ÖMER SAĞLAM *Bir Beka Sorunu Olarak Mülteciler



ABD Savunma Bakanlığı tarafından 06 Haziran 2019 tarihinde gönderilen tehdit mektubunu, 1964 yılındaki Johnson Mektubu ile karşılaştırıp, ondan daha ağır bulanlar var. Muhalefete göre bu mektup bir ültimatomdur! Her ne kadar "Ültimatom" nitelendirmesine katılmasa da iktidar da bu mektuptan rahatsız. 13.06.2019 tarihli ana haber bültenlerinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın açıklamalarına bakılırsa:
"ABD tarafından 6 Haziran'da gönderilen mektubun içerik ve üslubu kabul edilemez. Basına sızdırılması ise doğru değildir. Basın üzerinden Türkiye'ye baskı kurulmaya çalışılmıştır. Dışişleri Bakanlığı'nın da katkılarıyla Milli Savunma Bakanlığı tarafından yazılan cevabi mektup da en az ABD'nin mektubu kadar ağır bir dille
kaleme alınmaktadır..."

Umarım dedikleri gibi olur ve yazacakları mektubu, tıpkı ABD yönetimi gibi bizimkiler de basına sızdırırlar. Zira yazacakları mektubun ne kadar ağır olduğuna ve ABD'ye anlayacağı dilden cevap verilip verilmediğine ben karar vermek istiyorum. Çünkü ben milletim.

S-400'ler Milli Meseledir
Göndermiş olduğu mektuptan anladığımız kadarıyla ABD; S-400 alımından Temmuz sonuna kadar vazgeçmediğimiz takdirde, projesine ortak olduğumuz ve Sayın Cumhurbaşkanının 13.06.2019 tarihli haber bültenlerine yansıyan açıklamasına göre şimdiye kadar 1 milyar 200 milyon dolar ödediğimiz, eğitimlerini almak için pilotlarımızı gönderdiğimiz F-35'leri vermeyecekmiş bize. Pilotlarımızın eğitimine son verecek, yeni pilot kabul etmeyecekmiş. Pilotlarımızı tesislere sokmayacakmış. Ayrıca Türk şirketlerinden parça alımını da durduracakmış. Türkiye için ayrılan 2 F-35'i de teslim etmeyecekmiş...

Her şey Birinci Dünya Savaşı öncesinde yaşananlara ne çok benziyor değil mi? O zaman da bugünkü ABD'nin ağababası durumunda olan İngiltere, parasını peşin ödediğimiz 2 savaş gemisini teslim etmemiş, gemileri teslim almak için bu ülkeye giden denizcilerimizi eli boş göndermişti Türkiye'ye. ABD, bütün bunları yaptıktan sonra geriye sadece tıpkı İngiltere gibi Türkiye'ye savaş ilan etmediği kalıyor! Merhum Akif'in o ünlü beyitleri geliyor aklımıza:

"Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi"

Daha önce de defalarca yazdığım gibi; ben S-400'lerden dönüş olmaması taraftarıyım. Ancak bu konuda kamuoyunun ve benim gibi sıradan insanların kafası bir hayli karışık. Dolayısıyla; eğer hükümet bu konuda milletin desteğini arkasına almak istiyorsa, milleti aydınlatması gerekiyor bir miktar. Mesela şu soruların cevabını ben yeterince bilmiyorum:

1-Biz bu S-400'leri Rusya'dan izinsiz kullanabilecek miyiz?
2-S-400'ler, NATO silah sistemine karşı geliştirilen bir hava savunma sistemi olduğuna göre ve biz de NATO silah sistemini kullandığımıza göre; biz bu S-400'leri hangi ülkenin silah sistemine karşı kullanacağız?
3- Rusya bize satacağı S-400'leri bize özel ve eski Sovyet yeni Rusya silah sistemine karşı üretmeyeceğine göre, ortada büyük bir çelişki yok mu?
4- Haydi diyelim; bu füzeler olası NATO silah sistemini kullanan bir ülkenin saldırılarına karşı bir tedbir olarak alınıyorsa (ki; BOP'u dikkate alırsak ülkemizi hedef alacak böyle bir saldırı potansiyeli her zaman vardır ve buna karşı hazırlıklı olmalıyız) e o zaman aynı hava taarruz sistemini kullanan Türkiye de bizim S-400'lerin hedefi olmayacak mı? Yani NATO silah sistemini kullanan bir ülkenin ülkemizi hedef alan savaş uçaklarını önlemek amacıyla havalanacak bizim uçaklar da bizim füzelerin hedef olmayacak mı? Bu durumda bir anlamda tıpkı Kıbrıs Barış Harekatı sırasında kendi uçaklarımızla savaş gemimizi batırdığımız gibi kendi füzelerimizle kendi uçaklarımızı düşürmüş olmayacak mıyız?

İşte bütün bu konularda hükümetin kamuoyunu aydınlatması gerekiyor diye düşünüyorum ben.

Ha bir de bu satın alınacak S-400'lerin, konuşlandırılmayacağı, hangara çekileceği veya Azerbaycan ve Katar gibi üçüncü bir ülkeye gönderileceği gibi bir algı dolaşıyor ortalıkta. Bereket versin Sayın Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı bu şüpheyi de giderdi 13.06.2019 günü yapmış oldukları açıklamalarla. Cumhurbaşkanı "S-400'leri satın alacağız değil, satın aldık. O iş bitti.." sözünü tekrarlarken, Mevlüt Çavuşoğlu: "S-400'ler satın alınmakla kalmayacak. Konuşlandırılacaktır. TSK'nin envanterine girecektir..." şeklinde açıklamalarda bulundular.

İşte bu iki önemli açıklamaya bakarak ben bir kere daha diyorum ki; gelinen bu noktadan sonra S-400'lere karşı çıkanlar ve konuşlandırılmayıp hangara çekilmesini veya 3. bir ülkeye gönderilmesini teklif edenler kesinlikle haindirler, kesinlikle vatan ve millet düşmanıdırlar. Bu konuda 82 milyon olarak hükümetin arkasında olmak zorundayız. Çünkü bu konu artık milli bir mesele haline gelmiştir. Milli Meselelerde farklı duruşlar millete halel getirmemiştir. Şurası muhakkak ki; biz S-400'leri almaktan vazgeçsek bile ABD'nin bize ve bölgemize karşı olan bakışında hiçbir değişiklik olmayacaktır.

Suriyeli Mülteciler Beka Sorunudur 
Dış Politika ve Güvenlik politikaları konularında da uzman olan MHP eski Milletvekili Sinan Oğan diyor ki: "Türkiye'deki asker sayısı 382 bin 850 kişidir. Türkiye'nin 81 vilayetine dağılmış halde eli silah tutan 19-54 yaş arası resmi Suriyeli sayısı tam 1 milyon kişidir. Bu kabul edilemez bir milli güvenlik sorunudur. Beka sorununu belediye seçimlerinde arayanlar, asıl beka sorunu budur."(1)

Şahsen Sinan Oğan'ın bu çıkışını asla yabana atmıyorum ben. Bakınız tarih profesörü İlber Ortaylı anlam itibarıyla ne diyor kitabında: "Milli Mücadele sırasında Çanakkale Biga'dan başlayıp İzmit, Adapazarı, Hendek, Düzce, Bolu ve Gerede civarında baş gösteren ayaklanmalar Osmanlı döneminde bu bölgelere yerleştirilen Çekezlerin ağırlıklı olarak içinde yer aldıkları ayaklanmalardır. Çerkezler Anadolu'nun başka yerlerine de yerleştirilmişlerdi. Bu ayaklanmalardan en ciddi olanı Anzavur ayaklanmasıdır ki; iki kez tekrarlanan ayaklanmanın elebaşı olan Anzavur (Ahmet) bir Çerkez'dir. Ama karşısına çıkan ve onu dağıtan da bir başka Çerkezdir; Çerkez Ethem.."(2).

Antalya Gazipaşa'da Suriyeliler konusunda alınan plaj tedbirine tepki koyarak sözüm ona hümanistlik adına artistlik yapanların, konuyu biraz da bu açıdan değerlendirmelerinde fayda vardır. Dün Çerkezlerin ve diğer etnik unsurların yaptığını yarın öbürgün Suriyelilerin yapmayacakları konusunda hiçbir garantimiz yoktur elimizde. Özellikle de güney sınırlarımızda.

Sinan Oğan'ın yukarıdaki sözlerinin altını doldurmak üzere söyleyelim ki; resmi kayıtlara göre ve 16 Mayıs 2019 tarihi itibarıyla Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısı 3.606.737'dir. Bu sayının 1.953.126'sı erkek. Erkeklerden yaklaşık 1 milyon 200 bini 15-65 yaş aralığında. Yani Türkiye'deki Suriyeli erkek mültecilerin 1 milyon 200 bini, eli silah tutabilecek yaştalar. 15-75 yaş aralığındaki erkeklerin sayısı 1.224. 673. Sadece 19-24 yaş arası erkeklerin sayısı ise tam tamına 316.095(3).

Öte yandan resmi kayıtların gerçeği yansıtmadığını ve kaçak yoldan gelenler de dahil olmak üzere Türkiye'de en az 5-6 milyon yabancının yaşadığı iddiaları bile dolaşmaktadır ortalıkta. Hulusi Akar'ın 20 Şubat 2019 tarihinde verdiği bir bilgiye göre; TSK'nin Kasım/2018 tarihi itibarıyla toplam mevcudu 476 bin 836 kişi(4). Yeni askerlik yasası ile 100-130 bin kişinin hemen terhis edileceği söyleniyor. Bu durumda yeni askerlik yasasından sonra ordumuzun mevcudu en az 100 bin azalarak 376 binlere düşecek demektir. Hatta Cumhurbaşkanı, 13.06.2019 günü televizyon haberlerine yansıyan açıklamasında yanlış duymadıysam TSK mevcudunu toplam 419.000 olarak verdi. Bu durumda Yeni Askerlik Yasa taslağı, teklif edildiği gibi yasalaşırsa ordumuzun mevcudu 300 binlere kadar düşecektir ki; bu rakam ülkemizde askere alma yaşında olan Suriyelilerin sayısına denk gelmektedir. Zira ülkemizde 19-24 yaş aralığında tam 316.095 Suriyeli genç erkek yaşamaktadır!

Geçen sene, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim'in bir ifadesi yansımıştı Türk medyasına. Habere göre; Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Hatay’ı kastederek “Burası bizim toprağımız, onlara rağmen oraya geri döneceğiz” diyormuş(5).

Şimdi kötü senaryoyu düşünelim: Velid Muallim'e bakılırsa; adam barışçı yoldan milyonlarca askerini sokmuş bulunuyor Türkiye'ye. Üstelik de iaşesini bize karşılatıyor! BM'nin dün yapmış olduğu açıklamaya göre; İdlib bölgesinden 2 milyon Suriyeli daha gelebilirmiş Türkiye'ye. Bunların tamamının Esat muhalifi olduğuna ve içlerinde El-Muhaberat mensubu bulunmadığına kim inanır? Yanı yarın öbürgün, Beşar Esat "Haydi" derse, Türkiye iki ateş arasında kalabilir. Dolayısıyla; bizim için en büyük beka sorunu Suriyeli mültecilerdir ve bu mülteciler, bir an önce güvenlikleri sağlanmak kaydıyla ülkelerine gönderilmek zorundadır.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun konuya yaklaşımına bakılırsa insanın neredeyse; "Allah bu Suriyelileri başımızdan eksek etmesin" diyesi geliyor ama gerçek böyle değil tabi. Sayın bakan demiş ki: "Biz 15 Temmuz'da nasıl kurtulduğumuzu zannediyoruz? Biz nasıl kurtulduk? Kim ne derse desin, 450 bin çocukları doğdu bu ülkede. Allah o 450 bin çocuğun hayrına 15 Temmuz'da şu hainlere ezdirmedi. Ben onu bilirim”(6).

Sayın Soylu'nun bu sözlerini doğru kabul edersek; şu halde 15 Temmuz 2016'da ölen 247, yaralanan 2196 kişinin çabası hiç bir işe yaramamış gözüküyor! Mesela Gölbaşında şehit düşen 47 Özel Harekat Polisi, Reis'in yakın çalışma arkadaşı Erol Olçok, Oğlu Abdullah Olçok ve danışmanı Prof. Dr. İlhan Varank da boşa öldüler demektir! Kazan'a "Kahraman" unvanını kazandıran 9 kişi de öylesine öldüler demektir!

İçişleri Bakanı Soylu'nun bu yaklaşımı Merhum Erol Olçok'un eşini de isyan ettirmiş sonunda. Twitter hesabında şöyle sitemde bulunmuş bakana: "Yanılıyorsunuz Sayın Süleyman Soylu. Evladım Abdullah ve babası Erol Olçok, vatan İçin şehit düştü. Kendi vatanında savaşmayıp başka bir ülkede çoğalan Suriyeli muhacirler için değil vallahi. Yapmayın lütfen acıyor, bu can zaten acıyor da, azıcık daha az acıtın. Yoksa acı bulaşıcıdır."

Sözlerimizi şöyle bağlamış olalım: 4 milyon Suriyeli Türkiye'de 450.000 çocuk yapıp %11.25 oranında çoğaldıysa son derece rahat ve konfor içinde yaşıyorlar demektir. Peki bu sürede 80 milyonluk Türk Ulusu kaç çocuk yaptı acaba bu ülkede, onun hesabını hiç yaptı mı Sayın Bakan? 2017 ve 2018 yıllarındaki nüfus artış hızımızın %1.5 civarında olduğunu da biz söylemiş olalım...
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.