Bal peteğindeki Allah adı... |
Güyâ Allah yazısının bulunduğu yerler; hatırımızda kaldığı kadarıyla; bir balığın ve bir koyunun gövdeleri, Erciyes'in yamacı, ikiye kesilmiş domatesin içi, bir bal peteğinin yüzü, bir tsunami dalgası, bâzı ağaçların bedenleri, bir kaktüs çiçeğinin sapları, bir elin üstündeki damarlar, kesilmiş bir böbreğin içi...
Bütün buralarda görülebilen izler veyâ şekiller, yukarıda bir örneğini verdiğimiz Arapça "Allah" yazısına benzetilmekte ve bunda da hikmet bulunduğu ileri sürülmektedir.
"Kimdir bunları iddiâ edenler?" denecek olursa... Bunlar, öyle âlim veyâ filozof kişiler filân sanılmasınlar. İlim ve felsefeyi kim kaybetmiş ki, bunlar bulmuş olsunlar!?
Bunlar, kerâmeti kendilerinden menkûl bir takım sıradan ve zavallı insancıklardır! Bunlar, bu tür izahlarla, İslâm'a hizmet ettiklerini; cennete kaldırım döşeyip, bilet aldıklarını sanmaktadırlar! Bunların yaptıkları Allah'a dalkavukluk değilse, doğrudan doğruya şarlatanlıktır.
Bu gibi kişiler, bir bakıma da peygamberler öncesi dönemin putperest ilkel insanlarına benzemektedirler. O devir insanları tabiat karşısındaki acz ve çâresizliklerini idrâk edip, kendilerinden güçlü bir şeylere inanmak ve onlara sığınmak ihtiyâcını duymuşlardır. Gene o devrin şartlarında... Bu insanlar, çevreleri ve karşılarındaki bir takım canlı cansız varlıklara kutsallık atfedip, isim ve sıfatlar da vererek tapınmak istemişler, tapınmışlardır. Bu ne kadar yanlış idiyse bile içinde bulundukları zaman onların mâzereti olmaktadır. O hâlde, ya Ganj nehri ve inekleri kutsal sayan bugünün putperest Hindû kafalılarına ne demelidir? Yâni, bizdeki şu Hindû kafalılara?..
İyi de, bu şekil veyâ izler, gerçekten Arapça Allah yazısına benzemekte midirler? Evet! Bir kaçı gerçekten de benzemektedirler. Fakat sâdece benzemekle kalmaktadırlar, hepsi o kadar! İşte, meselâ burada bir fotoğrafını verdiğimiz bal peteği buna iyi bir örnektir. Ne var ki, diğer hepsini de benzetmek için bayağı bir zorlanmak gerekecektir. Hattâ... Ağaç bedenleri (Başka ağaçlarda, çıplak kadın ve bale yapan kadın figürlerine rastlanmıştır!) ve kaktüs bitkisi saplarının Allah ismine benzemesi için, bunlar henüz yaşken eğilip büküldüğünü düşünmek bile pekâlâ mümkündür! Şurada gösterdiğimiz petek üstünde bile tahrîfat mümkündür. Çünkü, konumuz şarlatanlığa çok müsâit bulunmaktadır.
Hâlbuki... Dünyânın bâzı benzerlik ve rastlantıları her zaman için önümüze çıkabileceklerdir. Bunlar ise ne kadar ilgi çekici olurlarsa olsunlar, aslâ olağanüstü sayılamayacaklardır. Hattâ, bunun, yâni rastlantıların üzerinde kafa yorulan bir de nazariyesi bulunmaktadır.
Ardahan-Damal, Karadağ'da; her bahar vakti ortaya çıkan bir durum, bu konudaki en çarpıcı örnek olmaktadır. Burada, günün öğleden sonraki bir vaktinde, yan yana duran iki tepeden birinin gölgesi diğerinin yamacına "Atatürk" profili olarak düşmektedir. Balıkesir-Gömeç'teki başka bir dağın zirvesindeyse, Atatürk profiline benzeyen bir doğal oluşum görülmektedir. Yozgat'taki bir okulda bayrak töreni yapılırken, aynı anda gökte oluşan bulut kümesi, kezâ Atatürk'e son derecede benzemektedir. Şimdi... Bunları nasıl yorumlayıp, nasıl anlatmamız gerekecektir!? Mistik bir izâha yönelsek... Bundan en çok, yaşadıkça müspet ilimden yana tavır koymuş Atatürk'ün mânevî varlığı rahatsız olacaktır!
Yukarıda andığımız üzere, şimdi öğrenmekteyiz ki; Almanya'da yaşayan bir Türk kadını da, evinde yemek yapmak üzere ikiye böldüğü patatesin içinden, bir haç figürü çıktığını görmüştür. Fotoğraflara bakılırsa, o şekiller de gerçekten ve kusursuz olarak bir haça benzemektedir. Ancak... Elbette ki bu da ilgi çekici bir tesâdüfün sonucudur. Nitekim... İşin uzmanları, bunun, patatesin içinde oluşan bir küflenmeden ileri geldiğini açıklamışlardır. Doğrusu da elbette ki böyle bir şey olacaktır. Fakat, mistik ve şarlatan kişiler, az veyâ çok dünyânın her yerinde yaşamaktadırlar. Sonuç îtibârıyla... Almanya'da da "Kilise" adına konuşanlar ortaya çıkmakta gecikmemişlerdir. Kezâ onlar da, bizdekine benzer şeyler söylemişlerdir.
Gerçi, bizimkilerin Allah yazılarıyla Almanya'nın haçı çatışmaktadır. Öyle ya... Bu, birbirine zıt iki olgunun her ikisi birden hikmet olamayacağına göre!..
Biz, daha çok Allah yazısı üstünde durmak istemekteyiz. Eğer bir Allah varsa, bu herkesin Allah'ı olacaktır. Dünyânın bu kadar insanı içinden, niçin sâdece Müslümanlara hitâp edecek olsun ki? Arapça, dünyâdaki şu kadar yazıdan sâdece biridir. Kur'an'ın yazısı olmakla bütün bir İslâm câmiâsına mal edilebilecek olsa bile, Araplar dışındaki İslâm cemaatinden hangimiz ve kaçımız Arap yazısını bilmekteyiz!?
Bir de o yazı denilenler üstünde duralım. Ne yâni?.. Allah, kendini böyle eciş bücüş, kargacık burgacık şekillerle mi ifâde ve ispat edecektir? Bütün bir kâinâtı halk etmiş varlık, buna mı ihtiyaç duyacaktır? Allah, (olacak şey değil ya) var sayalım ki, ismini bir yerlere yazacak olsun. O hâlde yukarıda yazdığımız o yerleri mi seçecektir!? Allah, ismini yazacak olsa şüphesiz herkesçe ve en kolay görülebilecek bir yeri seçecektir ki, burası meselâ ve herhâlde bir gökyüzü olabilecektir! Değil mi yâni!?
Fakat, biz gene ilk sözümüzde ısrar edelim: Bütün bir kâinâtın yaratıcısı olan varlık, kendi halk ettiği bu ahmak, dalkavuk, şarlatan ve zavallı insancıkların seviyesine neden insin ki!? Evet, neden insin?
Mete Esin