Kadın hakları, kadın-erkek eşitliği ve kadınlara yönelik şiddetin dinsel temelsizliği üzerine kitap yazıp yayınlamış bir erkek yazar olarak, “Süper Star” nam Ajda Pekkan’ın kadınlar hakkındaki sözlerini duyunca doğrusu çok utandım. Bu sebeple ben her zaman diyorum ki; bugün için kadınlarımızın içinde bulunduğu durumu yaratanlar yine kadınlardır. Daha doğrusu Ajda Pekkan örneğinde olduğu gibi bazı kadınlar…
Öncelikle söylemem gerekirse; başlıktaki parantez içi cümlecik, Ajda Pekkan’a değil, bana aittir. Daha doğrusu anlamı Ajda Pekkan’a, yazılışı bana aittir! Çünkü Ajda Pekkan’ın söylediklerinden ben bu anlamı çıkardım! Ajda Pekkan’ın konuya ilişkin sözleri tam olarak şöyledir:
“Kadınlar daha şeytandır. Erkek sinirlendiği zaman kadınlar alttan almalıdır. Kadın iyi kullanılmalıdır, tıpkı bir araba gibi...”(1) Ajda Pekkan, bu sözleriyle tam olarak neyi kastetti bilmiyorum. Radyo Slow Time’da yapmış olduğu konuşmada(2) dile getirdiği “Kadının erkeğe özen göstermesi lazım. Kadınla erkek, aşkta ters yönde gözükse de ortak noktada birleşir. Aşkı beslemek için çiftler belki aralarında espriler oluşturmalıdır.” şeklindeki sözler, bu konuda yeterli midir emin değilim. Ancak neresinden bakarsanız bakın, kendisine Süper Star denilen bir sanatçının kadınlar hakkında yapmış olduğu bu benzetme süper bir densizlik örneğidir.
Kadınların arabaya benzetilmesiyle ortaya çıkan sonuç şudur: Kadınlar tıpkı araba gibi bir maldır! Bu özellikleri ile alınabilir, satılabilir, el değiştirebilir, emanet olarak başkasına verilebilir ve kiraya verilebilir. Yani belli bir piyasaları ve fiyatları vardır. Ayrıca tıpkı “Babam sağ olsun” kabilinden veya “Mirasyedilik” yoluyla elde edilen arabalar gibi hovardaca ve hoyratça kullanılabilir. Yine tıpkı yıpranan ya da eskiyen arabaların trafikten men edildikleri gibi, yaşlanan ve sakatlanan kadınlar da toplum dışına itilebilirler! Şahsen kötü niyetli bir adam olsam, Ajda Pekkan’ın sözlerini ben böyle yorumlardım.
Dolayısıyla; ninemi, anamı, eşimi, kızlarımı, akrabalarımı ve diğer bütün kadınları düşünerek, Ajda Pekkan’ın sözlerinden son derece alındığımı ve en azından akrabam olan kadınlar adına kendisinden özür beklediğimi belirtmem gerekir. Zira bu ülkede kaportası pörsümüş ve motoru tekleyen milyonlarca araba vardır! Üstelik bu arabaların sahiplerinin ekserisi, Ajda Pekkan gibi zengin ve bir ayağı sürekli kaportacıda olan insanlar da değildirler! Öte yandan Ajda Pekkan’ın, gerek yaşam tarzı, gerekse geçirmiş olduğu hayat tecrübesi bakımından kendisini arabaya benzetmesinde bizim için bir beis yoktur. Ancak hayır, biz Müslüman Türkler, kadınlarımızı arabaya benzetmekten özellikle imtina ederiz. Zira biz kadınlarımızı ve kızlarımızı, miras yoluyla elde etmedik, onları yolda da bulmadık. Bize göre onlar, erkeklerle eşit şartlarda yaratılmış ve eşit statüye sahip birinci sınıf insanlardır.(3)
Zekâsından Zoru Olan Çirkin Bir İlahiyatçı Orhan Çeker
Konya’da bulunan Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker, TBMM’ye sunulan ve muarızları tarafından “Hadım Yasası” olarak nitelendirilen yasaya karşı çıkarken demiş ki;
“Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikâyet etmen makul değildir. Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyinen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabii ki erkek suçludur, ama kadının da suçu göz ardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur.”(4)
Bu sözleriyle Prof. Dr. Orhan Çeker’in, erkekler adına bahse konu yasaya karşı olduğu anlaşılıyor. Ya da “Eğer böyle bir ceza getirilecekse, aynı ceza kadınlara da uygulanmalıdır” demek istiyor. Adı geçen, bu düşüncesinde haklı olabilir. Ona bir şey diyemem. Çünkü ülkemizde en azından cinsel taciz sadece erkeklerce yapılan bir eylem değildir. Erkekler kadar olmasa da bazen kadınlar da cinsel tacizde bulunabilmektedirler. Ancak getirilen yasa teklifi cinsel tacizler için değil, yanılmıyorsam cinsel tecavüz gibi daha ağır cinsel suçlara yöneliktir. ABD gibi bazı ülkelerde var ise de bugüne kadar ülkemizde cinsel tecavüzde bulunan kadınlara rastlanmamıştır. Ya da en azından kamuoyuna yansıyan böyle bir olay yoktur diyelim.
Ancak ilahiyatçı Prof. Orhan Çeker’in “Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikâyet etmen makul değildir…” biçimindeki açıklamaları, adı geçenin, taciz ve tecavüz suçlarında asıl etkenin kadınların giyim tarzları olduğuna inandığını göstermesi bakımından kayda değerdir. Bu sözleriyle adı geçen profesör, dekolte giyinen kadınlara yönelik cinsel taciz ve tecavüzlerin, tesettürlü kadınlara yönelik taciz ve tecavüzlere nispetle meşru olmasa bile en azından “Hafifletici sebep”e dayanması gerektiğini savunuyor gibidir. Yani adı geçene göre dekolte giyim, taciz ve tecavüze davetiye çıkarmaktadır, onun için bu tür giyim tarzı ceza kanunları karşısında hafifletici sebep veya tahrik unsuru sayılmalıdır. Doğrusu dekolte giyinenlerin gözlerini korkutmak için iyi bir taktik! Oysa ben eminim ki; Sayın Profesör de biliyor ki; cinsel taciz ve tecavüzün en galiz şekilde yaşandığı yerlerden birisi de kırsal kesimlerdir. Yani tesettürün, şehirlere göre çok daha yaygın olduğu yerleşim yerleri demek istiyorum. Üstelik kırsalda, insanlar bırakın karşı cinsleri taciz etmeyi, hayvanları hedef alan cinsel taciz hatta tecavüzlerde bile bulunmaktadırlar.
Öte yandan, cinsel taciz veya tecavüz konusunda sadece dekolte giyim tek başına tahrik edici bir unsur olsaydı, hiç tesettür giyim firmaları, kadınların cinsel cazibelerini tavan yaptırıcı kreasyonlara imza atarlar mıydı? Bu tür kreasyonlarını podyumlarda hiç en güzel ve dolgun ücretli mankenler üzerinde sergilerler miydi? Sayın Prof. bence haddinden fazla yanılmaktadır. Çünkü bazı erkekler dekolteden tahrik olurken, bazıları tam aksine tesettürden, yani kadının gizeminden tahrik olabilirler. Üstelik insanlarda, karşı cinsi tahrik eden unsur sadece açıkta kalan vücut parçaları da değildir. Unutmasın ki; canlılar hakkında etine bakarak kanaat oluşturanlar sadece kasaplar ve baytarlardır. Bence Orhan Çeker yanlış meslek seçmiştir kendisine. O, ilahiyat profesörü olacağına, kasap veya baytar olsaydı eminim ki hayatta çok daha başarılı olurdu. Sözlerinden, etten, baldır ve bacaktan iyi anladığı anlaşılıyor sayın profesörün. Yazık, hem de çok yazık. Bu yazık elbette İslam adınadır. Çünkü o, sıradan bir insan değil, bir din profesörüdür…
Bu arada Orhan Çeker’in, söylediklerinden pişman olduğu hiç de anlaşılmıyor. Zira yine gazetelerden öğreniyoruz ki; adam özür dilemek yerine “Sözlerimin arkasındayım” diyor.(5) Onun Türk kadınlarından dilemesi gereken özrü ise adı geçen üniversitenin rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan diliyor ve “Bu ifadeler dolayısıyla incinen tüm taraflardan ve kadınlardan özür diliyorum. Çok üzgünüm…”diyor sayın rektör.(6)
Sayın rektöre ve Konya halkına bir bu konuda sözümüz olacak; Prof. Dr. Şahin Filiz gibi aydınlık yüzlü ilahiyatçıları sille tokat Konya’dan kovmanın cezası işte budur. Yani Orhan Çeker’in sözleriyle yüzünüzün kızarması ve elbette kararması. Tesettürü savunmanın gerekçesi, kesinlikle dekolteyi taciz ve tecavüzün meşru sebebi olarak görmek olamaz. Bunu en iyi bilmesi gerekenler, Orhan Çeker gibi ilahiyatçılardır. Bilmiyorum ki; bu Orhan Çeker kimlere çekti? Çektiği damarlar büzülesi!!!
Ömer Sağlam
_______________
_______________
3- Sayın Ajda Pekkan’ın, “Kadına Dayak Allah’ın Emri (mi) dir!” isimli kitabımızı okumasında fayda vardır. Zira orada görecektir ki; İslam’a göre kadın asla araba veya başka bir ticari meta değildir.
4- bk. 16.2.2011 tarihli Habertürk gazetesi "Dekolte giyene tecavüz ederler" başlıklı haber, ayrıca
bk. http://www.haberturk.com/ polemik/haber/601444-dekolte- giyene-tecavuz-ederler
bk. http://www.haberturk.com/
5- bk. 17.02.2011 tarihli Milliyet, aynı başlıklı haber
6- bk. Milliyet, “Dekolte’li sözlere inceleme ve özür” başlıklı haber, 17.02.2011