ÖMER SAĞLAM *Darbe İmamdan, İstihbarat Enişteden, Uçaklar Diyarbakır'dan


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Katar merkezli televizyon kanalı El-Cezire'ye vermiş olduğu mülakatta, 15 Temmuz'da başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimini aynı gün saat 20 sularında eniştesinden (Ziya İlgen) öğrendiğini söyledi! Eniştesinin asıl görevi nedir bilmiyoruz. Ancak en azından istihbaratın başında olmadığını biliyoruz. Demek oluyor ki; halktan birisi olan enişte Ziya İlgen, bütün
istihbarat kaynaklarından bilgi alma imkanı olan devletin başındaki cumhurbaşkanından daha önce öğreniyor bu girişimi!

Bir devlet aygıtı için bundan daha elim ve daha vahim bir şey olabilir mi? Bu ülkenin işi istihbarat olan kurumlarının yapması gereken görevi, Cumhurbaşkanı'nın eniştesi yapıyor. Esasen o saatlerde (belki biraz daha sonra) neredeyse biz bile öğrenmiştik bu darbe girişimini. Çünkü o saatlerde savaş uçakları Ankara üzerinde alçaktan uçmaya çoktan başlamıştı. O saatlerde, Ankara dışından şehre gelmiştim. Ankara'nın hastaneler bölgesi olan Hacettepe Hastanesi ile İbni Sina Hastanesi'nin arasındaki cadde trafiğe kapalı idi. Mecburen Altındağ Belediyesi'nin önündeki Cemal Gürsel Caddesi'ne yöneldim ve Tahir Zekai Burak Doğum Hastanesi'nin önünden geçerek Kurtuluş Parkı'nın yanından ve Kolej kavşağından geçerek Esat semtindeki evime yöneldim. Kolejdeki akaryakıt istasyonundan yakıt alırken üzerimizden geçen savaş uçakları neredeyse istasyonu üzerimize yıkacaktı! Otuz yıldır Ankara'dayım o güne kadar öyle bir gürültü duymamıştım. 30 Ağustos ve Cumhuriyet bayramlarında bazen savaş uçakları gösteri yaparken ses çıkarırdı ama bu farklı bir şeydi.

Eve geldikten sonra da havadaki yoğun trafiği çoktan çıplak gözle izlemeye başlamıştık bile. Savaş uçakları, önce doğu istikametinde yükseliyorlar tam bizim mahallenin (Küçükesat) üstüne gelince binalara değecek biçimde sorti (dalış) yaparak alçalıyorlar ve bombaları fırlatıyorlardı. Tabiri caizse döne döne bombalıyorlardı Ankara'yı. Başkent sanki düşman uçaklarının bombardımanına maruz kalmıştı o gece!

Özetle; darbe girişimi konusunda Sayın Cumhurbaşkanına maksatlı olarak bilgi verilmediği neredeyse kesin gibi. Darbeci Yaver Ali Yazıcı'nın ifadesinden bu anlaşılıyor. Savcının, "Darbe girişimini öğrendikten sonra Cumhurbaşkanı'nı neden aramadığı, güvenliğinin yerinde olup olmadığını, güvenlik tedbirleri ile ilgili neler yapabileceğini niçin sormadığı" şeklindeki sorusuna Yaver Albay Ali Yazıcı'nın vermiş olduğu cevap: "Bu soruya verilecek mantıklı bir cevabım yoktur." şeklinde oluyor(1).

Oysa MİT'in aynı gün saat 16'da Genelkurmay'ı bilgilendirdiği ve Genelkurmay Başkanlığı'nın da ilgili askeri birimlere emirler vererek gerekli tedbirlerin alınmasını istediği, ancak bu emrin ilgili birliklere ulaştırılmadığı ya da ulaştırıldığı halde dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Bunu bizatihi TSK adına yapılan resmi basın açıklamasından, ayrıca Cumhurbaşkanının yaverinden tutun da Genelkurmay Başkanı'nın özel kalem müdürü ile emir subayı olan askerlerin de darbecilerin arasında bulunmasından ve onların savcıya vermiş oldukları ifadelerden anlıyoruz.

Esasen Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan'ın, muhtemelen Etkin Pişmanlık Yasası'ndan istifade etmek maksadıyla Cumhuriyet Savcısı'na yapmış olduğu itiraf ve ifşaatlar, insanın kanını donduracak türdendir. Zaten anlatılanlardan da anlıyoruz ki; ordunun komuta heyetini tutuklayıp enterne edenler ve Akıncı Hava üssüne kapatanlar da komuta heyetinin en yakınlarındaki askerler.

Levent Türkkan'ın ifşaatına bakılırsa; Paralel yapının TSK'ye sirayetinin başlangıcı 1989 yıllarına kadar uzanıyor. Yani o gün askeri liselere giren tıfıl öğrenciler, bugün TSK'nin önemli birliklerine komuta ediyorlar. Üstelik kopya çekerek, yani hak etmedikleri şekilde girmişler askeri okullara.

Komuta Heyeti'nin en yakınındaki yaver ve özel kalem müdürleri olmaları sebebiyle bu subaylar, devletin en gizli toplantılarına katılmışlar, en gizli bilgileri ilk elden edinmişler, komutanlarını dinlemişler ve bağlı bulundukları hain çevrelere ulaştırmışlardır. Akar'ın yaveri Levent Türkkan öyle diyor ifşaatında(2).

Üzerinde durulması gereken bir ayrıntı da Cumhurbaşkanlarına yaverlik eden subayların, bu sıfatlarıyla devletin en gizli konularının tartışıldığı toplantılara, mesela Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının yapıldığı salonlara girerek orada konuşulanları, bağlı bulundukları hain çevrelere ulaştırma ihtimalidir. Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın yaveri Albay Ali Yazıcı ve bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yaveri Albay İsmail Güneşer'in (ki; kendisi halen Tuğgeneraldir) de darbecilerin içinde oldukları söyleniyor. Bu iddia ile her ikisi de tutuklanmış durumda zaten. Bu subayların, yaver sıfatıyla katıldıkları MGK toplantılarında, PKK'ya yönelik olarak alınan kararları, Fethullahçı ağabeyleri kanalıyla Kandil'e ulaştırmış olabileceklerini düşünmek bile istemiyoruz! Böyle bir şey yapmışlar mıdır? Cuma gecesi olanları gördükten sonra "yapmamışlardır" demek herhalde mümkün değildir.

Bizim kafamızı kurcalayan soru ise; söz konusu darbe girişiminin istihbaratını Cuma günü saat 16 sularında Genelkurmay Başkanlığı'na, yani darbeci subayların bulunduğu bir kuruma bildiren MİT, acaba Cumhurbaşkanı'nı neden bilgilendirmedi? Bunu, onca saat konuya ilişkin istihbaratı teyit ettirmeye çalışmakla açıklamak sanırım yetersiz kalacaktır! Cumhurbaşkanı ise bu konuda "İstihbarat zaafı olduğu açık. Doğru istihbarat olsaydı önüne geçilebilirdi." demekle iktifa ediyor(3).

Aynı kuşkuyu Hürriyet Yazarı Abdulkadir Selvi de duymuş olacak ki; dünkü "Darbedeki karanlık noktalar" başlıklı yazısında şöyle diyor: "Darbe istihbaratının zamanında alınmaması büyük bir aksaklık. Ama işin daha vahimi MİT, saat 16'da darbeyi haber vermiş. Darbeyi önlemek için toplantılar yapılmış. Buna rağmen darbe neden önlenememiş? Kuşku verici bir durum. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve Başbakan Yıldırım'a teyit alındıktan sonra haber verilmesi düşünülmüş. Bu arada bir bilgilendirme yapılamaz mıydı?"(4).

Kandili Bombalayan Uçaklarla Ankara'yı Bombalayan Uçaklar Aynı!

Yukarıda dedik ya; 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece havadaki savaş uçaklarını ve döne döne Ankara'yı bombaladıklarını görünce sanki Ankara, düşman savaş uçaklarının akınına uğradı! Televizyonlarda sonraki günlerde Akıncı üssünde görevli bir askerin telefon konuşması yayınlandı. Asker şöyle diyordu telefonda: "Birden tanımadığımız kişiler ve uçaklar belirdi alanda. Silah çekerek bizi sabaha kadar eşek gibi çalıştırdılar. Sabaha kadar mühimmat yükledik uçaklara..."

Daha sonra medyadan öğrendik ki; Ankara'yı bombalayan 6 savaş uçağı Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü'nden kalkmışlar. Yani Akıncı üssündeki askerin tanımadan silah zoruyla sabaha kadar mühimmat yüklediği savaş uçakları, bu uçaklarmış! Peki bu ne anlama geliyor? Bu şu anlama geliyor? Hani bazı kesimler soruyor ya; "terörle kahramanca mücadele eden Malatya'da konuşlu 2. Ordu Komutanı Org. Adem Huduti neden tutuklandı?" diye. Muhtemelen işte bunun için tutuklandı Org. Huduti! Çünkü Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü, 2. Ordu'ya bağlı Diyarbakır merkezli 7. kolordunun görev ve sorumluluk sahasında bulunuyor! Ayrıca 15 Temmuz gecesi Adana'da İncirlik'ten havalanan iki tanker uçağının da bu savaş uçaklarına havada ikmal sağladığı söyleniyor. O bölge de Adana'da konuşlu 6. kolordunun görev ve sorumluluk sahasında olup, 6. kolordu da 2. Orduya bağlıdır. Zaten Tanker Üs Komutanı Tuğgeneral de tutuklandı.

Öte yandan medyadan öğrendiğimiz kadarıyla, darbecilerin görevlendirme listesinde tıpkı Jan.Gen. Komutanı Org. Galip Mendi gibi, Org. Adem Huduti de yerlerinde kalacak generaller arasında görülüyor! Ha diyeceksiniz ki; ya o uçakları kaldıranlar, Org. Adem Huduti'ye rağmen kalkmışlarsa? Ankara'da Hulusi Paşa'yı dinlemeyen zihniyet, Malatya'da da Adem Paşa'yı dinlememiştir! E o zaman da yargılanır, aklanır ve çıkar hapisten kardeşim.

Anlaşılıyor ki; PKK ile mücadelede aktif görev alan pilotlar bombalamış TBMM'yi, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nü ve Polis Özel Harekat Merkezini!

Bu arada Türkiye bir gerçekle daha yüzleşmiş oldu; sınır ötesindeki PKK hedeflerini bombalayan pilotlarla, Ankara'yı bombalayan pilotlar aynı kişiler. Savaş uçakları da aynı uçaklar. PKK terörünün neden bir türlü bitirilemediğinin bir cevabı da burada saklı olabilir mi, ne dersiniz? Diyeceksiniz ki; bunlar paranoyadır, olmaz öyle şey. Olur olur; tarihte ilk defa olmak üzere demokrasimizin mabedi olan TBMM'yi ve polis gücümüzün göz bebeği Polis Özel Harekat Merkezi'ni bombalayan, tankları gözlerini kırpmadan sivil halkın üzerine süren hainler ve onların arkasındaki alçaklar sürüsü, her haltı yer bu ülkede kardeşim! Artık iyice inanıyorum ki; bu alçaklar, teröristlere bile yardım etmişlerdir. Güvenlik uzmanı Mete Yarar'ın geçenlerde televizyonda söylediklerini duyunca, ben, merhum Atilla İlhan'ın “Türkiye’nin bir hain kontenjanı var, bu nüfusun yüzde 10’udur” şeklindeki özlü sözünün, oldukça yetersiz olduğunu bile düşünmeye başladım!

Bu Darbe Girişimi Kimlerin Eseri?

Bu darbenin mimarı ve planlayıcısı kim? Henüz tam olarak bilen yok! Bizce de bir sümüklü imam, sıradan bir meczup olan emekli vaiz Fethullah Gülen böyle bir şeyi yapamaz. Hiç boşuna hedef saptırmayın. Biz en az 10 yıldır bu cemaati yakından izlemeye çalışanlardanız. On yıldır da yazıyoruz; "Bu cemaatin arkasında Amerika vardır. Eğer öyle olmasa bu cemaat dünya çapında böyle rahat rahat, elini kolunu sallayarak faaliyette bulunamaz. Bu çaptaki bir faaliyete ne Türkiye'nin maddi kaynakları yeter, ne de siyasi itibarı kafi gelir. Eğer bu hareket milli olsaydı ve iddia edildiği gibi Türk kültünü dünyaya tanıtmak ve Türkiye'yi dünyada itibarlı bir ülke haline getirmek olsaydı, dünya çapındaki okullarda Türkçe eğitim verilirdi. Eğitim dili Türkçe olurdu. Ders programını Türkiye belirlerdi. Ancak hayır, bu okullar ve bu cemaat Amerika tarafından desteklenmektedir. Onun için de eğitim dili İngilizcedir. Bu cemaat dünya çapında, İngiliz dilini ve İngiliz kültünü tanıtmaktadır ve yaymaktadır. ABD ve İngiltere, dünya çapında bizzat okul açıp kendi propagandalarını yapmanın daha pahalı ve riskli olduğunu, özellikle İslam ülkelerine girmede çeşitli direnişlerle karşılaşacağını bildikleri için, bu tür örgütleri taşeron olarak kullanmaktadır..." diye.

Dolayısıyla; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında da aynı güçler vardır. FETÖ'yü, dünya çapında İngiliz kültürünün ve İngiliz dilinin yayılmasında kullanan bu iki ülke, anlaşılan Türkiye'nin yetersiz de olsa TİKA, Kızılay ve bazı STK'lar vasıtasıyla dünyaya açılmasından rahatsız oldukları için, ayrıca aynı rahatsızlığı Rusya ile Türkiye'nin yeniden iyi ilişkiler kurması konusunda da duydukları için, alelacele bir darbe yaptırmayı düşündüler, ancak ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Bunu sadece biz değil, AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal da söylüyor. 19 Temmuz günü Habertük TV'de Balçiçek İlter'in "Gün Ortası" programına konuk olan Aydın Ünal şu anlamda laflar etti çünkü: "Darbe girişimi cuma günü saat 16'da haber alındı. Ancak ciddiye alınmadı. Yapılacak ikazlarla vazgeçecekleri beklendi. Bu darbe girişimin arkasında ABD vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, şimdiye kadar bunu 'Üst akıl' olarak ifade etti. Ancak gelinen noktada bunu açıkça söylüyoruz. Bu darbe girişiminin arkasında ABD vardır."

Gazeteci Ahmet Hakan, dün köşesinde önce "Daha düne kadar herkes Fetullah'ın etrafında 'hocam, hocam' diye dolanıyordu. Bu nasıl oldu?" diye sormuş, sonra da şu cevabı vermiş; "Adam yargıya egemen olmuş, polise egemen olmuş. 'Hocam, hocam' diye dolanmayan tahdit altındaydı. Böyle bir ortamda dolanma da görelim.Her şeye rağmen dolanmalanlar da vardı. Selam olsun onlara".

Aleykümselam Ahmet Hakan. Fetullahın Diyanet'teki gammazcıları yüzünden, dönemin Diyanet Vakfı yöneticileri tarafından 2009 yılında işime son verildi; işimi ve aşımı kaybettim ama başımı dik tuttum. Ne Fetullah'a, ne de onun gammazcılarının elinde oyuncak olan Diyanetçilere "Hocam" demedim. Hala da hukuk mücadelesi veriyorum kendileriyle, hem de tek başıma. Kaybetmiş olduğum bazı davaların kararlarını veren hakimlerin ise bugün Fetullahçı oldukları gerekçesiyle açığa alındıklarını ibretle izliyorum. Hem de üzerlerindeki yüksek yargı üyesi sıfatlarıyla birlikte. Yaşasın adalet...



 Ömer Sağlam
___________
1http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskani-erdoganin-basyaveri-albay-ali-yazicinin-ifadesi-40157443
2- http://www.hurriyet.com.tr/ve-orgeneral-akarin-yaveri-40155810
3-http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/20/erdogan-istihbarat-zaafi-oldugu-acik.
4-http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/abdulkadir-selvi_615/darbede-karanlik-noktalar_40156757

  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.