Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
R.Tayyip
Erdoğan, dün (22.02.2014) Sivas şehir meydanında öyle laflar etti ki; ağzından
çıkan sözlerin adeta %90'ı suç unsuru taşıyordu. Eğer söylemiş olduğu sözleri,
başkaları kendisi hakkında söylemiş olsaydı, Tayyip Bey, kesin cumhuriyet
savcılarını göreve çağırır ve avukatlar ordusunu derhal harekete geçirirdi.
Başbakan,
en başta 17 Aralık'tan bu yana "Paralel Devlet", "Çete" ve
"Cunta" olarak adlandığı Fethullah Gülen cemaatini "HAİN"
olarak yaftaladı. Konuya ilişkin sözleri şöyle Tayyip Bey'in; "30
Mart’ta son manşeti siz atacaksınız. Sevgili yiğidolar bu milli irade hırsızlarına,
manşetle hükümet devirme heveslilerine, bu paralel yapıya, uluslararası odakların maşası haline gelen bu hain yapıya sizler ‘dur’
diyeceksiniz."(1).
Ayrıca aynı konuşmada Fethullah Gülen'i muhatap alarak
da şunları söylemiştir Tayyip Erdoğan: "Ey paralel yapı beddualar ediyorsunuz.
Varın siz beddua edin biz bedduaya lanet diyoruz duaya evet diyoruz. Yurtlarda
yavruları bedduaya kaldırıyorlar hale bakın bu ne zillettir. Bu nerelere
düşüştür?"(2).
Başbakanın cemaat hakkında
kullanmış olduğu "HAİN" tabiri, vaktiyle Bülent Arınç'ın kullanmış
olduğu "ALÇAK" tabirinden sonra galiba en ağır tabirdir. Hayır, ben
burada cemaat savunuculuğu yapmıyorum ve itiraf etmek gerekirse, benim bu
cemaatle yıldızım hiç barışmamıştır. Tıpkı Milli Görüşle barışmadığı gibi.
Ancak kanaatimce insanlar ve sosyal gruplar, böyle kolayca suçlanamamalıdır. Bu
tür ithamlar, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşamaz.
Oysa çok değil, daha
bundan birkaç sene önce kazanmış olduğu bir seçimin sonrasında Tayyip Bey,
Fethullah Gülen'i kasıtla "Eğer teşekkür edilmesi gerekiyorsa,
Okyanus ötesine de teşekkür ediyorum. Bitsin bu gurbet, yeter artık dön
ülkene..." çağrıları yapıyor, bu çağrıyı duyan Fethullah Gülen de
göz yaşlarına gark oluyor, salya-sümük soslu teşekkür mesajları yolluyordu
Tayyip Bey'e. Ki; aynı Fethullah Gülen,
12 Eylül 2010 referandumu arifesinde "Elimden gelse mezardaki ölülere de
EVET oyu kullandırırdım" diyerek cemaatin AKP'ye destek verme
adına referanduma canlarını dişlerine takarak asılmaları gerektiğini savunmuştur.
İşte bu sebepledir ki biz Tayyip Bey'e, sürekli "Beraber
yürüdük biz bu yollarda" şarkısı çalıp söylemek yerine biraz da şu
Yozgat türküsüne kulak vermesini salık veririz:
"Benim yarim yaylalarda otururAk elini soğuk suya batırır,
Demedim mi yarim ben sana,
Çok muhabbet tez ayrılık getirir"
Aksi takdirde işte böyle;
gün gelir Gülen Cemaati gibi en büyük destekçilerini (ve elbette yağcılarını,
şakşakçılarını, pohpohçularına ve goygoycularını) bile "HAİN" ilan etmek zorunda kalırsın
erenler...
Hz. Muhammed
ve Devlet Bahçeli
Cemaat hakkında
söyledikleri bir yana, Tayyip Bey'in çalıntı olduğu anlaşılan "Dombra"
şarkısı eşliğinde Sivas şehir meydanında yapmış olduğu konuşma sırasında MHP
lideri Devlet bahçeli hakkında söyledikleri, öyle kolay yenilir yutulur türden
bir şey değildir ve direk özel hayata ve şahsiyet haklarına saldırı
niteliğindedir! Başbakanın bu sözleri karşısında, Devlet Bahçeli'nin meydanlara
çıkıp; "Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkma projesini,
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı Sivas'ta başlatmış olması son
derece anlamlıdır...." dese sanırım pek haksız sayılmaz!
Çünkü R.Tayyip Erdoğan,
Devlet Bahçeli'nin bekar olmasına ve dolayısıyla çocuğu olmamasına atıfta
bulunarak şöyle demiştir Sivas şehir meydanında: "Aile nedir, çoluk çocuk
nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok. Çocuk nedir biz biliriz."(3).
Devlet Bahçeli, gerçekten
de en azından diğer siyasi liderlere kıyasla çok daha edepli ve nezaket ehli
bir siyasetçi. Onun yerinde kim olsa ortaya çıkar, başbakanın gemi ve vakıf
sahibi olan ve yolsuzluk soruşturmalarına muhatap olan çocuklarına atıfta
bulunarak "Haklarında hırsızlık dedikoduları bulunan çocuklar
yetiştirmektense çocuksuz kalmayı yeğlerim..." bile derdi. Ancak
Sayın Bahçeli, her şeye rağmen "Efendi" ve devlet umuru görmüş
birisi. Bu tür pespayeliklere itibar etmiyor ve siyasi rakiplerini onların
aileleri üzerinden, yani bir anlamda bel altı vuruşlarla vurmaya kalkışmıyor.
Bahçeli'yi Bahçeli yapan da galiba onun bu yönüdür...
Tayyip Erdoğan'ın, her
türlü insani kuralları bir tarafa atarak, Sayın Bahçeli'nin, evlenmeme ve çoluk
çocuğa karışmama şeklinde yapmış olduğu kişisel tercihine saygısızlık yapma
pahasına dile getirmiş olduğu "Aile nedir, çoluk çocuk nedir bilmez,
onun böyle bir derdi yok. Çocuk nedir biz biliriz." şeklindeki ima
yollu sataşmayı görünce aklıma bir an için Mekkeli müşriklerin İslam Peygamberi
Hz. Muhammed için yapmış oldukları iftira ve onunla alay etmeleri geldi. Rivayete göre; Hz. Peygamber'in Hz.
Hatice'den olma oğlu Kasım doğduktan kısa bir süre sonra vefat edince,
müşrikler onunla "Ebter" yani "Soyu kesik-zürriyeti tükenmiş"
anlamında alay etmişlerdir. Yine rivayete göre; oğlu Kasım'ın vefatı üzerine
zaten çok üzülen Hz. Peygamber, kendisiyle bu türlü alay edilmesi üzerine
büsbütün üzüntülere gark olmuş ve Cenabı Allah, kendisini teselli etmek için
Kur'an'ın 108. ve en kısa suresi olan "KEVSER" suresini indirmiştir.
Bazı kaynaklarda Hz.
Peygamber'e "Ebter", yani "soyu kesik-zürriyeti son
bulmuş" anlamında alay eden kişilerin, As b. Vail, Ebu Cehil, Kab
b. Eşref ve Kureyşten bir cemaat oldukları şeklinde bilgiler bulunmaktadır(4).
Diyanet İşleri Başkanlığı
yayını olan "Kur'an Yolu" isimli tefsirde "Kevser Suresi"nin tefsiri yapılırken konu hakkında şu
bilgiler verilmektedir:
"Araplar erkek
çocukları olmayan kimseyi 'sonu yok, soyu kesik' gibi sıfatlarla niteler ve bu
tür lakaplarla anarlardı. Tefsirlerde anlatıldığına göre; Hz. Peygamber'in erkek çocukları ölünce
müşrikler onu 'ebter' lakabıyla
anmaya başlamışlar ve 'Bırakın onu; o,
soyu gelmeyecek, soyu kesik bir adamdır!' diyerek hakaret etmişlerdir. İşte
3. ayet, onların bu davranışlarını kınamakta, her ne kadar erkek çocukları
bulunsa da asıl soyu kesileceklerin kendileri olduğunu haber vermektedir. Çünkü
onlar kıyamete kadar lânetle anılırken Hz. Peygamber rahmetle anılmakta, ismi
dünyanın her tarafında günde beş vakit ezanda Allah'ın adıyla birlikte
okunmaktadır. Mekke putperestleri, olayların sadece dış yüzüne baktıkları için
Hz. Peygamber'i arkasız ve güçsüz, kendilerini kalabalık ve güçlü görür ve buna dayanarak Resul-i
Ekrem'in davasının sonuçsuz kalacağından emin olduklarını söylerlerdi. Ama
-Râzî'nin ifadesiyle- 'Allah durumu onların aleyhine çevirdi; asıl güçlü
olanın, Allah'ın destekledikleri ve güçsüz olanların da Allah'ın zillete
uğrattıkları olduğunu bildirdi..."(5).
Netice olarak denilebilir ki; Başbakan, Sivas'ta
yapmış olduğu konuşmada Bahçeli hakkında sarf etmiş olduğu sözlerle bir anlamda
Mekkeli müşriklerin pozisyonuna düşmüş bulunmaktadır. En azından bu konuda,
önce tövbe etmeli, sonra da Bahçeli'den özür dileyip helallik istemelidir.
Yoksa Sayın Bahçeli, onun sandığı kadar arkasız ve güçsüz de değildir. O, en
azından milyonlarca Ülkücünün ve Türk Milliyetçisi'nin lideridir. O insanlar
ki; hiç bir zaman tek başlarına iktidar nimetinden istifade etmedikleri ve
birçok badireden geçtikleri halde giderek güçlenerek bu günlere kadar
gelmişlerdir. Demek ki; Ülkücüleri ve Türk Milliyetçilerini bir arada tutan
tutkal, iktidar nimeti değil, davaya inanmışlıktır. Oysa Tayyip Erdoğan'ın
arkasında bulunan güç, iktidar nimetinin etrafında bir araya gelmiş toplama bir
güçtür ve iktidardan düştüklerinde muhtemelen arkasından dağılıp gideceklerdir.
Sayın Bahçeli, sadece MHP lideri olarak değil, insan
olarak da anılmaya devam edecektir bu ülkede. Çünkü o, "Ecevit ve Bahçeli'nin mal
varlıkları hiç tartışılmadı bu ülkede" başlıklı yazımızda da
bahsedildiği üzere; siyasete atıldıktan
sonra mal varlığında azalmalar olan, devlet adına yapmış olduğu faaliyetlerde
yaptığı harcamaları bile kendi kesesinden karşılayan, üstelik kendi öz
varlıklarından, yani helal kazançlarından devletine bağışta bulunan bir zattır.
Bu hamiyetperverliği, Türk milleti tarafından elbette unutulmayacaktır Sayın
Bahçeli'nin. Tıpkı Merhum Mustafa Kemal Atatürk, tıpkı Merhum Adnan Menderes ve
Tıpkı Merhum Bülent Ecevit gibi(6).
Bize kalırsa; camdan
kulelerde oturanlar başkasını camına taş atmamalıdırlar. Zira Tayyip
Erdoğan'ın, vaktiyle "Ben
bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, duymadım. Hırsızlık
babadan evlada geçer. Evlattan babaya değil”(7) şeklinde
sözler sarf ettiği de bilinmektedir ve bu söz, en azından Bahçeli için geçerli
değildir...
Ömer Sağlam
________________
2-Aynı haber,
3-Aynı haber,
4- Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur'an Dili, c,9, s, 209,
Çelik-Şura Yayınları, İstanbul,1993,
5- Kur'an Yolu-Türkçe Meal ve Tefsir,c, 5, s,701, DİB Yayını,
Ankara-2008,
6-http://www.halkhaber.org/2013/12/22/video-tayyip-hirsizlik-babadan-evlada-gecer-evlattan-babaya-degil/
&
http://video.sozcu.com.tr/2013/video/haber/sosyal-medyayi-sarsan-erdogan-vidyosu.html
7- Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi
için bkz. "Ecevit ve Bahçeli'nin mal varlıkları hiç tartışılmadı bu
ülkede" başlıklı makalemiz,
http://www.turkishnews.com/content/2014/02/17/ecevit-ve-bahcelinin-mal-varliklari-hic-tartisilmadi-bu-ulkede/. Merhum Başbakanlardan Adnan Menderes'in,
Aydın'da Çakırbeyli çiftliğinde bulunan atlarından bir kısmını satarak Ankara
Kocatepe Camii'nin yapımı için bağışladığı bilinmektedir. bkz. bkz. İbrahim Refik, Geçmişten Geleceğe Işıklar, s.
155-6, Albatros Yayınları, İstanbul, 2000. Ayrıca bk. Ömer Sağlam, “Kocatepe
Camii’nin Temelinde Kişneyen Atlar ve Ulusal Yalakalığımız!” başlıklı
makalesi, http://www.haberakademi.net,15.05.2007