Öteden beri Türk kamuoyunda ve medyada söylenen şey, TBMM’deki yemeklerin sudan ucuz olduğudur. Gazeteci Murat Çelik, Vatan gazetesinde 4 Temmuz 2011 günü yazmış olduğu “Arınç: Çukurambar’dan haber bekliyorum” başlıklı yazısında bulunan “Menüye alışma günleri” ara başlığı altında bu durumu şöyle dile getirmiştir:
TBMM Üyeler Lokantası, yeni parlamenterleri ağırlıyor. Meclis Lokantası’nda ödenen hesaplar ise ilk kez vekil olan siyasetçileri şaşırtıyor. Hemen hepsi, burasının, Türkiye’nin en ucuz lokantası olduğunu bilerek gelmiş ama yine de hesap öderken küçük bir şaşkınlık yaşanıyor. Hesap geldiğinde, “Ben ödeyeceğim” mücadelesine, “Dışarıda sen ödersin” esprisi eşlik ediyor. Bu durumun nedeni çok açık... Mesela; çorba, Ankara tava, salata ve tatlıdan oluşan bir yemeğe ödenen toplam miktar, ekmek ve su dahil 7 TL. (Yazıyla, yedi lira.) Bu satırları okuduğunuz saate göre ağzınızın sulanması riskini göze alın ve menüden bazı yemeklerin fiyatlarına bir göz atın derim... Çorbalar (mesela dün ıspanak ve mercimek vardı) 50 kuruş. Pilavlar 50 kuruş. Mantı 2 TL. Ankara tava, et sote, kuzu şiş 4’er TL. Köfteler 3 TL. İç pilavlı piliç dolma 2 Lira 50 kuruş. Kuru fasulye, patlıcan musakka 1 TL 50’şer kuruş. Türlü güveç 1 TL. Cacık 50 kuruş. Yoğurt 75 kuruş. Salatalar 50 kuruş. Tatlılar 1 Lira 50 kuruş ve kuver (ekmek - su), kişi başı 50 kuruş. Çayın durumu bu dönem biraz farklı; limitsiz, aylık 40 TL. Yemeklerin; lezzet, porsiyon, kalite ve servisinin birinci sınıf olduğunu söylememize gerek yoktur herhâlde...
Murat Çelik’in anlattıkları kesinlikle doğrudur. Çünkü geçtiğimiz ay içinde yaklaşık 15 gün süreyle şu ya da bu şekilde TBMM’de bulunduğum için bunu yakından biliyorum. Yani TBMM’deki yemekler kesinlikle sudan ucuzdur! Mesela 4-5 TL’yi gözden çıkardınız mı TBMM lokantasında karnınız fevkalade doyar. Hem de etli, sütlü ve tatlıdan müteşekkil mükellef bir yemek yemek kaydıyla. Ancak TBMM’deki yemeklerin sudan ucuz olması, sadece milletvekilleri ve belki biraz da TBMM’nin resmî kadrolarında görevli üst düzey bürokratlar için geçerlidir. Bu iki grubun dışındakiler, hele de sıradan insanlar için TBMM lokantasında yenilen yemek, belki de dünyanın en pahalı yemeğidir. İsterseniz anlatalım.
*
*
Örneğin sıradan bir vatandaş, TBMM’nin ucuz ve kaliteli yemeklerini duydu ve orada bir öğün de olsa bu yemeklerden tatmak istedi. Eğer, TBMM içinde milletvekili veya çalışanlar olarak herhangi bir tanığınız yoksa bir kere TBMM’ye girmeniz mümkün değildir. Hadi TBMM’de bir tanığınız var ya da bir vekilin veya başka bir TBMM çalışanının adını vererek bir yemek vakti içeri girmeyi başardınız diyelim. Önce sizi giriş kapısında (Nizamiye) X-ray cihazından geçirirler. Kendiniz ayrı bölümden, çantanız ise başka bir bölümden geçmek zorundadır. Ceplerinizde bulunan telefon ve madenî eşyaları çıkarıp yan tarafa koymayı akıl etmemişseniz, birkaç kere daha girip çıkma zorunda kalırsınız X-Ray cihazından. Çantanız ise orada didik didik aranır. Oradan kurtulduktan sonra, sizin için ayrılmış, yüksek duvar ve demir çitlerle çevrili 100 m. civarındaki yoldan yürüyerek ikinci bir binaya daha varırsınız. Nizamiyede yaşadıklarınızı orada yeni baştan yaşarsınız. Ancak burada devreye elle arama da girer. Polis sağınızı solunuzu bir güzel mıncıklar! Oradaki çanta araması biraz daha detaylıdır. Çantanızda bulunan bıyık makası ve tırnak çakısı gibi eşyalarınıza bile el konulur ve size bir emanet fişi verilir, bu eşyaları çıkarken alabilmeniz için. Daha sonra resmî kimliğinizi yan taraftaki bölüme verir, oradaki görevliden bir yaka kartı alırsınız. Kimliğinizi orada bıraktığınız için artık özgür bir vatandaş da değilsinizdir.
Özgürlüğünüzü terk etme adına almış olduğunuz kartı, kart okutucuya okutur, açılan bariyerden içeri girersiniz. Bazen kart okundu diye düşünüp yürümeye çalışırsınız ancak diz kapağınız küt diye bariyere çarpar, acı hissedersiniz. Elbette biraz da utanırsınız. Çünkü kartınız okunmadığı için bariyer açılmamıştır. Siz ise açıldı zannıyla, tedbir almadan adım attığınız için bariyerin demirine çarpan diz kapağınız müthiş acımıştır.
*
*
Bariyerleri güç bela aştıktan sonra görüşmek istediğiniz kişinin odasına (milletvekili veya başka bir TBMM çalışanı) ulaşırsınız. Eğer görüşmek istediğiniz kişiyle fazla bir samimiyetiniz yoksa ve mesela ilk defa yanına gitmişseniz, size ilk soracağı soru “Ne alırsınız? Size ne ikram edebilirim?” değil, “Çay alır mısınız?” veya “Sizinle şöyle bir çay içelim” olur. Yani içeceğiniz şey konusunda size tercih şansı bırakılmaz. Çünkü TBMM’de diğer meşrubatlar paralı, çay ise beleştir…
Sağdan soldan konuştuktan sonra lafı yemeğe getirmek istersiniz ama muhatabınız bir türlü yaklaşmaz oralara. Eğer biraz uyanıksanız o istemese de sohbeti yemeğe getirir, örneğin muhatabınızı bir gün dışarıda şöyle birlikte ve baş başa bir yemek yemeye çağırırsınız. Adam yine oralı olmazsa ve siz de biraz yüzsüzseniz, lafı TBMM’nin yemeklerinin ucuzluğuna ve kalitesine getirirsiniz. Adam yine oralı olmazsa, bu sefer müsaade isteyip kalkarsınız. Ancak buraya gelmişken hiç olmazsa bir yemeğini bari yiyeyim diyerek alttaki lokantaya inip uzayan kuyruğa girerseniz. Öncekilerin nasıl davrandığına bakarak yemeğinizi alıp cüzi miktardaki bedelini ödedikten sonra masalara yönelirsiniz. Orada bir bölme vardır. Birinci bölümde boş yer olmadığı için bölmenin diğer tarafına yönelirsiniz ama bu sefer de oradaki görevli “Buraya giremezsiniz. Burası vekillere ait bölüm” der. Çaresiz elinizde yemek tepsisi geri döner beklersiniz bir yer boşalsın diye. Bu arada sıkıntıdan yavaş yavaş terlemeye başlarsınız. Sonunda boşalan bir sandalyeye külçeleşmiş bir vaziyette oturur, yavaştan yavaştan başlarsınız yemeye. Ancak o sırada siz yemeği mi yersiniz, yoksa yemek sizi mi yer belli değildir. Yemeği yalap şalap bitirmekle kendinizi dışarı atmanız bir olur.
*
*
Bu anlattıklarım, TBMM’de Halkla İlişkiler Binası’nda bulunan ve vekillerle diğer çalışanların arada bölme olsa da birlikte yemek yedikleri lokantalarda yaşanır. Milletvekillerinin yemek yedikleri asıl lokanta, Genel Kurul’un ve parti gruplarının bulunduğu karşı binalardadır ve bu kısma yanınızda milletvekili olmadan girmeniz zaten mümkün değildir. Ancak bu lokantada da bir ayrım vardır. Bölümlerden girişteki, milletvekilleri ile yanındaki özel misafirlerine ayrılmışken, alttaki bölüm sadece vekillere ayrılmıştır. Halkla İlişkiler Bölümü’nde yemekler self servis usulü servis yapılırken, Milletvekili lokantasında garsonlar tarafından menüden yapılan tercihlere göre servis edilir. Milletvekili biraz acemiyse, biraz hırtsa veya sırf size hava atmak için sadece milletvekillerine ait olan bölüme sizi götürür, ancak oradaki görevlilerin uyarısıyla kendisi masaya oturur, siz kös kös geri döner çıkarsınız oradan. Doğruca soluğu Halkla İlişkiler Binası’nda bulunan lokantada alırsınız. Tabii yemek kaldıysa. Çünkü orada belli saatler arasında yemek yenilmektedir.
Bu işkenceli yemek yeme merasimi, sade ve sıradan vatandaşlar için geçerlidir. Ancak diğer meclis çalışanları için de örneğin açıktan veya diğer resmî kurumlardan geçici olarak,“Milletvekili Sekreteri” ya da “Milletvekili Danışmanı” sıfatıyla TBMM’de gelen kişiler için de durum bundan pek farklı değildir. Bu gruba girenlerin, sade vatandaştan tek farkları, girişlerde polis aramasından kısmen müstesna tutulmalarıdır. Ancak bunların durumları, sade vatandaştan çok daha içler acısıdır. Çünkü bunlar ya işsiz oldukları için ya da biraz daha fazla maaş almak için yasama dönemi ile sınırlı olmak kaydıyla TBMM’ne gelmişlerdir. Gelecekleri tümüyle çalıştıkları milletvekillerine bağlıdır. Eğer milletvekili bunlarla çalışmak istemezse, bunlar soluğu ya sokakta alırlar ya da düşük maaşlı eski işlerinde. Onun için de milletvekillerinin her türlü nazını ve kaprisini sineye çekme durumundadırlar.
*
*
Genelleme yapmak istemem, ama en azından kısa süreli de olsa kişisel deneyimlerimden ve tecrübemden hareketle söylüyorum; açıktan veya geçici görevle başka kurumlardan TBMM’ne gelen danışman ve sekreterlerin, sadece unvanları danışman ve sekreterdir. Yoksa yaptıkları iş tam anlamıyla özel hizmetlilik ve uşaklıktır ve bu görevler, her insanın kolaylıkla altından kalkabileceği türden görevler değildir. Bu görevleri yapabilmek için, en başta bazı kişilik haklarınızdan vazgeçmeniz ve bunları TBMM’nin dışında bırakmanız gerekmektedir. Kim bilir, bu durum, belki de benim bizzat şahit olduğum veya maruz bırakıldığım kişiye özel bir durumdur.
Ancak tecrübeli bazı danışmanlardan duyduğum kadarıyla söylemeliyim ki; örneğin eğer Malatya milletvekillerinden birisinin danışmanı ya da sekreteri iseniz ve vekiliniz de yerel politikanın içinden gelmişse, ömrünüz sağa sola kayısı dağıtmakla, vekiliniz Kastamonulu ise ömrünüz sarımsak dağıtmakla, Mersinli ise portakal dağıtmakla, İzmitli ise pişmaniye dağıtmakla geçer(miş). TBMM’de daimi kadrolarda çalışan danışman, sekreter ve diğer görevlilerin durumu nedir tam olarak bilmiyorum ama geçici görevle TBMM’ye gelmiş olanların durumu gerçekten de içler acısıdır. Bunlardan, geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde de danışman veya sekreter olarak TBMM’de kalmak isteyenlerin, kendilerine vekil bulma konusunda vermiş oldukları mücadeleyi görünce gerçekten de üzüldüm. Yalvaranları, ağlayanları, kriz geçirenleri, birbirleriyle saç saça baş başa kavga yapanları, birbirlerinin ayağını kaydırmak için olmadık dedikodular üretenleri, kendilerine uygun milletvekili ayarlamaları konusunda hatırlı kişileri devreye sokanları yakından görünce hakikaten üzüldüm ve insanlığımdan utandım.
*
*
Peki, böyle bir ortamda ve mekânda yenilen yemeğe “SUDAN UCUZ” denilebilir mi? İşte bu sebeplerledir ki; bana göre TBMM’de yenilen yemek, belki de dünyanın en pahalı yemeğidir. Şöyle bir el veya baş hareketinizle “Buyurun efendim. Ne arzu etmiştiniz” diyerek hemen yanı başınızda bitiveren garsonların masanıza koyduğu bir tas çorbaya batırarak yediğiniz ekmeğin lezzetini, inanın TBMM’de 4 liraya yiyeceğiniz kebaba değişmezsiniz.
*
*
TBMM, demokrasinin Kâbe’siymiş ve TBMM’nin duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıyormuş, öyle mi? Adam sen de! TBMM’de bırakın millet egemenliğini, milletin esamisi bile yoktur. Oradaki "egemenlik bila kaydu şart kesinlikle millete değil, milletvekillerine ait"tir. Bana kalırsa demokrasinin, insan haklarının ve millet egemenliğinin en geniş anlamıyla uygulanması gereken yerlerin başında kesinlikle TBMM gelmektedir. TBMM’de her birisi kendi çapında bir diktatör olan milletvekillerinden, demokratik çözümler beklemek galiba biraz safdillik olacaktır…
*
*
*
Ömer Sağlam