Bugünlerde oldukça hüzünlüyüz aile olarak. Çünkü annemiz beyin operasyonu geçirdi. Hâlâ normal hayata dönmüş de değil. Umarım tez zamanda döner. Dualarımız onun için. Allah onu bize bağışlasın...
İşte bu hüzün ortamında biraz önce torunu yaz okuluna bıraktıktan sonra eşimi işyerine bırakmak üzere giderken aracımızın radyosundan Best FM'de "Ufuk Karcı ile Konuşan Türkiye" programını dinliyorduk.
Ufuk Karcı anlam itibarıyla "Seçimi İmamoğlu'nun kazanmasıyla birlikte yine medyada HDP/Kürt oyları güzellemeleri başladı. Bu başarıyı HDP seçmeninin konsolide olmasıyla açıklayan yorumlar yapılıyor. Bence yanlış. HDP seçmeni 31 Mart seçimlerinde de zaten konsolide olmuştu, Dolayısıyla; bu seçim başarısı, Türk Milliyetçileri'nin başarısıdır. Sırf seçimi kazanabilmek için Öcalan'ın bile devreye sokulması, Türk Milliyetçilerini harekete geçirdi. Bu başarı onlarındır..." deyince ister istemez gözlerim yaşardı ve Ufuk Karcı'nın konuşmasını yorumlarken sesim
titreyip çatallaştı, boğazın doldu ve arkasından hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım!
Eşim ise güya tebessüm ederek ve şefkat dolu bakışlarla "Hayırdır, neden ağlıyorsun; yoksa yine annene mi üzüldün?" dedi.
Cevabım; "Hanım, Ufuk Karcı doğru söylüyor. Millet, ülkesine ve devletine sahip çıktı. Bu ülkenin sahipsiz olmadığını gösterdi ve çobansız köyde değneksiz gezme döneminin artık sona erdiğini ifade etmiş oldu. Terör örgütünün elebaşları olan Öcalan kardeşlerin devletin resmi haber ajansına ve resmi yayın kanalına çıkarılması, bunun için devletin üniversitesinde görev yapan sözüm ona bir akademisyenin aracı kılınması ve MHP liderinin bile, terörist başının avukatlarıyla görüştürülmesinden sonra, onun yazmış olduğu mektuba da onay vermesi, Türk Milliyetçilerinde infial yarattı. Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz diye sorular sorulmaya başlandı. 31 Mart'ta çeşitli sebeplerle sandığa gitmeyen Türk Milliyetçileri, bu sebeple dün can havliyle sandığa koştular. Bu seçim başarısı, kendilerini Ülkücü, Kemalist, Ulusalcı, Vatanperver, Vatansever, Cumhuriyetçi, Türkiye sevdalısı, Laik vs. gibi sıfatlarla tanımlasalar da, bütün bunların ortak sıfatı ve ortak paydası olan Türk Milliyetçiliği'nin başarısıdır. Onun için mutluluktan ağlıyorum. Tıpkı bu ülkenin milyonları gibi.." şeklinde oldu aşağı yukarı.
Eşim de duygulandı bu açıklamalarım üzerine ve o da onay verdi bu düşünceye...
Öyle ya; HDP seçmeni 31 Mart seçimlerinde zaten konsolide olduğuna, terörist başının devletin resmi haber ajansı AA'dan yaptığı "Tarafsız olun" çağrısına, kardeşi eli kanlı katil Osman Öcalan'ın devletin resmi yayın kuruluşu TRT'den yaptığı "İmamoğlu Kürtler için ciddi bir mesaj vermedi" şeklindeki eleştirilerine karşılık HDP Eş Başkanı Sezai Temelli "31 Mart'taki tavrımızda herhangi bir değişiklik yok" diyerek HDP'nin tavrını açıkça ortaya koyduğuna göre, 23 Haziran'ın belirleyicisi bana göre Türk Milliyetçileri olmuştur. Aynı Sezai Temelli'nin bugün yapmış olduğu "Seçimin belirleyeni HDP olmuştur" açıklamasının da bu açıdan hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur bana göre. Onunki tamamıyla başarıya ortak olma çabasıdır.
HDP'nin yine devrede olduğu 31 Mart seçimlerinde Ekrem İmamoğlu'nun aldığı 4.169.765 oyun, 23 Haziran'da 572.105 artarak 4.741.870'e çıkmasının başka bir anlamı olmalıdır. Binali Yıldırım'ın, 31 Mart'ta almış olduğu 4.156.036 oyun, 23 Haziran'da 3.935.444'e düşmesiyle oluşan 220.592'lik farkın, 23 Haziran'da İmamoğlu'na gitmesiyle de açıklanamaz İmamoğlu'nun oylarındaki bu yükseliş. SP'nin 31 Mart'ta almış olduğu 103.300 oyun 55.471'inin 23 Haziran'da İmamoğlu'na kaydığını farz etsek bile tutmuyor hesap. Üstelik SP'den kayan 55.471 oyun tamamının İmamoğlu'na gittiği de kesin değildir. Her ne kadar SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve SP'nin İstanbul BB Adayı Hilmi Gökçınar, İmamoğlu'nu tebrik edip başarı dileğinde bulunsalar bile...
İstanbul'un seçmen sayısını 10.570.939 olarak veren kaynağa göre(Sözcü gazetesi); İstanbul'da 31 Mart yerel seçimlerinde seçime katılma oranı %83.88, kullanılan oy sayısı 8.866.614, geçerli oy sayısı ise 8.547.074. Aynı kaynağa göre, 23 Haziran'daki seçime katılma oranı %84.44, Kullanılan Oy Sayısı 8.925.056, Geçerli oy sayısı 8.746.459. Görüldüğü gibi; 31 Mart'a göre 23 Haziran'da, hem seçime katılma oranı, hem kullanılan oy sayısı ve hem de geçerli oy sayısı artmıştır. Yani bu seçimlerde, oy kullanma isteği ve İmamoğlu'na destek çabası gözle görülür şekilde. Cumhur İttifakı'ndan 220 bin civarında, SP'den 40-50 bin, diğer partilerden 40 bin civarında oy Millet İttifakı'na kaymakla kalmamış, 31 Mart'ta sandığa gitmeyen ya da gitmekle birlikte bilinçli olarak geçersiz oy kullanan yaklaşık 500 bin seçmen, 23 Haziran'da sandığa giderek İmamoğlu'na oy vermiştir. Bu oyların kahir ekseriyetinin, Milliyetçi oylar olduğu konusunda asla şüphe yoktur.
Bu konuda başta Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli olmak üzere; AKP ve MHP yönetimlerinin takındığı sert, kırıcı, zedeleyici, suçlayıcı, itham edici, hatta kavgacı tavrın ve itici propaganda yöntemlerinin etkili olduğu kuşkusuzdur. Bazı gazetecilerin ve bazı partililerin darp edildiğinden bahsediyorum elbette.
Sadece, Öcalan kardeşlere prim veren propaganda yöntemi değil, İmamoğlu hakkında, yapılan Pontus ve Yunan ithamları ile kendisine Ordu Valisi üzerinden günlerdir yapılan saldırıların da ters teptiğini söylemek durumundayız. Buna ilave olarak Mısır'ın İhvancı politikacılarından Muhammed Mursi'nin vefatının bile seçimlere malzeme yapılması "Şehidimiz" denilerek benimsenmesi ve Diyanet teşkilatı kullanılarak adı geçen için Türkiye sathındaki bütün camilerde gıyabi cenaze namazı kılınması gösterileri ve İmamoğlu için yapılan "El-Sisi" benzetmeleri de seçmen üzerinde olumsuz etki yapmış, tabiri caizse ters tepmiştir. Şehitlerimiz ve Mesela, Süleyman Demirel, Rauf Denktaş ve Ebulfez Elzçibey gibi devlet adamları için bile gıyabi cenaze namazı kılınmayan Türkiye'de, yabancı bir ülkenin Türk dostu olup olmadığı bile bilinmeyen bir politikacısı için gıyabi cenaze namazı kılınması/kıldırılması hoş karşılanmamıştır halkımız tarafından.
Binali Yıldırım herkesten helallik istedi dün öğle saatlerinde oyunu verdikten sonra yapmış olduğu ve bana göre veda niteliği taşıyan konuşmasında! Ancak tıpkı (bu sabahki programında açıkladığı üzere)İsmail Küçükkaya gibi ben de kendisine hakkımı helal etmiyorum ve kendisini Allah'a havale ediyorum. İsmail Küçükkaya'nın tavrı şüphesiz şahsi bir tavırdır. Çünkü sunmuş olduğu ortak yayın çerçevesinde kendisine günlerdin iftiralar atılmış, Binali Bey'in tavrı sebebiyle yazılı ve görsel medyada hakkında bir sürü onur kırıcı eleştiriler yapılmıştır. Bu sebeple hakkını helal etmemekte haklıdır İ.Küçükkaya. Binali Bey, bütün bunlara engel olabilirdi, ancak nedense olmadı.
Benim tavrım ise milli bir duruşun zorunlu sonucudur. Ben Binali Yıldırım'ın Diyarbakır meydanında yapmış olduğu "Kürdistan" ve "PeKeKe" vurgusunu asla affedemem bir Türk Milliyetçisi olarak. Muhtemelen önceden haberi bulunan ve bir oyunun parçaları olduğunu düşündüğüm İmralı Canisi'ne mektup yazdırılmasını ve elinde binlerce şehidin kanı bulunan kardeşi Osman Öcalan'ın TRT'ye çıkarılması karşısındaki tutumunu da affedemem. Oysa, bunlara hiç gerek duymadan kendisi gibi davransaydı ne güzel olurdu. "Ben Erzincan'ın Refahiye İlçesi'nin Kayı Köyü'nden Topal Dursun'un oğlu Binali Yıldırım" söylemi ne de hoş ve bizden geliyordu kulaklarımıza. Binali Bey, bu imajını da yıkarak yazık etti kendisine.
İmamoğlu'nu tebrik ediyor ve başarılar, Yıldırım'a esenlikler diliyorum...