Basını ilgiyle izliyorum.
Son günlerde karşılaştıklarımı; gençliğimin kurallarıyla kıyaslamaya kalktım, yoruldum. Bu kıyaslamaya yol açan olayların hangi birinden söz etmeye başlasam, ötekinin hakkını yiyeceğim.
Yani al birinden vur ötekine...
Konu bir an önce yazılıp bitsin diye önce genç gelen bir ölümle başlıyorum.
Allah rahmet eylesin... Defne Joy Foster'dan...
O gece kendisine kavalyelik ettiğini beyan eden Altanların oğlu; duygusal yakınlaşma olduğundan, buna karşın birleşme yaşanmadığından söz ediyor.
Sonra dönüp adıyla sanıyla tekrarlıyor, yetmiyor; kızı soymuş da banyoya sokmuşmuş da... Tüylerim diken diken olarak dinledim olayı.
Günümüz erkeğine bakın, ölmüş bir insanı nasıl da rezil ediyor.
Sırtını dayamış; dedesinin, amcasının, babasının basınına şakıyıp duruyor.
Yine mi yönlendiriliyoruz, bıktık artık!
Bu kadının oğlu var, eşi var...
Belki iki buçuk yıldır ağzına koymadığı içki onu çok etkiledi ve ne yaptığının farkında değildi. Belki de olay, bu adamın anlattığı gibi olmadı.
Kendi kafasına göre kurgulamış olamaz mı senaryoyu?
İnsanlar arasındaki elektriklenmeleri, ilişkileri kınadığım sanılmasın.
Beni hiç ilgilendirmez.
Bu yanlışı yapanın Altanların ya da bir başkasının çocuğu olması da önemli değil.
Kınadığım, seviyesiz ifadeler...
Hadi adamın anlattıkları aynen oldu diyelim.
Bir erkeğin bu tür konuşması doğal mı?
Önce, ölmüş birinin hafızalara kazınmış güzel anılarını mahvetti.
Foster'ın eşiniyse iki yönden kötü duruma düşürdü.
Gelecek yıllarda çocuklarının önüne de pişirip pişirip getirecekler bu olayı. Yaptıklarının ne anlama geldiğinin farkında değil mi bu adam?
Taraf gazetesi yaptıklarının bilincinde olmayan bu kişi tarafından yönetiliyor da koca ülke, böyle insanlar tarafından yönetilen bir gazetenin ortaya attığı iddialar yüzünden mi yıllardır kaos içinde yüzüyor?
Benim zamanımın insanı bu olayı asla bu türde anlatmaz, kendisini kurtarmak için başkalarını ateşe atmaz, onların geleceklerini yıkmazdı.
Konuyu sakızlaştırmıyorum, söyleyeceklerim bu kadar.
Yine bu iki gün içinde Rerha Muhtar'ın bu talihsiz ölüm üstüne yazdığını söylediği yazıları okudum.
İki cümle rahmetliye, diğerleriyse övgüye...
Ne övgüsü demeyin!
Reha Muhtar'ın çok uzun zamandır kendisini övdüğünün, gazetedeki köşesini kendisiyle doldurduğunun farkında değil misiniz yoksa?
Kalan boşlukları da düşman bellediklerine saldırıp onlara ahlak dersi vererek tamamlıyor. Yine de yer artmışsa yabancı kitaplardan topladığı aşk hikâyeleriyle dolduruyor orayı...
Benim zamanımın insanı kendisini övmez, böyle bir davranışı düşkünlük olarak görür; methedenlerin sözleri karşısındaysa utancından kızarırdı.
Kendisine toplum yararına kullanması için verilen imkânları, özel hesaplaşmalar için kullanmaktan ar ederdi.
Bir satırdan fazla yer vermenin bence gereksiz olduğu yandaş, koldaş, yağdaş takımıysa bu birkaç günde, harikalar yaratmaya devam etti. Hasan Celal Güzel; bu "Harikacılar Panayırı"na, Vatan gazetesindeki "Doğan"lar kontenjanından katıldı yine...
Öteki tür yandaşlardan, Türkçe adları Ermeni gibi söylemekte ısrar eden "Tönbekici Bağyan"sa Kars'taki anıtın verdiği fırsatı değerlendirerek; sürekli kullandığı Ermeni gözlüklerinin ardından, didikleyip durdu Türkiye'yi...
Benim zamanımın insanı ne kadar yanlı olursa olsun yine de tarafsızca bir şeyler yapmaya çalışır, çocuklarına kötü miras bırakmamak ve üzerine "yandaş, koldaş, yanlı, yağdaş" etiketi yapıştırtmamak için yırtınırdı.
Bülent Arınç'ın yiğidi, aslanı ise yine hiç yapmadığı söylenen tatillerinden birindeydi. Bazı gazeteler tarafından, Millet Meclisi'ni; genelde kendisine ait vekilleri teftiş için şereflendirdiği yazılan bu bey; tatilini bitirir bitirmez, eşiyle birlikte artık saymamın imkânsız hâle geldiği yurt dışı gezilerinden bir yenisine daha çıktı...
Giderayak, Kıbrıslıları oturdukları yerden zıplatıp protesto için meydanlara koşturtacak sözler söyledi.
Yetmedi... Ekranlardan başka ülkelere akıl vermeye, bizlere de bağırıp çağırmaya, gerçekleri farklı bir dille tarif etmeye devam etti.
Benim zamanımın diplomatı da politikacıları da bir başkaymış meğer.
Kim ne derse desin, başka ülkelerden ithal ettiğimiz kaos dönemleri dışında; bunca ihtilale, askerin bunca gücüne rağmen, inanamayacağınız, bugün göremeyeceğiniz kadar geniş özgürlük ortamında yaşadık biz.
Bizim zamanımızda, herkes dört dörtlük herkes muhteşem ahlak sahibi miydi?
Hayır! Öyle bir şey yazıp söyledim mi hiç!
Fark ne derseniz: Ahlaksızlık, bugünkü gibi fazilet hâlini almamıştı o zamanlar. Her kentin hırsızı, namussuzu, ahlaksızı parmakla gösterilirdi.
"Bak bu adam şu ...!" diye.
Anlayacağınız ahlak dışına çıkmışlarımız parmakla gösterilecek kadar azdı.
Bugünse başka şeyler söylüyoruz:
- Bak, şu adam salak; avantayı reddetmiş!,
- Bak, bu adam dangalak; rüşvet almıyormuş!
- Bak, o beyefendiye! Deveyi havudunla götürmüş de doymamış, "Hani başka hani başka!" demiş!
E, zaman değişti. Hızla da değişmeye devam ediyor, canlar!
Zamanın size uyacağını sanıyorsanız daha çok beklersiniz.
Oysa çok yakın bir geçmişte; hataları örtmek, umutları yeşertmek için beklenirdi zaman...
Hadi gelin, bir din adamının asla ve asla yapmaması gereken bölücü bir söylemle bitirelim yazıyı.
Diyanet İşler Başkanı Mehmet Görmez diyor ki:
- Bu ülkede ne endişeli modernler ne endişeli dindarlar olsun."
Sanki modern olmak, dindar olmaya; dindar olmak, modern olmaya engelmiş gibi...
Sanki Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu teala aleyhi vesellem; bugün yaşasaydı, en modern insan sıfatını başkasına bırakacakmış gibi...
Bu dinciler, dindarlığı; bu dinciler, modernliği ne sanıyorlar ki?
Pardon pardon...
Başbakanlık'a bağlı bir yer duyurmuş:
- Yıllık enflasyon "4,9 olmuşmuş" be canlar!
Günay Tulun
ALINTI YAPMAK İÇİN
- Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
ESER EKLEMEK İÇİN
- "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
YORUM YAZMAK İÇİN
Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.