Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Sevgili Ata’m,
Aramızdan ayrılalı sen, tam yetmiş altı yıl olmuş.
Nasıl da akıp geçmiş zaman!
"Bir su misali " derler ya hani, işte öyle akıvermiş.
Peki bu yetmiş altı yılda, senden sonra neler oldu?
Özellikle de son on iki yılda!
Erenköy Kız Lisesi’nde okurken, orta okul ve lise yıllarımda müthiş bir tarih öğretmenim olmuştu. Bana tarihi, özellikle de Cumhuriyet Tarihi’mizi sevdiren Remziye Baturbaygil’i rahmetle anıyorum. Bizlere Cumhuriyet dönemini, o dönemin politikasını inanılmaz bir dille anlatırdı. Tabii çoğu şeyi anlamazdık. Anlamazdık ama hikâye dinler gibi dinlerdik.
İyi ki dinlemişim.
Sevgili Ata’m senin vefatının ertesi günü, yakın arkadaşın, “Millî Şef” İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçildi. Gerçi senin kadar karizmatik bir kişiliğe sahip değildi ama Kurtuluş Savaşı’mızda gösterdiği olağanüstü askeri başarıları ile Lozan Konferansında gösterdiği inatçı ve ısrarcı tutum sonrası, senden sonra seçilmesi mutlak olan kişiydi bana göre.
O dönemde senin de bildiğin ve birlikte çalıştığın üzere Celal Bayar başbakandı.
Gerek İsmet İnönü, gerekse Celal Bayar politika açısından aynı görüşleri paylaşmasalar da bir müddet birlikte iyi çalıştılar.
Sevgili Ata’m, senin de daha önce sezinlediğin gibi, Avrupa’da bir savaş başladı.
Ülkem bu savaşa İsmet Paşa sayesinde girmedi.
İyi ki girmemişiz çünkü, esaretten kurtulmamız için verdiğin savaş boşa gidecek, ülke artık tamamen bir sömürge olacaktı.
Sevgili Ata’m, İkinci Dünya Savaşı 1945 yılında sona erdi ve bizde de çoklu demokrasi için ilk adım atıldı. CHP oldukça yıpranmıştı.
Dile kolay 1923 yılından beri iktidardaydı.
1946 yılında Demokrat Parti kuruldu.
1950 yılında silah arkadaşın İsmet Paşa genel seçimler sonucu cumhurbaşkanlığından ayrıldı. Yerine Celal Bayar geçti.
Başbakan da Adnan Menderes oldu ve geriye sayım başladı.
Neden mi böyle dedim?
İktidara gelen DP, ülkeyi iyi idare edemedi.
İktidarın başındaki kişi, kişisel hırsları yüzünden ülkeyi siyasal kamplaşmaya doğru adım adım götürdü. O sırada muhalefette olan CHP’ye inanılmaz yasaklar getirdi. Bardağı taşıran son damlaydı tüm bunlar. Bu çirkin durum 1960 yılında yapılan ihtilal ile daha da çirkinleşti ve günümüze kadar geldi!.
“Tarih tekerrürden ibarettir.” sözü zorluklar karşısında pes eden, olumsuzlukları değiştiremeyen, başarısız yöneticiler yüzünden söylenegelmiştir.
Bugün de aynı durum söz konusudur.
Sevgili Ata’m, seni anmak için karşında durmayı “sap gibi durmak.” diye tanımlayan, seninle ilgili ne varsa yok etmeğe çalışan ve büyük ölçüde de başaran, ülkemi dünya devletleri karşısında inanılmaz küçük düşürüp, saygınlığının yitirilmesinde baş rol oynayan, bir devlet adamına yakışmayacak konuşmalar yapan, yaşadığı mutsuz geçmişinin sebebi bizlermişiz gibi hınç besleyen, ülkemin içinde bir başka devletimsinin kurulmasına çanak tutan, doğduğu andan itibaren sanki saraylarda yaşayıp, mürebbiyelerle büyümüşçesine etrafına karşı fütursuzluk sergileyen ve dolayısı ile kişilik bozukluğu yaşayan bir kişiyle karşı karşıyayız.
Ülkemdeki insanların bir kısmı zehirlenmiş, bir türlü ayılamıyor. Gençliğe hitap ederken sen, tüm bunların olabileceğini söylemiş, bizleri ta o günlerden uyarmıştın.
Sevgili Ata’m sana anlatacağım o kadar çok şey var ki!
Sayfalar sürer. Noktalamak en iyisi.
Sevgili Ata’m mektubuma son verirken; seni, sevgi, saygı, minnet, özlemle anacağım ve “NE MUTLU TÜRK’ÜM” diye haykıracağım.
Ruhun şad olsun.
Canay Davran