Basından öğrendiğimiz kadarıyla; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in yayın konuğu olduğu "Teke Tek” programında Fatih Altaylı'nın sarf ettiği "İt ürür kervan yürür" sözlerinden dolayı RTÜK, yayıncı kuruluş olan Habertürk televizyonuna 6112 sayılı yasanın kendisine tanıdığı yetki çerçevesinde üst sınırdan idari para cezası kesmiş. Demek ki; "İt" sözcüğü o kadar ağır ve galiz bir sözcükmüş!
Haberdeki ayrıntı ise şu: "Altaylı Habertürk’teki yayın esnasında kendisine sosyal medyadan tehditler geldiğini ifade etmişti. Bunun üzerine Akşener, Altaylı’ya kendi evinin basılması sürecini anlattı. Akşener’den hemen sonra söze giren sunucu Fatih Altaylı, 'it ürür, kervan yürür' ifadelerini kullandı."(1)
İster istemez akla şu soru geliyor; RTÜK, acaba, Fatih Altaylı'ya, bu sözleri salt, sosyal medya vasıtasıyla kendisini tehdit edenlere yönelik olarak, yani hiç kimseyi ve hiçbir kesimi muhatap almaksızın ortaya karışık türünden söylediği için mi, yoksa Meral Akşener'in evini saranları kastederek söylediği için mi ceza verdi? Yani RTÜK, acaba bu konuda kendisine ulaşan bir şikayet üzerine mi harekete geçti? Bilmiyoruz. Gerçi onu sorgulamak bizim görevimiz de değildir. Biz, aşağıdaki düşüncelerimizi, RTÜK'ün, bu konuda kendisine herhangi bir şikayet veya müracaat ulaşmadan Fatih Altaylı'ya re'sen ceza verdiğinden hareketle aktarıyoruz.
Öncelikle demek isteriz ki; eğer RTÜK, kendisine herhangi bir şikayette bulunulmadığı halde "İt ürür kervan yürür" sözünü sırf hakaret, küfür ya da genel ahlaka ve adaba mugayir bulduğu için Fatih Altaylı'ya veya yayıncı kuruluşa idari para cezası verdi ise bu gidişle, Türk Milleti'nin binlerce yıllık hayat tecrübesinin ürünleri olan atasözlerini ve deyimlerini de rahatlıkla kullanamayacağız demektir. Zira hayvanları konu alan ya da ilk bakışta argo veya hakaret gibi gözüken yüzlerce atasözümüz ve deyimimiz vardır bizim. Bunları yasaklamak, Türk Dili'nin, güzel Türkçemizin fakirleştirilmesi anlamına gelir. Oysa Türk Dili, o atasözleri ve deyimlerle güzeldir.
Aslına bakılırsa; ben "Müstehcendir" denilerek Türk Ordusu'na "Yaylalar" isimli o güzel Erzurum türküsünün yasaklanmasına da hiçbir anlam verememişimdir. Siz bu türküyü askerlere yasaklayınca, dindarlıkları ve muhafazakarlıklarıyla ünlü Erzurumlular, bu türküyü söküp atacaklar mı sanıyorsunuz kültürlerinden? Biz bu Türküyü kendi ordumuzdan dinlemeyip de Rus Kızılordusu'nun Türkiye'de verdiği konserlerde mi dinleyeceğiz sadece?
Bir taraftan sokak itlerine eziyet edenlere idari para cezası uygulayıp, bir taraftan da kendisini tehdit ile hakaret edenler için "İt" veya "Köpek" diyenlere idari para cezası uygulamak, bir çelişki değil mi? İt ve köpek demek hakaretse, buyurun o zaman bu hayvana uygun bir isim bulun. Hem evlerinize sokup besliyorsunuz, hem de ismini hakaret kabul ediyorsunuz. Olacak şey değil!
Türk Milleti olarak acaib bir kültüre sahibiz.
Muhatabınıza inek, dana ve öküz derseniz hakaret, tosun derseniz hakaret değil.
Siz bugüne kadar hiç soyadı inek ve öküz olan birisini duydunuz mu?
Ancak eminim ki; soyadı tosun olan bir sürü insan vardır çevrenizde.
Oysa hepsi de aynı soydan gelen hayvanlardır bunların!
Erkek sığırın iğdiş edilmişine (kısırlaştırılmışına) öküz, edilmemişine tosun denir.
İkisi arasındaki fark ancak bu kadardır.
Demek ki; bütün hikmet erkeklikte!
Yani erkeklik pozisyonunu koruyor olmak, dişiyi dölleme yeteneğine sahip olmak bu kadar önemli bizim kültürümüzde.
Hayvan olmak hiç önemli değil, yeter ki dölleme yeteneğine sahip erkek olsun!
Koç, kuzu ve koyun da öyledir.
Soyadı koyun olanı pek duymamışsınızdır ama koç ve kuzu olanı eminim ki çok duymuşsunuzdur.
Oysa hepsi de aynı tür hayvandır.
Ancak koyun, aptallığın ve ahmaklığın sembolü olarak görüldüğü için soyadı olarak fazla itibar görmez bizim toplumumuzda.
Ancak koç öyle mi?
Ne haşmetli bir hayvandır o.
Üstelik Tanrı tarafından kurban edilmek üzere Hz. İbrahim'e gönderilmek gibi kutsal bir yanı da vardır koçun!
Onun için soyadı olarak alınması ayrıca övünç kaynağıdır koç!
Kuzu ise masumiyetin sembolüdür.
Gelin görün ki; bugün masumiyetin sembolü olan kuzu, bir sene sonra tıpkı annesi gibi sıradan bir koyun olup sürüye karışacaktır.
Eğer erkekse belki koç olarak saygınlığını birkaç sene daha koruyacaktır, hepsi bu.
Türk insanı, soyadı ve çoğu kere birinci isim olarak rahatlıkla aslan, kaplan, kartal, şahin, doğan gibi hayvanların ismini kullanır ama mesela, karga, kuzgun, akbaba, baykuş gibi kanatlılar ile sırtlan, çakal, tilki, ayı gibi kara hayvanlarının adını pek tercih etmez; pek değil hatta hiç tercih etmez.
Oysa hepsi de etçil ve yırtıcı hayvanlardır bunların.
Çok daha ilginci; kurt kelimesini övünerek isim ve soy isim olarak kullanır ama bu hayvanın halk ağzındaki ismi olan canavarı asla kabul etmez.
Hatta hepsi birer hayvan olan birçok türün adını isim ve soy isim olarak kabul eder de bunların ortak tür adı olan "Hayvan" kelimesini hakaret sayar.
Meşhur darbı meseldir:
Çok barışçıl ve müsamahakâr adamın birisine, bir gün birisi sinirlenip "Ula hayvan" demiş de adamın tepkisi sadece "Bülbülü mü kastettin abi" şeklinde olmuş.
İsmi ve çalıştığı kurumun adı lazım değil (ismi bizde saklı); taşrada büyük bir vilayetin çalıştığı hizmet dalının en üst makamında bulunan ve esprili kişiliği ile meşhur bir adam, kurumunun bir sorununu çözmek için Ankara'ya merkez teşkilatına gelmiş.
Sorunu iletmek için ilgili birimi bulmak için teşkilat binasının koridorlarında aranırken kapıların üzerindeki levhalarda yazan soy adları dikkatini çekmiş; aslan, kaplan, doğan, şahin, kurt, kartal, kuş...
İşini halledip giderken binanın çıkış kapısında bir tanıdığı ile karşılaşmış.
Adam;
-"Oooo, ....m, hoş geldin. Hayırdır; gel hele bir çayımızı bari iç.." filan diyerek, selamlayınca, bizim taşralı amir espriyi patlatmış:
-"Yahu, bir sorunumuz vardı. Onu çözmek için gelmiştim. Meğer yanlışlıkla hayvanat bahçesine gelmişim..."
Fatih Altaylı'ya ekranda "it ürür kervan yürür" atasözünü kullandığı için ilgili yasa uyarınca en üst sınırdan idari para cezası uygulayan RTÜK'ün tavrından esin ile girdiğimiz bu konuyu şöyle bağlayalım isterseniz:
Yanına gelen başka kelimelerle farklı anlamları olsa da kök kelime olarak anlamı "Havlayan, ürüyen hayvan, köpek" olan (2) "Kelb" ya da "El Kelbü" sözcüğü, Arap kültüründe bizimki kadar hakaret kabul edilmiyor galiba.
Zira Araplarda "Beni Kelb/Köpek Oğulları" veya "Kelbîler/Köpekgiller" diye bir kabile bile varmış Hz. Peygamber zamanında(3).
Muhtemelen hâlâ devamı vardır bu kabilenin.
Bu kabile daha çok koyun üreticiliği ile meşhur ve çok büyük sürülere sahip olmalıdır ki; Hz. Peygamber bu durumu hadislerine de yansıtmış bulunmaktadır.
Eşi Hz. Ayşe kaynak gösterilen bir rivayete göre; Berat Gecesi'nin faziletini anlatmak için Peygamber şöyle demiştir:
"(Bu gece) Allah, Benî Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısından daha fazla kimseyi cehennemden azat edecektir"(4)
Hatta Cebrail'in bazen Dıhye El Kelbî(5) isimli sahabenin kılığında Hz. Peygamber'e gelerek vahiy getirdiği rivayet edilmektedir.(6)
Esasen Kelb sözcüğü, kutsal kitabımız Kur'an'da da "köpek" olarak geçmektedir(7)
HAYIRLI SAHURLAR...
2-Râğıb El İsfahani, Müfredât-Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çev. Yuuuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul,2007, s, 1295.
3-https://islamansiklopedisi.org.tr/kelb-beni-kelb
4-İbni Mâce, İkame, 191
5-Köpekoğuları Kabilesinden Dıhye.
6-http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3664
7-A'raf-7/176; Kehf-8/18;
3-https://islamansiklopedisi.org.tr/kelb-beni-kelb
4-İbni Mâce, İkame, 191
5-Köpekoğuları Kabilesinden Dıhye.
6-http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3664
7-A'raf-7/176; Kehf-8/18;