Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Geziler Yılı 63"...
Lise son sınıfa geldiğimde beni en çok düşündüren şey bir sonraki yıl kendime nasıl bir yol çizeceğim olmuştu. O yıl ablam Robert Kolej (bugünkü Boğaziçi Üniversitesi) Kimya Mühendisliği Bölümü'nü kazanmış ve okul birincisi olması nedeniyle de yatılı burslu olarak üniversite eğitimine başlamıştı. Benim aklımda ise birbiriyle ilgisi olmayan birkaç meslek vardı. Tabii bunları düşünmemde büyüklerimin etkisi yadsınamazdı.
Babam hukuk fakültesine gitmemi çok istiyordu. Ona göre hukuk eğitimi her şeyden önce insanın kendi haklarını savunabilmesi için gerekliydi. Emekli olduktan sonra kendisi avukatlık yapmayı düşündüğünden sanırım beni yetiştirmek ve birlikte avukatlık yapmak fikri de ona cazip geliyordu.
Anneannem bir hanım için eczacılığın ideal meslek olduğunu, evlendiğimde hem işi hem evliliği bir arada yürütmemin çok kolay olacağını söylüyordu. İktisatçı olan Melih dayım Robert Kolej'in iş idaresi bölümünün geleceğinin çok parlak olduğunu, Hakim Emin Bey Amca ise dil bildiğim için gazetecilik mesleğini seçersem meslektaşlarım arasında öne çıkma şansımın büyük olduğunu söylüyorlardı. Anneciğim ise nasılsa ablamı kendi ideali olan kimya mühendisliğine gitmeye ikna ettiği için emelini gerçekleştirmiş olmanın huzuru içinde sessizliğini koruyordu.
Bütün bunların yanı sıra ben, ODTÜ mimarlık fakültesini düşünüyordum. Okulun teknik üniversite olması benim gibi bir edebiyat mezununun kulağına çok hoş geliyordu. Ayrıca mimarlık mesleğini, tasarıma, bir anlamda yaratıcılığa dayandığı için kendimi iyi ifade edebileceğim bir meslek olarak görüyordum.
O yıllarda ODTÜ ve Robert Kolej sınavları ayrı, diğer üniversitelerin sınavları ise tek bir sınav hâlinde merkezi olarak yapılıyordu. O nedenle üç sınav için de ayrı ayrı başvuru yapmam gerekiyordu.
İlk sınav Robert Kolej sınavıydı ve sınav İstanbul'da yapılıyordu. İstanbul'da anneannemlerde kalacak, sınava aynı okulda öğrenci olan ablamla birlikte gidecektim. Bu beni çok rahatlatıyordu. Nitekim sınav sabahı anneanneciğimin dualarıyla uğurlandık, ablam yolu ve okulu çok iyi bildiği için rahat bir şekilde kendimi sınav salonunda buldum. Bu rahatlık içinde yapabileceğim herşeyi yaptım. Sınavdan sonra ablamla birlikte hemen Beypazarı'na döndük.
Kalan iki sınava Ankara'da girecektim. Halamlar o zaman daha Ankara'ya taşınmamışlardı ve ben bu sınavlara nasıl gireceğim diye kara kara düşünüyordum. Ama babam halamın bu işi en iyi şekilde halledeceğinden çok emin olmalı ki Ankara'da nerede kalacağımı ya da sınava nasıl gideceğimi falan pek dert etmiyordu. Sadece halama telefon etmiş ve benim Ankara'da sınavlara gireceğimi, sınavlarımın tarih, saat ve yerlerini söylemiş, bu duruma çözüm bulmasını istemişti, o kadar.
Nitekim benim fedakâr, abisinin bir dediğini iki etmeyen canım halacığım ne yapmış etmiş, (ki o günlerde kendisinin çok önceden planlanmış bir programı varmış) her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş, hem kalacağımız yeri hem de sınavlara bizi götürecek refakatçimizi ayarlamıştı. Ablamla birlikte Ankara'ya giderek eniştemin ağabeyi İhsan Abi'lerin evinde kalacaktık. Sınavların yapılacağı sabah eniştemin dayısının torunu İbrahim Abi gelip bizi sınava götürecekti. Ve her şey planlandığı gibi oldu ve ben evimdekini aratmayacak kadar huzurlu bir ortam içinde sınavlara girdim.
Anı dizisi, gelecek yazı olan, "Dost Yürekler" ile devam edecek
Semiramis Kanbak