Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Eğitim Örgüsü"...
Edebiyat derslerimiz ayrı bir zenginlik kaynağıydı. Bir yandan Divan Edebiyatı'nı, Halk Edebiyatı'nı, "Garipçiler"i, "Yeniciler"i öğrenirken öte yandan Batı Edebiyatı'nın ustalarını ve eserlerini öğreniyorduk. Aynı gün bir derste Fuzuli'nin gazellerini ya da Haşim'in "O Belde"sini anlamaya çalışıyor, bir diğerinde Dante'nin "İlahi Komedya"sını, William Shakespeare'in "Hamlet"ini ya da Jean Paul Sartre'ın "Nausea"sını işliyorduk.
Fen derslerine gelince, eğitimimizin belki de en zayıf halkası buydu. Ancak bu derslerde de temel kurallar en iyi şekilde işleniyor, bazı dersler laboratuar çalışmalarıyla destekleniyor, ilgisi olan öğrencilere, bu dalda kendilerini geliştirebilmeleri için seçmeli ders olanağı sağlanıyordu.
Bir diğer önemli dersimiz de "home-economics" yani ev ekonomisi dersiydi. Bu derste yaşama dair basit ama gerekli pek çok konu işleniyordu. Giyimde renk uyumundan dekorasyona, sofra adabından aile bütçesi yapmaya, yemek pişirmekten pasta yapmaya, dikiş dikmekten kukla yapmaya kadar neler öğretilmiyordu ki..
ÜAKL' deki eğitim örgüsünü genelde tanımlayacak olursam, temel motiflerinin, ulus ve Atatürk sevgisiyle donanmış, çağdaş, sorumluluk sahibi, araştırmacı, yaratıcı, sorgulayıcı, paylaşımcı ve katılımcı bireyler yetiştirmek olduğunu söyleyebilirim.
Bir yabancı okulunda gerek din, gerekse milliyetçilik açısından çok farklı bir eğitimin olacağı düşünülebilir. Ancak 7 yıllık eğitimim boyunca her iki konuda da hafızamda kalan bir tek olumsuz davranış ya da söz bulamıyorum. Bilakis derslerde, türlü vesilelerle, bize yurt ve Atatürk sevgisi aşılanıyor, inançlarımıza sonsuz saygı gösteriliyordu. Millî bayramlarımızda törenlere çoşkuyla hazırlanıyor ve onları görkemli bir şekilde kutluyorduk.
Bize yurt ve ve Atatürk sevgisini, tarihimizi ve Atatürk'ü tanıtarak verdiler. Galiba işin püf noktası da buradaydı. Bizim tarihimizi bilen, bu vatanın hangi şartlarda, neler pahasına kurulduğunu öğrenen bir çocuğun bu vatanı sevmemesi, Atatürk'ün kişiliğini ve yaptıklarını bilen bir çocuğun da Atatürk'ü sevmemesi nasıl mümkün olabilirdi ki.. Bu vesileyle tarih hocalarım Güzin Teker ve Hikmet Omay'ı saygı ve şükranla anıyorum.
Ancak bu konuda en büyük pay sahibinin okulumuzdan 1928 yılında mezun olan ve mezuniyetinin ardından tam 37 yıl boyunca okulumuzun Türk Müdür Muavinliği'ni yapan Semiha Malatyalıoğlu olduğunu düşünüyorum.
Son sınıf yıllığımızda yayınlanan anılarında, kendisinin okulda öğrenci olduğu dönemde normal bir okul gününün Amerikalı bir hoca tarafından Study Hall’de İncil’den okunan bir cümleyle başladığını, İstiklal Savaşı'nın son zafer günlerinde resmî, okullar bayram yaparken kendisinin bu sevinci herkesle birlikte yaşayamamasının onun için ne büyük bir hüsran olduğunu, okuldan eve döndüğünde döktüğü gözyaşlarını anlatıyor Sayın Malatyalıoğlu.
Bu üzüntüleri yüreğinde duyan birisinin okul yönetiminde böylesine önemli bir göreve gelmesinin ve bu görevde 37 yıl süreyle kalmasının, okulumuz ve bizler için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyor ve kendisini buradan saygı ve minnetle anıyorum.
Anı dizisi, gelecek yazı olan, "Öğretmenlerim" ile devam edecek.
Semiramis Kanbak