Daha sonra bir de makale yapmışızdır. Hiçbir ilgili (!) bir yıldır çıkıp gereğini yapmayınca da konuyu bir de Edirne Valiliği nezdinde görüşmek istemişizdir. Muhatap olduğumuz ve çevreden sorumlu Vali Yardımcısı ise bizi her ne kadar iyi ağırlamış olsa bile çözümü gene bizden istemiştir! Demiştir ki, meseleyi yazarken bir de çözümünü önerseydiniz! Şimdi, o gün, bugündür biz de bir çözüm düşünmekteyiz! Bakalım bu sorunu nasıl halledeceğiz!
Bir arkadaşımız vardır. Kendisi, uzun yıllar ünlü bir gazetemizin Berlin muhabirliğinde bulunmuştur. Dün onunla oturmuş sohbet ederken, konu dolanıp bu atlarla sokak köpeklerine gelmiştir. Arkadaş konuya ilişkin demiştir ki, Berlin’de böyleyken böyle… Kısaca, köpekler hakkında Berlin’deki gibi uygar bir uygulamayı bizde de istemiştir.
Ne var ki, başta aynı görüşte olsak bile henüz ortaya varmadan bir yerde yolumuz ayrılmıştır. Şöyle… Arkadaşımız, konuyu Berlin sosuyla tatlandırmış olsa bile asl’olarak toplumda öteden beri düşünülüp söyleneni yinelemiştir! Hatta, bazı belediyelerce zaten uygulanmakta olanı. Yani, bir köpek barınağı olacak, sokak köpekleri de toplanıp buraya konulacaklar. O barınakta, köpekler gibi ve sağlıkla yaşamaları için de her ne gerekmekteyse o yerine getirilecek. Böylece, bakımlı, sağlıklı ve mutlu köpeklerimiz olacak! Atlar mı?.. O ayrı ve belki de geçici bir konudur.
Biz ise… Temelde buna karşı olmamakla birlikte, ülkemizin başka ve daha öncelikli sorunları varken, köpeklerin istikballerini düşünmeyi lüks bulduğumuzu, eğer köpekler bir barınağa alınacaklarsa, bunun onlar adına değil ama, onlardan kaynaklanan rahatsızlık, huzursuzluk, bunun yanında kuduz ve uyuz gibi muhtemel tehlikelerden korunmak üzere halk için yapılmasını istemişizdir! Her şeyden önce de sokaktaki uysal (belediyece aşılanıp tescil edilmiş) bir köpeği görünce bile korkudan aklı çıkan çocuklar ve kadınlar için!
Evet, hayvan hakları... Hem de yalnız yakın olduğumuz evcil hayvanlar değil; uçar, yürür ve yüzer ve hatta sürünür her türlü canlının hakları! …ve elbette, bütün günahları yenilebilir olmaktan ibaret, bu yüzden mezbahalarda kasaplarca taammüden boğazlanan hayvanların hakları! Kısaca, can taşıyan her türlü varlığın hakları.
Hepsi tamam da… Dünyanın da kurulu bir düzeni vardır. Beslenmek üzerine şu et yiyecek, şu ot yiyecek, şu kan içecek diye bulunduğumuz yer işte budur! Ayrıca, her canlı eğer bir rahatsızlık ve kendisi için tehlike görürse, diğer canlıyı ortadan kaldırmak isteyecektir. Söz gelişi… Kanımızı emen sivrisineği, böcekcik besleniyor diye hoş görecek değiliz ya! Onu itlaf için gereğini yapacağımız açıktır!
Konuyu başıboş köpeklerden açmıştık… Şunu düşünmeden edemiyoruz? Ülkemizde hayvan hakları diye köpekler ve benzerlerini savunanların; barınmak, beslenmek, giyinmek gibi temel ihtiyaçlardan yoksun, kısaca iyi yaşayamayan vatandaşlardan da acaba haberleri var mıdır? Olmamasını düşünemiyoruz; herhâlde vardır. Peki, o kişiler veya o kurumlar muhtaç vatandaşlar için ne yapmışlardır? Eğer yapmışlarsa, sorunu çözmüşler midir? Yok çözememişlerse -ki çözememişlerdir- o hâlde hayvanlar hakkındaki bu duyarlık nedir, nedendir!? Acaba ses getirecek bir davranışla toplum önüne çıkmak, buradan göze girmek mi? Eğer göze girmek ve tanınmak istenmekteyse o zaman daha hayırlı olacak bir işe yatırım yapılsa!?
Geçen gece TV’de, ertesi gün de gazetelerde gördüğümüz bir fotoğraf yürek burkmuştur. Görüntüde, Van’da, deprem çadırında yaşayan üç, dört yaşındaki bir çocuk çıplak ayakla yere basmaktadır. Van’a deprem sonrası onca yardım yapıldı da bu çocuğun payına bir çift çorap ve patik düşmemiş demek. Ayrıca, o çocuğun bu konudaki tek örnek olmadığı da muhakkaktır. Çok yazık doğrusu! Bu noktada, ülkenin politik Müslümanlarına da sözümüz olacaktır. Siz ki, ihtiyaç bahanesiyle birkaç yıldır Filistin ve Somali diye ter ter tepinmektesiniz. Oysa, dünyanın muhtaç bölgeleri bunlarla sınırlı değildir. Dünya bir yana, bakınız, ülkemizin de o derecede yoksulları bulunmaktadır. Yapılan bir takım yardımları gözden uzak tutmuyor isek de… Siz, birkaç çuval kömür, birkaç paket makarnayla işin bittiğini mi sanmaktasınız? Elbette ki sanmayacaksınız! Peki, o hâlde ya bu nedir!?
“Filistin, Filistin…” denmektedir. Aslında, bu konuda Filistin’i geçmek gerekir. Çünkü o yer öyle abartıldığı kadar muhtaç değildir. Sırf İsrail’le çatıştığı için, zengin Arap ülkelerinden yardımlar almaktadır. Almaktadır ki, bir şey kazanamasa bile İsrail’le çatışacak kadar silahı vardır. Dünyanın şurası burasındaysa Somali’deki gibi muhtaç başka insanlar bulunmaktadır. Nerede mi? Güney Asya’da, Afrika’nın her yanında, fakat daha çok orta bölgelerinde, Orta ve Güney Amerika’da… Üstelik, bu insanların bir kısmı gene Müslüman’dırlar. Diğerleri olmayabilirler fakat nihayet onlar da insandırlar. Ancak, biz gene de “önce can” diyoruz! Önce can, yani bu ülkenin evladı.
Hayvan fantezisi ve İslami politikayı bir yana koyup etrafa bakınca, ortaya işte böyle insan gerçekleri çıkmaktadır.