MHP lideri Devlet Bahçeli, 7 Haziran akşamından sonra tutturdu "Millet bize ana muhalefet görevi verdi.."
İyi de Devlet Bey'im, bütün göstergeler, bütün rakamlar, bütün grafikler ve bütün oranlar, tam tersini söylüyor.
Şu halde siz bu kanaate nasıl vardınız?
En başta "ana muhalefet partisi" demek, mecliste iktidar partisinden sonra en çok oy alan ve buna bağlı olarak en çok milletvekili çıkaran parti demektir.
Halen iktidarda olan AKP 258, CHP 132 milletvekili çıkardığına göre; en azından şimdilik CHP ana muhalefet partisi pozisyonundadır.
Gerçi sizin şu "Yavru Muhalefet" söyleminden hoşlanmadığınızı cümle alem biliyor.
Biz de biliyoruz.
Grup Başkan Vekiliniz Oktay Vural, partiniz için sürekli "Yavru Muhalefet" diyen Tayyip Erdoğan'a bundan yaklaşık iki yıl önce "Sen kimin yavrususun, sen kimin eş başkanısın?" diyerek, bu konudaki tepkinizi çok veciz bir şekilde dile getirmişti.
Yani anladık şu "Yavru muhalefet" sözünden hoşlanmıyorsunuz da kendinizi "Ana Muhalefet Partisi" olarak ilan etmeniz de biraz komik kaçmıyor mu sahi?
Üstelik CHP'nin hakkını yiyorsunuz böyle diyerek!
Oysa atalar "Yiğidi öldür, ancak hakkını yeme" demişler.
Dolayısıyla; tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Devlet Bahçeli'ye başbakanlığı vermesi kadar komiktir sizin şu "Millet bize ana muhalefet görevi verdi" şeklindeki iddianız.
Devlet Bey'e olmayan başbakanlığı öneren Kılıçdaroğlu'na göstermiş olduğunuz tepki, yerindedir yerinde olmasına da, sizin ana muhalefet partisi olduğunuz iddiası da o derece absürttür.
Oysa millet ne Kılıçdaroğlu'na, ark altından tarla bağışlar gibi, ona buna hibe etmesi için "Başbakanlık" makamını tevdi etmiştir, ne de MHP'ye ana muhalefet görevi vermiştir.
Şu halde hem CHP, hem de MHP abesle iştigal etmektedirler.
AKP ise bu siyasi kargaşada fazladan hükümet etmeye devam etmekte ve devlet kadrolarını ha bire kendi yandaşlarıyla doldurmaktadır.
AKP'nin hükümet etmeye devam etmesi, belki anayasaya uygundur uygun olmasına da bu durum, siyasi teamüllere ve siyasi etik kurallarına kesinlikle aykırıdır.
Zira Cumhurbaşkanı, selefleri gibi, YSK'nın kesin seçim sonuçlarını ilan eder etmez A.Davutoğlu'na hükümeti kurma görevi vermek yerine, bu görevi oldukça geç vermiştir.
Araya bayram tatili de girince, gecikmeler kendiliğinden artmıştır.
İşte bu durum, Cumhurbaşkanı'nın gerçekte koalisyon hükümeti kurulmasına karşı olduğu, erken seçim istediği ve bunun için de bile bile hükümet kurma görevini geç verdiği şeklinde değerlendirilmektedir kamuoyunda.
Üstelik Cumhurbaşkanı, tıpkı seçimler öncesinde yaptığı gibi, Ramazan boyunca verilen iftar yemekleri başta olmak üzere, muhtelif etkinliklerde muhalefet partilerini kıyasıya tenkit etmeye devam etmiş, böylece sanki muhalefet partilerini AKP ile olası bir koalisyondan özellikle uzak tutma gayretinin içine girmiştir.
Yani Cumhurbaşkanı, muhalefet partilerinin, kendisine karşı duydukları öfkeyi ve nefreti sürekli kamçılayarak, onları adeta AKP'den uzak tutmak için elinden geleni arkasına koymamıştır/koymamaktadır.
Ahmet Davutoğlu'nun partisinin il başkanlarını tek tek arayarak "erken seçime hazır olun" talimatı verdiği şeklinde medyada yer bulan haberler de Cumhurbaşkanı'nın niyeti ve beklentisi konusundaki tahmin ve kanaatleri bir hayli güçlendirmektedir.
Muhalefet partilerinin "Cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmesi" ni koalisyon görüşmelerinde ön şart olarak ileri sürmelerine karşılık, AKP'nin "Cumhurbaşkanımızı pazarlık konusu yaptırmayız.." şeklindeki diretmesi ortada iken, Tayyip Erdoğan'ın hemen her gün muhalefet partileri hakkında değerlendirmeler yapması, pek çok insan gibi bana göre de AKP ile kurulacak koalisyonun önündeki en büyük handikaptır.
Özetle; bize göre de olası bir koalisyonun önündeki en büyük engel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan faktörüdür.
Davutoğlu, bu faktörü aşabildiği takdirde hem CHP ile hem de MHP ile koalisyon kurması, çekirdek çitlemekten bile kolay olacaktır onun için.
Zira bu takdirde, CHP ve MHP'nin koalisyon için öne sürdükleri şartlar ya da yaygın tabirle söyleyecek olursak; koalisyon için çizdikleri "Kırmızı Çizgiler" kendiliğinden aşılacaktır.
CHP ve MHP'nin seçim süreci boyunca propagandasını yaptıkları, çiftçiye ucuz mazot, emekliye ikramiye, taşeron işçilerine kadro verilmesi gibi önerilerin hayata geçirilmesi, AKP'nin de işine geleceğinden, bunların fazla direnç gösterilmeden kabul edileceğini düşünüyoruz.
Yolsuzluk soruşturması da koalisyon pazarlığında konu olmadan meclise havale edilebilir.
Ancak bize göre de MHP'nin "Çözüm Süreci" konusundaki çekincesi önemlidir ve bu konu, yeni baştan ele alınmak zorundadır.
Şimdiye kadar devam eden sürecin, ülkemizin ve milletimizin hayrına olduğu konusunda şahsen bizim de şüphelerimiz vardır.
Çünkü, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın, "Biz sırtımızı YPJ'ye, YPG'ye ve PYD'ye yaslıyoruz, bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz" şeklinde ve "malumun ilamı" anlamına gelebilecek biçimimde ortaya koyduğu kanat, MHP'nin ve MHP'ye oy veren seçmenin çözüm süreci konusundaki kuşkularının ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiş bulunmaktadır...
Ömer Sağlam
Şu halde siz bu kanaate nasıl vardınız?
En başta "ana muhalefet partisi" demek, mecliste iktidar partisinden sonra en çok oy alan ve buna bağlı olarak en çok milletvekili çıkaran parti demektir.
Halen iktidarda olan AKP 258, CHP 132 milletvekili çıkardığına göre; en azından şimdilik CHP ana muhalefet partisi pozisyonundadır.
Gerçi sizin şu "Yavru Muhalefet" söyleminden hoşlanmadığınızı cümle alem biliyor.
Biz de biliyoruz.
Grup Başkan Vekiliniz Oktay Vural, partiniz için sürekli "Yavru Muhalefet" diyen Tayyip Erdoğan'a bundan yaklaşık iki yıl önce "Sen kimin yavrususun, sen kimin eş başkanısın?" diyerek, bu konudaki tepkinizi çok veciz bir şekilde dile getirmişti.
Yani anladık şu "Yavru muhalefet" sözünden hoşlanmıyorsunuz da kendinizi "Ana Muhalefet Partisi" olarak ilan etmeniz de biraz komik kaçmıyor mu sahi?
Üstelik CHP'nin hakkını yiyorsunuz böyle diyerek!
Oysa atalar "Yiğidi öldür, ancak hakkını yeme" demişler.
Dolayısıyla; tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Devlet Bahçeli'ye başbakanlığı vermesi kadar komiktir sizin şu "Millet bize ana muhalefet görevi verdi" şeklindeki iddianız.
Devlet Bey'e olmayan başbakanlığı öneren Kılıçdaroğlu'na göstermiş olduğunuz tepki, yerindedir yerinde olmasına da, sizin ana muhalefet partisi olduğunuz iddiası da o derece absürttür.
Oysa millet ne Kılıçdaroğlu'na, ark altından tarla bağışlar gibi, ona buna hibe etmesi için "Başbakanlık" makamını tevdi etmiştir, ne de MHP'ye ana muhalefet görevi vermiştir.
Şu halde hem CHP, hem de MHP abesle iştigal etmektedirler.
AKP ise bu siyasi kargaşada fazladan hükümet etmeye devam etmekte ve devlet kadrolarını ha bire kendi yandaşlarıyla doldurmaktadır.
AKP'nin hükümet etmeye devam etmesi, belki anayasaya uygundur uygun olmasına da bu durum, siyasi teamüllere ve siyasi etik kurallarına kesinlikle aykırıdır.
Zira Cumhurbaşkanı, selefleri gibi, YSK'nın kesin seçim sonuçlarını ilan eder etmez A.Davutoğlu'na hükümeti kurma görevi vermek yerine, bu görevi oldukça geç vermiştir.
Araya bayram tatili de girince, gecikmeler kendiliğinden artmıştır.
İşte bu durum, Cumhurbaşkanı'nın gerçekte koalisyon hükümeti kurulmasına karşı olduğu, erken seçim istediği ve bunun için de bile bile hükümet kurma görevini geç verdiği şeklinde değerlendirilmektedir kamuoyunda.
Üstelik Cumhurbaşkanı, tıpkı seçimler öncesinde yaptığı gibi, Ramazan boyunca verilen iftar yemekleri başta olmak üzere, muhtelif etkinliklerde muhalefet partilerini kıyasıya tenkit etmeye devam etmiş, böylece sanki muhalefet partilerini AKP ile olası bir koalisyondan özellikle uzak tutma gayretinin içine girmiştir.
Yani Cumhurbaşkanı, muhalefet partilerinin, kendisine karşı duydukları öfkeyi ve nefreti sürekli kamçılayarak, onları adeta AKP'den uzak tutmak için elinden geleni arkasına koymamıştır/koymamaktadır.
Ahmet Davutoğlu'nun partisinin il başkanlarını tek tek arayarak "erken seçime hazır olun" talimatı verdiği şeklinde medyada yer bulan haberler de Cumhurbaşkanı'nın niyeti ve beklentisi konusundaki tahmin ve kanaatleri bir hayli güçlendirmektedir.
Muhalefet partilerinin "Cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmesi" ni koalisyon görüşmelerinde ön şart olarak ileri sürmelerine karşılık, AKP'nin "Cumhurbaşkanımızı pazarlık konusu yaptırmayız.." şeklindeki diretmesi ortada iken, Tayyip Erdoğan'ın hemen her gün muhalefet partileri hakkında değerlendirmeler yapması, pek çok insan gibi bana göre de AKP ile kurulacak koalisyonun önündeki en büyük handikaptır.
Özetle; bize göre de olası bir koalisyonun önündeki en büyük engel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan faktörüdür.
Davutoğlu, bu faktörü aşabildiği takdirde hem CHP ile hem de MHP ile koalisyon kurması, çekirdek çitlemekten bile kolay olacaktır onun için.
Zira bu takdirde, CHP ve MHP'nin koalisyon için öne sürdükleri şartlar ya da yaygın tabirle söyleyecek olursak; koalisyon için çizdikleri "Kırmızı Çizgiler" kendiliğinden aşılacaktır.
CHP ve MHP'nin seçim süreci boyunca propagandasını yaptıkları, çiftçiye ucuz mazot, emekliye ikramiye, taşeron işçilerine kadro verilmesi gibi önerilerin hayata geçirilmesi, AKP'nin de işine geleceğinden, bunların fazla direnç gösterilmeden kabul edileceğini düşünüyoruz.
Yolsuzluk soruşturması da koalisyon pazarlığında konu olmadan meclise havale edilebilir.
Ancak bize göre de MHP'nin "Çözüm Süreci" konusundaki çekincesi önemlidir ve bu konu, yeni baştan ele alınmak zorundadır.
Şimdiye kadar devam eden sürecin, ülkemizin ve milletimizin hayrına olduğu konusunda şahsen bizim de şüphelerimiz vardır.
Çünkü, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın, "Biz sırtımızı YPJ'ye, YPG'ye ve PYD'ye yaslıyoruz, bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz" şeklinde ve "malumun ilamı" anlamına gelebilecek biçimimde ortaya koyduğu kanat, MHP'nin ve MHP'ye oy veren seçmenin çözüm süreci konusundaki kuşkularının ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiş bulunmaktadır...
Ömer Sağlam