Gelen tebriklere bakıyorum da 30 Ağustos'u kutlayan bir biz bir de Tema Vakfı kalmış gibi... Belki sağda solda birkaç kişi daha...
Bizi hepiniz biliyorsunuz: “Sessizliğin Sesi Grubu”…
Çocukluğumda, “Kurtuluş Savaşı”mızla ilgili her şeyi okur, tartışır; gazilerle konuşur, o gün söylenen marşları bile ezbere bilirdik.
Bir kesimin olağanüstü çaba ve propagandaları sonucu, Kurtuluş Savaşı; önce önemsizleştirildi sonra da toplumun hafızasından atılabilmesi için, önüne Çanakkale Savaşları kondu.
Sanki tüm tarihimiz "Çanakkale Savaşları"ndan ibaretmiş; ondan çok daha kapsamlı, tüm ulusun kaderini çizecek kadar büyük savaşlar zinciri yaşanmamış, Kurtuluş Savaşı
olmamış gibi...
olmamış gibi...
Destanlarımızı bile aralarında savaştıracak kadar bize kin duyan egemenler ve onların paralı uşakları sardı her yanı…
Biz de buna çanak tutuyoruz tabii…
Örnek mi?
İkisi de aynı anlamda kullanılan “milliyetçi” ve “ulusçu” kelimelerini birbiriyle kapıştıracak kadar saçmalayanlar kimdir acaba?..
Millî bayramları kutlayıcılar olarak, azınlıktayız.
Hem de yıllar boyu…
Böyle olacağı da o yıllar boyunun bir arpa boyu öncesinden belliydi.
Çocuklarına “Millî Bayram”ların heyecanını yaşatamayan ana, babalar baş suçlusu bunun.
Onlar baş suçlu da “Millî Eğitim”in millîsinden yoksun öğretmenler baş suçlular arasında değil mi?
Millî Eğitim bakanları, kurumları, yönetmen ve görevlileri o baş suçluların da başı değil mi?
O yalancı şeyhlere o düzmece pirlere kanan zavallıların hızla artması hazırlamadı mı bugünleri? Sanki başkaları olamazmış da kendilerinin olması marifetmiş gibi; dindar olduklarını, keramet sahibi olduklarını iddia eden, el altından sağa sola duyurup saf insanları ağlarına çeken; dinci hacı, dinci hoca, dinci şeyh, dinci baba, dinci dede, dinci pir takımı kendi vatanlarına neden bu derece düşmanlar?
Neden Kurtuluş Savaşı’nda dağıtılan sandık sandık İngiliz altınlarının psikolojik sarmalı hâlâ etkili?
Din bilginlerimiz, imamlarımız; hutbelerinde yılbaşı eğlenceleriyle bile uğraşırlar da neden bir kerecik olsun terörü, teröristi ve bunlara destek verenleri lanetleyip, İslam dininde bunun en büyük günahların belki de en başında olduğunu söylemezler?
Diyanet İşleri Başkanları, neden her türlü hurafeyi din olarak selamlarlar da terörist canilerin, dinimizdeki yerine dair tek söz etmez ya da edemezler?
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra petrol bölgelerine inmek için bir tek Atatürk Türkiye’sini engel olarak görüp yeniden altın ve sterlin dağıtmaya başlayan İngiltere’yle “Artık egemenlik sırası bende!” diyen Amerika Birleşik Devletleri’nin dolarları, hâlâ mı akılların açılmasına, gözlerin görmesine engel?
Akmaya devam eden bu paralardan nemalanan hainler; devlet adamı, din adamı, öğretmen, yazar, gazeteci, sanayici gibi türlü renklere girip; hâlâ Türkiye ve Atatürk düşmanlığı yapmıyor hâlâ Türkiye ve Atatürk düşmanı yetiştirmiyorlar mı?
Ermeni enstitüleri ve Dış Ermenilerin, özellikle ABD ve Fransa aracılığıyla bilim insanı, din adamı, gazeteci ve romancılarımıza; araştırma, geliştirme ve benzeri başlıklar altında parasal kaynak aktarması bu kitlelerin hiç mi dikkatini çekmez?
Nasıl olur da “Karşılığında benden ne isteyecekler acaba?” demez hiçbiri?
Bu kaynakları; “Yaptığım araştırmalar için harcıyorum” dalaveresiyle özel ve lüks ihtiyaçları için kullanırken, izleneceklerini akıllarından geçirmekten de aciz mi bu insanlar?
O parayı verenlerin, hesap kapatmada kullanılan düzmece masraf faturaları karşısında ellerini ovuşturup, günü geldiğinde bu insanları kullanmak için adlarını “Kullanılacak hainler” sepetine aktarmadıklarından ne kadar eminler?
1950’li yıllara kadar, o günlerin en güçlü devletleri karşısında dimdik duran Türkiye’yi, Atatürk ve İnönü’den sonra yönetenler; neden güçlü devletlerin her söylediğini emir kabul etmekteler?
Bu boyun eğişte, kendilerini milletin değil de parti başkanlarının hizmetinden sorumlu köleler gibi gören siyasetçilerin ve onlara paralel olarak; kendisini devletin değil de siyasetçinin emrinde sayan bürokratın payı hangi ölçüde?
Ülkemizde, kapağı devlet çarkı içine atanlar, neden hızla zengin olma peşinde?
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapanlar hızla zengin olmanın yollarını aramasalardı terör ve uyuşturucu madde kaçakçılığı bugünkü seviyesinde olabilir miydi?
Kendilerinin milliyetçinin hası olduğunu, kendileri gibi başka milliyetçi olamayacağını iddia edenler; neden bir takım gizli adlar altında, beğenmedikleri her fikri küfürle bastırmaya çalışıp komik olmakta ve en acısı o ki Türk’ün adını küfürle yan yana getirmekte ısrar ediyorlar?
Gerçek vatanseverlerimiz neden pısırıklaşmış hâlde?
İçimizdeki hainlerin sesleri, vatanseverlerin sesini bastırmıyor mu?
Neden bu milletin içinden çıkan hainlerin sayısı, Osmanlı dönemindeki rakamlara yaklaştı?
Başıbozuk türden tarihçileri kim bu kadar çoğaltıp, televizyon ve yazılı basının içine saldı?
Bunların, gerçekleri yozlaştırmaya çalışmaktaki amaçları ne?
Milletin karşısına çıkıp, alternatif tarih oluşturmaya neden bu kadar teşniler?
Bu milletin gerçek fedakârları olan emekçiler ve emekliler neden süründürülüyorlar?
Dünyanın en zengin adamları arasında olduğu söylenip duran Başbakan; diğer gelirleri dışında çıplak, yıllık yüz elli bin lira civarında maaş alırken, “Geçinemiyorum!” diye feryat edebiliyor. Hâl böyleyken merak ediyorum: Ülkemizi yöneten karar sahipleri, nüfusun çoğunluğunu teşkil eden bu insanların haklarını vermemekte neden bu kadar ısrarcılar?
Sorular sorular sorular!
Arkası kesilmeyen, sırada yenileri bekleyen sorular…
Bitip tükenmeyen sorular.
Var mı tüm bunları açıklayacak biri?
“30 Ağustos”un hatırlattıklarına bakın siz.
Dinimle ulusumun bayramı birbiriyle birleşti bu yıl.
İkisi de aynı günde başladı.
İnşallah dualarımızın kabulü için bir işarettir bu:
Allah'tan, ülkem için mucizeler diliyorum.
Yönetenler, nereyi yönettiklerinin; halk, nerede yaşadığının bilincinde olsun.
Milletim, yeni kurtuluş günleri yaşamasın.
Bayrağım, kıyamete kadar başı dik selamlasın gökleri…