Abdullah Gül'ün Basın Başdanışmanı Ahmet Sever'in "Abdullah Gül İle 12 Yıl" isimli kitabı oldukça ses getirdi Türkiye'de. Gerek yazılı, gerekse görsel medyada tartışmalara konu oldu. Kitabı okuyunca anladım ki; bu kitap Abdullah Gül'ün bilgisi dahilinde yazılmış. Hatta böyle bir kitabın yazılmasını yayıncısı da talep etmiş olabilir Ahmet Sever'den. Böyle olunca; kitabın Ahmet Sever-Abdullah Gül-Doğan Kitap üçlüsü tarafından yazıldığı gibi bir anlam da çıkabilir ortaya. Çünkü kitap sadece Abdullah Gül'e methiyelerle dolu değil, Recep Tayyip Erdoğan'a da önemli tenkit ve gönderme
ler var kitapta.
Ahmet Sever'in eski bir Doğan Grup çalışanı, Erdoğan'ın da Aydın Doğan ile kavgalı olduğunu dikkate aldığımızda, doğrusu ya bizim aklımıza böyle bir ihtimal geliyor.
Ahmet Sever'e "Ayarcı Ahmet" dememizin sebebi, adı geçenin, Abdullah Gül'ün talebi doğrultusunda bazı gazetecileri sorulacak sorular konusunda önceden ayarlamasıdır. Çünkü dediğine göre; bazen Abdullah Gül, "Şu konuda açıklama yapmak istiyorum, basın toplantısında bana şöyle bir soru sorsunlar" diye Ahmet Sever'e görev vermiş, Ahmet Sever de böyle bir soru sorması için bazı gazetecileri önceden ayarlamıştır.
Mesela; terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla yargılanan Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da yargılanması konusunda Gül tarafından yapılan açıklama, önceden gazetecilere "bu yönde bir soru sorun" ricasıyla sorulan bir soru üzerine yapılmış(s.116). Veda resepsiyonu sırasında Gül ailesine kendi partililerince yapılan saygısızlık konusunda yapmış olduğu açıklama da öyle: Söz konusu açıklamadan Cumhurbaşkanı Gül, Ahmet Sever'e "bize yapılan saygısızlıklarla ilgili bir soru sordur " talimatı vermiş, o da gereğini yapmış(s.176).
Ahmet Sever'in dediğine göre; Zaman Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal kendisini arayarak demiş ki; "Ahmet Abi, Sayın Cumhurbaşkanı'nın İlker Başbuğ (un Yüce Divan'da yargılanması) ile ilgili açıklaması iyi olmadı. Bunu dengelemek için bir şey söylemek isterse, biz yayınlamaya hazırız." Ahmet Sever Mustafa Ünal'ın söylediklerini aktardığında Gül çok kızıyor ve "Bunlar bana ayar mı vermeye çalışıyor? Boş ver, cevap bile verme!" diyor(s. 116-117) (*)
Öte yandan Ahmet Sever'e bakılırsa; 12-13 Aralık 2002 tarihinde AB ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmaya konulan "Türkiye, siyasi kriterleri karşıladığında müzakereler başlayacak" cümlesine "gecikmeksizin başlayacak" ibaresi de Ahmet Sever'in müdahalesiyle konulmuş(s.16-17). Cumhurbaşkanı Gül, "Kürt Sorunu" tabirini (ve muhtemelen Norşin ismini de) ilk defa yine Ahmet Sever'in tavsiyesi üzerine kullanmış(s.75, 87). Ahmet Kaya'ya, Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür Sanat Ödülü verilmesi düşüncesi de Yavuz Bingöl'ün önerisiyle yine Ahmet Sever tarafından Abdullah Gül'e lanse edilmiş(s.105).
Abdullah Gül'ün, tıpkı Recep Tayyip Erdoğan gibi Necip Fazıl Kısakürek'in fikirlerinden etkilendiği öteden beri söylenir. Ancak bunu kendisinin söylemesi yine de önemlidir. Ahmet Sever'e kulak verelim:
"Taraf gazetesi Mart 2011'de Wikileaks belgelerini yayınlarken ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin Washington'a yolladığı kriptolarda 'Abdullah Gül'ün Fethullah Gülenci' olduğu iddiasına yer vermişti. Cumhurbaşkanı'nın haberi okuduktan sonraki sözleri alaycıydı: 'Ankara'daki Amerikalı diplomatlar böyle çalışıyorsa vay ABD'nin haline! Beni biraz tanıyanlar, benim Cemaatçi değil, Büyük Doğu'cu olduğumu bilirler'"(s.115).
Ömer Sağlam
(*) Ahmet Sever'in 12 Ocak 2012'de gerçekleştiğini söylediği bu diyaloglar da gösteriyor ki; cemaat TSK'ye kurulan kumpasın tam da merkezindedir. Zaten Org. İlker Başbuğ da 07 Ekim 2015 günü Yargıtay'daki duruşma sırasında yapmış olduğu ve 3 saat süren savunmasına "Savunma değil taarruz diyelim" diye başlamış ve savunmasında, TSK'ye kurulan kumpasın, amacı Ortadoğu'ya yeniden şekil vermek olan Bush yönetiminin bir hamlesi olduğunu, Türkiye'de var olduğunu düşündükleri derin devletin merkezinde Türk Ordusu'nun bulunduğundan hareketle TSK'yi, hem bölgede uygulamayı düşündüğü Ilımlı İslam Modeli'nin, hem de Türkiye'deki reformların uygulanmasının önündeki en büyük engel olarak gördüğünü ve bu maksatla orduya kumpas kurulduğunu, cemaatin kurulan kumpasın bir parçası olarak işlenen hukuk cinayetlerinin müsebbibi olarak TSK içindeki hainleri kullandığını, hükümetin de bütün bunlara seyirci kaldığını ifade etmiştir(Hürriyet: 08.10.2015, s, 18)