Bundan yaklaşık bir ay önce yazmış olduğumuz “İslam Orduları Başkumandanı Muammer Kaddafi ve Yardımcısı Erbakan” başlıklı yazımız hakkında şöyle demiştik:
“Muammer Kaddafi, ne megaloman, ne de diktatördür. Bence Muammer Kaddafi tam bir manyaktır!
Hem de Roma İmparatoru Neron’dan daha ileri seviyede.
Baksanıza, halkını, büsbütün aç bırakmakla, Libya’yı yakıp yıkmakla ve petrol kuyuları ile petrol boru hatlarını havaya uçurmakla bile tehdit edebiliyor.
Neron, sadece başkent Roma’yı ateşe vermekle yetinerek halkına ve ülkesine insaflı davranmıştı.
Kaddafi ise sadece başkentini değil, bütün Libya’yı ateşe verip tarumar etmekle tehdit ediyor. Bunun despotlukla, diktatörlükle ve megalomanlıkla alakası yoktur.
Bence bu, tam bir psikopatlık ve ileri derecede manyaklıktır.
Anlaşılan Kaddafi ailesinin Libya’ya olan aşkları, "Ya benimsin ya da kara toprağın" türünden hastalıklı bir aşktır.
Yani Kara sevda. Siz bakmayın oğul Seyfülislam Kaddafi’nin "Bizim için üç seçenek vardır. Üçü de burada ölmektir." şeklindeki vatanperverlik gösterilerine. Pek yakında ailenin bütün fertleri, pır pır uçacaklardır Libya’dan.
Onlardaki cesaretin, Saddam Hüseyin’in oğulları Uday ve Kusay’dakinden bile az olduğunu düşünüyorum ben.”(*)
* * *
Kaddafi, gerçekten de dediğini yaptı.
Ülkesini büsbütün ateşe verdi.
Ancak belasını da bulmuşa benziyor.
Sıra geldi bizim öngörümüze;
Yani Kaddafi ailesinin fertlerinin peş peşe ülkeden uçmalarına.
Galiba yakında bu da olacak gibidir.
Tabi konacak bir dal bulabilirlerse.
İkinci bir seçenek de herhalde Saddam ve oğulları gibi ölmek!
Ancak bana göre, Kaddafi ve ailesi, Saddam ve ailesi kadar cesur değil.
Eninde sonunda “anlaşma” adı altında kendilerini ve ülkelerini Batılı güçlere teslim edeceklerdir.
* * *
Nicolas Sarkozy’i beğenir misiniz bilmem.
Şahsen ben beğenmiyorum.
Bir kere adamın tipinde meymenet yok.
Emniyetin önünden geçse yakalanır ve tipsizlikten altı ay ceza alır.
Örneğin ufacık tefecik cüssesi ve çelimsiz çehresiyle diğer dünya liderlerinin yanında sanki zekâtlık keçi gibi durur N.Sarkozy.
Hele de bizim başbakanın yanında!
Bu sebeple Carla Bruni gibi gösterişli bir hatun, böyle bir adama nasıl kapıldı, nasıl çarpıldı hâlâ çözebilmiş değilim.
* * *
Ancak Fransa öyle mi?
Bana göre Fransa, hiç de önemsenmeyecek bir ülke değildir.
Zira Fransa bir dünya devletidir.
En başta BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinden birisidir.
Nükleer güce sahip üç beş ülkeden birisidir.
Almanya ile birlikte AB’nin patronudur.
Uzayı, “Git gel Konya altı saat” hâline çeviren ülkelerdendir.
Bizim Türk-Sat uyduları bile Fransa’nın yüzü suyu hürmetine kulaç atar semada.
Çünkü bizim uyduları üreten Alcatel isimli firma Fransız firmasıdır.
Aynı uyduları uzaya çufçuflayan Arien isimli firma da öyle.
Fiziki görüntüsüyle tıpkı bir zekâtlık keçi olan Sarkozy işte böyle bir ülkenin cumhurbaşkanıdır.
* * *
Gelgelelim bizimkiler bu gerçeğin henüz farkında bile değildirler.
Bizimkiler, hala Sarkozy’e zekâtlık keçi muamelesi yapıyorlar.
Geçenlerde G-20 dönem başkanı sıfatıyla 4-5 saatliğine Ankara’ya gelen Sakrozy’e yapmadığımız hakareti bırakmadık iyi mi?
Neymiş efendim misilleme yapıyormuşuz.
Neymiş efendim, Sarkozy Paris’te açılan bir sergide Türk standını sakız çiğneyerek gezmişmiş!
Sevsinler sizin misillemenizi.
Adam, adı üstünde zekâtlık keçi!
Peki, aynı hareketi yapan size ne demeli?
Şimdilik sadece “Münasebetsiz” demekle yetiniyorum.
Doğrusu, Sarkozy’nin karşısında sakız çiğneyen Melih Gökçek görüntüsü her aklıma geldiğinde, Türklük adına yeni baştan utanıyorum ben.
Tıpkı sizler gibi.
Zaten oldum olası sakız çiğneyen adamları sevmezdim.
Bu yüzden de Sir Aleks Feguson’a ve İlhan Cavcav’a gıcık olurdum!
Ancak Sarkozy’nin karşısında sakız çiğneyen Melih Gökçek’i gördükten sonra sakız çiğneyen erkeklerden büsbütün nefret etmeye başladım.
* * *
Sarkozy, Kaddafi’ye karşı alınacak tedbirler konusunda görüş alışverişinde bulunmak üzere dünyanın belli başlı ülkelerinin liderlerini Paris’e çağırdı.
Hatta Lübnan, Ürdün ve Irak gibi kıytırık ülkelerin liderlerini bile çağırdı bu toplantıya.
Sakrozy’nin Paris’e davet etmediği tek ülke Türkiye.
Hani şu Hükûmet'in “Bir dünya ülkesi haline getirdik!” diye lanse ettiği Türkiye.
Türkiye, şu anda, müdahalenin koalisyon güçlerinden NATO’ya geçmesi ve böylece Libya’ya müdahale konusunda söz sahibi olmak için adeta dua ediyor, yalvarıyor, müttefiklerin gözünün içine bakıyor.
Obama şöyle hafiften bir göz kırpsa cumburlop atlayacağız Libya’nın üstüne.
Oysa Melih Gökçek, geçenlerde karşısında sakız çiğneyerek Sarkozy’e hakaret etmeseydi ve Hükûmet Sarkozy’e “Gelme” mesajı göndermeseydi, şimdi masada Türkiye de olacak ve alınan kararlarda söz sahibi olarak kendisini, tıpkı dün Kosova’da olduğu gibi bugün rica minnet davet ettirmek zorunda olan bir ülke konumunda kalmayacaktı.
Yani dün sakız çiğneyerek sözüm ona Sarkozy’e misilleme yapanlar, bugün Sakrozy’nin atmış olduğu müthiş çalım sebebiyle boşuna geviş getirip, kuru kuruya yutkunmak zorunda kalmayacaklardı.
Dolayısıyla şu anda Libya’da akan kanın sorumlularından birisi de Sakrozy’e hakaret etmek için Melih Gökçek’i piyon olarak kullanan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan’dır ki;
Libya’da oluk oluk Müslüman kanı akarken, Tayyip Bey; Cidde Ekonomik Forumu’nda Mehmet Akif’ten şiir okumakla ve Türkiye’de, bütün Cumhuriyet tarihi boyunca yapılanın iki katı olacak şekilde 13.600 km’lik duble yol yaptığını anlatmakla meşguldür.
Bir Allah’ın kulu da ortaya çıkıp 13.600 km’lik duble yolun finansmanını nasıl karşıladın, bunun için sakın 88 yılda vücuda getirilen bütün kamu tesislerini babalar gibi satmış olmayasın demiyor.
* * *
Libya’yı bombalayan İngiliz uçaklarının Kıbrıs’ta bulunan üslerden havalandıklarını duyunca bizim Başbakan acaba neler düşündü?
Adanın önemini bir kez daha anlayarak Kıbrıs Türklerine “besleme” dediği için acaba pişman oldu mu dersiniz?
Umarım olmuştur.
Gerek Kaddafi’nin saldırısında, gerekse Batılı koalisyon güçlerinin saldırısında olmak üzere; Libya’da canını kaybeden bütün Müslüman Arap kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum. Umarım, AKP Hükûmeti bütün bu olan bitenin hakkıyla farkındadır.
Ömer Sağlam
____________