanının bu konuda elbirliği etmelerine bağlıyorum. Bana göre MHP, imece usulüyle meclise taşınmış bir partidir. BDP’nin çok güçlü bir şekilde meclise gireceğini tahmin eden ve bunu dengeleyici bir unsur olarak MHP’nin mutlaka mecliste olması gerektiğine inanan hemen herkes, hatta CHP’ye ve diğer partilere oy veren milliyetçiler/ulusalcılar bile gidip MHP’ye oy vermişlerdir. Yani açıkçası, AKP’ye kaçan MHP oyları, diğer partilerden MHP’ye yönelen oylarla dengelenmeye çalışılmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bile, televizyon ekranlarından MHP’ye açıkça destek verdiğini hiç kimse unutmasın. İşte sırf bu sebeple MHP yönetimi, Türk Milleti’nin sağduyusuna minnettarlık duymak zorundadır.
Bir başka bakış açısına göre ise MHP, seçimlerde kesinlikle başarısız olmuştur. Çünkü en başta milletvekili sayısı düşmüştür. Ancak bana göre başarısız olan MHP değil, Sayın Bahçeli’dir. Çünkü diğer liderler, örneğin Tayip Erdoğan Rize’de 3-0, Kemal Kılıçdaroğlu Tunceli’de 2-0 yaparken Sayın Bahçeli Osmaniye’de 2-2 beraberliği ancak kurtarabilmiştir. Üstelik oy oranı bakımından Osmaniye’de bile AKP’nin gerisine düşmüştür.
Kanaatimizce Sayın Bahçeli, MHP’deki miadını artık iyiden iyiye doldurmuş ve bundan sonra liderliği tartışmaya açılmış bir siyasidir. Sayın Bahçeli, MHP’lilerin bu konudaki sessizliklerini, kendisine destek olarak değil, bu insanların edeplerinden dolayı seslerini çıkarmamaları olarak algılarsa ve bu insanları zorda bırakmadan üstüne düşeni yaparsa sanırım çok doğru bir iş yapmış olur.
Bazı ses ve görüntü kasetleriyle partinin önemli isimlerinin siyaset dünyasından çekilmeleri bile MHP’deki disiplinsizliği gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bu zayıf liderlikle MHP’nin, siyaset dünyamızda tutunması ve kalıcı olması son derece zor, hatta imkânsız gibi gözüküyor. Açık söylemek gerekirse; Sayın Yalçın Topçu’nun BBP’de yaptığını Devlet Bey de MHP’de yaparak, birleşmenin önünü açmalıdır diye düşünüyorum.
Bana göre 12 Haziran seçimlerinin tek galibi ve başarılı partisi vardır, o da BDP’dir. Çünkü BDP, vekil sayısını neredeyse iki katına çıkarmış olarak geliyor meclise. Üstelik eskisine göre çok daha dişli ve çok daha militanca tavırları olan milletvekilleri olacaktır. Polis tokatlayan Sebahat Tuncel, polis taşlayan Bengi Yıldız ve polisin başından kepini alarak devlet(e) memuruna hakaret eden Özdal Üçer’in yanına Leyla Zana, Hatip Dicle ve Aysel Tuğluk gibi dişi ve erkek panterler de geliyor ki; seyreyleyin artık meclisteki gümbürtüyü…
Ömer Sağlam