Gruplarımızda; hiçbir makale sansürlenmemiştir, sansürlenmez de. Redaksiyon yazarına aittir.
Geçtiğimiz hafta gündeme damgasını vuran olay, hiç şüphesiz Paris'te gerçekleştirilen terör saldırısı ve akabinde bazı dünya liderlerinin de iştiraki ile Paris'te gerçekleştirilen terörü protesto yürüyüşüydü. Dünyanın hemen her yanından gelmiş liderler vardı yürüyüşte. Nedense sadece Sam Amca (Samuel Uncle) yoktu orada. Çünkü Sam Amca, biliyor ki; terörün en büyük finansörü ve organizatörü kendisi. Onun için de yüzü tutmamış olacak ki; Paris'teki yürüyüşe hiçbir temsilcisini göndermedi! Zaten ABD basını da bu soruyu soruyor Obama Yönetimi'ne: "Herkes Paris'teki protesto yürüyüşüne iştirak ettiği halde sen neden iştirak etmedin" veya "sen neden bir temsilci göndermedin?".Şu halde aynı soruyu biz de soralım Sam Amca'ya: Sam Amca, Paris'teki terörü protesto yürüyüşüne sen neden iştirak etmedin? Yoksa bir bildiğin mi var?! Cürm-ü
meşhut olmaktan mı korktun da gitmedin Paris'e? Bizde derler ki; "katil veya teşvikçisi mutlaka bir şekilde olay mahalline gider"! Sırf bu sözü yalancı çıkarmak için mi Paris'teki protesto yürüyüşüne katılmadın ey Sam Amca?!
Bizim başbakan da katıldı bahse konu protesto yürüyüşüne. Hem de koşa koşa giti! Sayın Davutoğlu, Paris'te gerçekleştirilen protesto yürüyüşüne gerçekten davet edildi mi emin değilim! Zira Fransa Cumhurbaşkanı Fransuva Hollande'ın, bizimkine karşı sergilemiş olduğu tutum, hiç de dostane ve samimi gözükmüyordu. Özellikle dikkat ettim; F.Hollande, ne sarayının merdivenlerinde yapmış olduğu karşılama sırasında, ne de protesto yürüyüşünün gerçekleştirildiği meydanda yapmış olduğu "Teşekkür" merasiminde bizimkini kucaklamadı. Alelusul, yani elinin ucuyla yapmış olduğu bir tokalaşma ile geçiştirdi Sayın Davutoğlu'nu. Oysa aynı Hollande, zenciler de dahil pekçok dünya liderini kucaklayarak ve öperek karşıladığı gibi, gösteri meydanında da yine onlara sarılarak ve öperek teşekkür etti.
Sayın Davutoğlu, bildiğimiz kadarıyla Paris'e gitmeden önce rahatsızdı ve istirahat ediyordu. Bunun için de bazı yurtiçi programlarını iptal etmişti. Bu bakımdan F.Hollande, bizimkinin grip olduğundan hareketle kendisini kucaklamamış olabilir diye düşünmek istedim ama, adam Kara Afrika'dan gelen cümle siyahi liderleri de kucaklayarak ve hatta öperek karşıladı ve teşekkür etti. Oysa, bildiğimiz kadarıyla bu adamların ülkeleri bu günlerde Ebola virisüyle boğuşuyor! Çünkü öldürücü ebola salgını var Kara Afrika'da. Bu bakımdan, bana göre; F.Hollande, grip korkusuyla değil, başka bir maksatla kucaklamayıp, sadece tokalaşarak geçiştirdi Sayın Davutoğlu'nu. Aynı tutumu, söz konusu gösteri yürüyüşüne katılan Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'a ve yanılmıyorsam Ürdün Kralı Abdullah'a karşı da sergiledi Hollande. Demek oluyor ki; Fransa Devlet Başkanı ve Fransız kamuoyu, İslam Dünyası'na karşı tepkili. F.Hollande da bizimkine ve diğer bazı müslüman liderlere karşı oldukça soğuk davranarak bu tepkiyi göstermiş oldu.
Dünya 5'ten Büyük mü?
Kamuoyununa yansıdığı gibi Fransa, bahse konu protesto yürüyüşü için bizimkileri resmen çağırdı mı bilmiyorum! Fransuva Holande'ın Sayın Davutoğlu'na karşı sergilemiş olduğu samimiyetsiz tavrı görünce, doğrusu bu konuda kuşkuya kapılmamak elde değil. Eğer böyle bir davet varsa, bilinsin ki; bu davet nezaketen yapılmış ve samimi olmayan bir davettir! Adamlar baktılar ki; bizimkiler yapmış oldukları açıklamalarla kraldan çok kralcı kesildiler ve Paris'e gitmek için adeta can atıyorlar, ayıp olmasın diye onları da davet etmek zorunda kaldılar!
Medyaya yansıyan haberlere göre; Fransa ilginin onların üzerine kayacağını düşünerek İsrail ve Flistin liderlerini Paris'teki telin yürüyüşüne davet etmemiş. Hatta habere göre; gelmemelerini bilhassa istemiş. İsrail ve Filistin liderleri de bu talebi kabul etmiş. Ancak İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, Paris'teki gösteriye katılacağını açıklayınca, Başbakan Binyamin Netanyahu da iç politik hesaplarla Paris'e gideceğini söylemiş. Bu haberi duyunca Mahmut Abbas da atlamış uçağa! Yani bu iki lider, istenmedikleri halde gitmişler Fransa'ya! Bu sebeple de F.Hollande, saldırıda ölen Yahudiler için bir Sinagog'da düzenlenen tören sırasında Netanyahu kürsüye çıkınca, o mekanı terkederek Netanyahu'ya olan tepkisini göstermiş! Haberler böyle...
Anlaşılıyor ki; Fransa Devlet Başkanı F.Holande'ın, Netanyahu ve Mahmut Abbas'a karşı oldukça soğuk davranmasının sebebi budur. Galiba aynı durum bizimkiler için de geçerlidir! Fransa, muhtemelen bizimkileri de dil ucuyla ve kerhen davet etti. Bunu nereden çıkarıyoruz? Sayın Davutoğlu'nun dün parti grubunda yapmış olduğu konuşmadan. İsrail başbakanı ile aynı kortejde yürümesini tenkit edenlere karşı çıkarken şöyle dedi Başbakan:"Gitmeyip de meydanı İsrail'e mi bırakacaktık?"
Yani bizimki, sırf bir inat uğruna gitmiş gözüküyor Paris'e. Hem de Filistin lideri Mahmut Abbas'ı peşine takarak. Ya da tam tersi, Mahmut Abbas'ın peşine takılarak! Çünkü, Paris'te Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na birliktte gitti bu ikili. Hem de aynı araçla. Yürüyüş kortejinde de yine yanyana idiler! Yürüyüşün ertesi günü de zaten Mahmut Abbas resmi ziyaret için Türkiye'ye geldi. Hem de ne gelme! Cumhurbaşkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan, görüşme sonrasında yapılan basın açıklaması sırasında adeta açtı ağzını yumdu gözünü. İsrail Devleti ve Netanyahu hakkında her zaman yaptığı gibi, yine demediğini bırakmadı. Oysa kendisi de iyi biliyor ki; Filistin Devleti'ne yardımcı olmanın yolu, İsrail ile iyi ilişkiler kurulmasından geçiyor.
Bakınız şu anda, İsrail ile Filistinliler, özellikle de Gazze yönetimi arasındaki diyaloğu Mısır lideri Abdülfettah Sisi sağlıyor. İki ulus arasındaki ateşkesi de o temin etti. Peki, kimdir Abdülfettah El-Sisi. Bizimkilere göre bir darbeci. Dünyanın tüm ülkelerine göre ise Msır'ın meşru devlet başkanı. Katar'ın da Sisi yönetimiyle iyi ilişkiler kurmasıyla, galiba bizden başka hiç kimse kalmadı El-Sisi'ye "Darbeci" diyen.
Bir taraftan "Dünya 5'ten büyüktür" diyerek, Fransa'nın da içinde bulunduğu BM Güvenlik Konseyi'nin 5 üyesini tenkit edeceksiniz, bir taraftan da bazı yurtiçi etkinliklerinizi iptal ettirecek derecede oluşan sağlık problemlerinizi (gribal enfeksiyon) filan unutup, Fransa Devleti'nin dil ucuyla yapmış olduğu davete icabet ederek, koşa koşa Paris'e gideceksiniz! Demek ki; neymiş? Dünya 5'ten büyük değilmiş! Eğer sizin dediğiniz gibi olsaydı, 12 kişi öldü diye apar topar Fransa'ya gitmezdiniz. Sahi benzer hangi olayda Fransız liderleri bize gelip taziyede bulundular? Bırakın terör saldırılarında ölenleri, Soma ve Ermenek maden facialarından sonra bile taziye için gelmedi Fransız liderleri. Ne onlar, ne de başkaları. Özetle; büyüklük laf ile değil, icraat ile ve güç ile olur. Şair "Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" diye boşuna mı yırtınıp durmuş vakti zamanında.
Dolayısıyla; ben şahsen F.Hollande'ın Sayın Davutoğlu'na karşı sergilemiş olduğu umursamaz tavrı pek yadırgadım ve pek üzüldüm. Çünkü hiç kimse bemim başbakanıma o türlü davranamaz. Yurtiçinde Başbakanı alabildiğine tenkit edebiliriz. Ancak yurtdışı mevzubahis olunca işler değişir. Ben başbakanımın örselenmesine kesinlikle sonuna kadar karşı çıkarım. Evmizin içinde dövüşürüz, sevişiriz, bu sadece bizi ilgilendirir. Ancak sokağa çıktık mı birbirimizi korumak ve kollamak zorundayız. Bu sebeple gerzek F.Hollande'ı, en üst seviyede kınıyorum ben. Hem kendi adıma, hem ailem adına ve hem de muhterem okuyucularım adına.
3 Milyon Trajlı Charlie Hebdo!
Okuyanlar mutlaka hatırlayacaklardır; "Hz. Peygamber yaşasaydı 'Charlie Hebdo' saldırganlarını cezalandırırdı!" başlıklı bir önceki yazımda şöyle demiştim: "Paris'te 'Charlie Hebdo' dergisine yapılan saldırının, İslam Peygamberi Hz. Muhammed hakkında yayınladığı hakaret içerikli karikatürler sebebiyle gerçekleştirildiği söyleniyor. Şöyle düşünüyorum da, bu saldırıyı gerçekleştiren ve sözüm ona Müslüman olduğu söylenen kişiler; Hz. Peygamber'den daha mı Müslüman'dırlar? Ya da Hz. Peygamber şimdi yaşıyor olsaydı, böyle bir saldırıya müsaade eder miydi? Birinci soruyu sormak bile abestir. Herhalde hiç bir din mensubu, o dinin peygamberinden daha dindar olamaz. Dahası hiç bir din mensubu, o dini, o dinin peygamberinden daha iyi anlayamaz. Bu, değil akla, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu sebeple, bu soruyu sorulmamış kabul edin lütfen. Çünkü asıl önemlisi ikinci soru ve bu soruya verilecek cevaptır. Öncelikle ifade edelim ki; Hz. Peygamber eğer yaşıyor olsaydı, kendisi hakkında çizilen hakaret içerikli karikatürlere güler geçerdi! Öyle yapmasa bile en azından 'Rabbim, onlara hidayet ver. Çünkü onlar cahildir, bilmiyorlar. Eğer bilselerdi böyle yapmazlardı...' derdi."
Gerçekten de öyle. Çünkü Hz. Peygamber, peygamber olmasının yanı sıra aynı zamanda bir siyasi liderdi. Devlet Başkanı idi. İlm-i siyaset yapıyordu. Eğer bazı olayların üstüne vaktinden önce gitse, ters tepeceğini ve kendisini başarısızlığa götüreceğini iyi biliyordu. Onun için de uygun zamanı kolladı hep. Bunun en güzel örneğini, Medine ve Hayber Yahudileri'ne karşı izlemiş olduğu siyasete görüyoruz. İlk başlarda Medine Yahudileri ile anlaşma yoluna gitti. Ünlü "Medine Sözleşmesi" Müslümanlarla Medine Yahudileri arasında imzalanan bir sözleşmedir. Ancak Hz. Peygember, vakti gelince hem Medine Yahudilerini, hem de Hayber ve civarındaki Yahudileri sürüp çıkarmıştır o bölgeden. Aynı siyaseti Kureşyli müşriklere karşı da tatbik etmiştir. Önce onlarla oturup "Hudeybiye Muahedesi" adıyla bir antlaşma yapmış, arkasından da (yeteri kadar güçlendiklerine kanaat getirince) gidip Mekke'yi fethetmiştir. Hz. Peygamber sadece kendisi karar vermedi yapacağı bu tür işlerde. Kur'an'ın emri gereğince ashabına da danıştı.
Bakınız, haberlere göre "Charlie Hepdo" saldırıdan önce 40.000 trajlı bir karikatür dergisiydi ve sadece Fransızca olarak yayınlanıyordu. Yani sadece Fransızlara ve Fransızca bilenlere hitap ediyordu. Ancak Chralie Hepdo'nun saldırıdan sonraki ilk sayısı tam 3.000.000 trajlı olarak çıkacakmış! Dile kolay tam üç milyon! Hem de Arapça ve Türkçe de dahil 16 ayrı dilde! Üstelik derginin kapağı da yine Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürler içeriyormuş. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesi ise bu derginin kapağını Türkiye'de yayınlayan internet sitelerine ereşim yasağı yönünde karar vermiş(*). Peki, bu çözüm müdür? Elbette değildir. Hadi benim gibi cahil cühelanın erişimini engellediniz diyelim (gerçi hiç de merak etmiyorum), peki internetin uzmanı olan kişilerin erişimlerini nasıl engelleyeceksiniz? İsteyen kişi, Türkiye'den değil, başka ülkelerin internet siteleri üzerinden yine ulaşır bu dergiye.
Şu halde yapılacak en akılcı ve makul şey, Müslümanların akıllarını başlarına toplaması ve şiddet dilini bir an önce terketmeleridir. Madem "İslam barış ve uzlaşı dinidir" gelin ozaman bu dili kullanalım. Hem yurt içinde, hem ulaslararası siyaset arenasında. Efendim, onlar Müslümanları öldürüyor ve sömürüyormuş! Olabilir. Madem böyle düşünüyorsun, o zaman kendini sömürtme ve öldürtme kardeşim. Bir ve beraber ol, aklını öldürmeyle bozma, yaşatmayla süsle. Gücünü ve enerjini devletinin güçlü olması için kullan. Sen güçlü olduğun zaman sana hiç kimse saldırmayacaktır, saldıramayacaktır, sömüremeyecektir. Ne demiş şair: "Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez"
Ömer Sağlam
_______________
(*) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27967304.asp
(*) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27967304.asp