AYŞE SUCU NEDEN TATİLE ÇIKTI

"Ayşe tatile çıksın" cümlesi malum; 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başlangıç parolası. Bizim bu yazıda bahsedeceğimiz konu bambaşka bir Ayşe ile alakalı olduğu için, parolayı, pardon başlığı biraz değiştirerek oluşturduk. Üstelik cümleyi emir kipinde değil soru kipinde kurduk.

Belki biliyorsunuz, birkaç gündür Türkiye’de gündem teşkil eden bir olay var. Daha doğrusu önemli bir olaymış gibi medyada haber konusu yapılan sıradan bir işlem var. Olayın ve işlemin, dolayısıyla haberin konusu Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu’nun görevinden alınmasıdır. Oysa bu işlem o kadar sıradan

ve rutin bir işlemdir ki; haber değeri bile yoktur. Ancak gelin görün ki; pireyi deve yapmakta mahir olan medya, günlerdir bu olayı irdeliyor. Yazılı medyada olayı haberleştiren ve peş peşe haberler yapan muhabirle telefonda görüştüm ve hatta kendisine e-posta kanalıyla açıklayıcı bazı bilgiler bile gönderdim. Ancak muhabir efendi, bize ve vermiş olduğumuz bilgilere hiç itibar etmedi. Düşündüm; acaba neden böyle diye. Hemen şıp diye cevabını buluverdim. Ben söylediği söz ilgi çekecek derecede şöhret sahibi değilim. Parayla haber yazdıracak derecede zengin de değilim. Üstüne üstlük ben bir kadın da değilim! Onun için muhabir efendi bize ve sözlerimize hiç iltifat etmedi. Böyle olunca ben de böyle bir yazıyı yazma gereği duydum.

Diyeceksiniz ki; bu konu seni neden bu kadar ilgilendiriyor? İlgilendiriyor, çünkü habere konu olan kurum benim yirmi seneyi aşkın süre ile emek verdiğim ve ekmeğini yediğim bir kurumdur. Onun için de örnekte görüldüğü gibi sıradan olaylarla gündeme gelmesini ve zarar görmesini istemiyorum. Üstelik bu kurumda, özellikle son birkaç yıldır adi bir oyun sergilenmektedir. Her kurum ve kuruluşta olduğu gibi Diyanet’te de hemen her devirde çeşitli oyunlar elbette oynanmıştır. Ancak son birkaç yıldır oynanan oyunlar çok daha çirkin, çok daha acımasızdır. Bu oyunları ifade etmekte, adi, bayağı ve sıradan sıfatları kesinlikle yetersiz kalır. Diyanet’te son yıllarda oynanan ayak oyunlarını en güzel ifade eden sıfat ancak Kur’an’da bulunmaktadır. O da esfele safiliyn sıfatıdır. (1)

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; maksadım Ayşe Sucu’yu savunmak ve kendisini korumaya çalışmak değildir. Esasen kendisiyle, onu savunacak ve korumaya çalışacak derecede iş ilişkim de olmamıştır. Üstelik benim Ayşe Sucu’yu savunacak ve koruyacak herhangi gücüm de yoktur. Çünkü Ayşe Hanım, bizim gibi sıradan insanların gücüne ihtiyaç duymayacak biçimde güçlü bir kadındır. Eğer öyle olmasaydı, görevden alınması, yazılı ve görsel medyada hiç bu kadar gündem teşkil eder miydi? Görevden alındığını duyunca, eski bir mesai arkadaşı olarak geçmiş olsun dileğinde bulunmak ve bir yazar olarak olayın Ayşe Sucu tarafından yapılan yorumunu öğrenmek için geçtiğimiz cumartesi günü kendisini aradım. Sekreteri olan bayan Şimdi buralardaydı. Ancak şu anda makamında yok. dedi.  Telefon numaralarımı bırakarak görüşme isteğimi ilettim. Ancak, bugünkü tarih ve saat itibarıyla henüz bana dönüş yapmadılar. Demek ki; Ayşe Sucu, bizim gibi adamların söyleyeceklerinin veya yazacaklarının kendisine hiçbir faydasının olmayacağını düşünüyor olacak ki; bizim gibi adamları arama gereği bile duymuyor. Yani o, bir şekilde fayda ve menfaat elde edeceği yazar, çizer ve gazeteci takımıyla ilgileniyor bu günlerde. Elbette her zaman ve sürekli yaptığı gibi…

İşte bu sebeplerle yazacaklarım, lütfen Ayşe Sucu’ya arka çıkmak, onu görevden alanları kötülemek veya Diyanet’i karalamak şeklinde yorumlanmasın. Ben sadece gerçekleri ve özellikle son birkaç yıldır Diyanet’te oynanan kirli oyunların son halkası ile ilgili bildiklerimi ve kanaatlerimi yazacağım.

Peşinen şunu söyleyeyim ki; Ayşe Sucu’nun görevden alınması, bugün Diyanet çalışanlarının genelinde bir memnuniyet havası yaratmıştır. Bunu şuradan çıkartıyorum; Diyanet çalışanı olup kendileriyle görüştüğüm toplam beş kişinin beşi de bu konudaki memnuniyetlerini ve Ayşe Sucu’nun bugüne kadar sergilemiş oldukları tavırdan duydukları hoşnutsuzlukları belirtmişlerdir. Hatta içlerinde daha da ileri gidip, bugün (Pazartesi) itibarıyla kutlama yapacağını söyleyenler bile olmuştur.

Aslına bakarsanız, Diyanet Vakfı’nda çalıştığım süre boyunca Ayşe Hanım'ın sergilemiş olduğu bazı tavırlar, pek çok kişiyi olduğu kadar beni de rahatsız etmiştir. Ancak bu konudaki problem, kendileriyle görüştüğüm kişilerin bildiklerinin aksine Ayşe Sucu’nun hareketlerinden ve çalışma tarzından değil, Diyaneti yönetenlerin tavrından kaynaklanmıştır. Zira Ayşe Sucu, vakıf yönetimleri tarafından oldukça şımartılmış ve bugüne kadar istediği her şey anında yerine getirilmiş bir kişidir. Bu anlamda Ayşe Sucu (lütfen herkes tabirimi mazur görsün ve hiç kimse hakaret olarak yorumlamasın); Diyanet yöneticilerinin kendi elleriyle yaratmış oldukları suni bir heyula veya bir Frankeştayndır! Diyanet yöneticileri, önce kendi elleriyle böyle bir heyula yaratmışlar, bu heyulayı 14 sene boyunca sürekli büyütüp geliştirmişler, sonra da yine kendi elleriyle ortadan kaldırmışlardır!   

Nasıl mı?
Anlatayım: Ayşe Hanım, müdürlükten önce aynı işi fahri olarak yapmaya başladıktan itibaren emrine özel makam aracı ve makam şoförü tahsis edilmiştir. Bu durum, daha çok istediği her anda emrine özel otomobil ve şoför tahsis edilmesi şeklinde olmuştur (Son zamanlarda bu aracın sürekli kapısında hazır beklediğini ve Diyanet Vakfı’nda Ayşe Sucu dışında aynı unvana sahip başka hiç kimseye Mamak aracı tahsis edilmediğini belirtmemiz gerekir). 1996 yılından itibaren Ayşe Sucu’nun yönetimindeki TDV Kadın Kolları, mahiyeti birbirinden farklı birçok faaliyete imza atmıştır. Panel, konferans, sergi, kurs, kermes, aşure ve iftar gibi birçok faaliyet düzenlemiştir. İşte Ayşe Sucu yönetimindeki kadınlar kolu tarafından gerçekleştirilen bu tür faaliyetler, vakıf yöneticisi olan zevata boy gösterme, gerdan kırma ve elbette karizma yapıp kendilerini tanıtma imkânı sunmuştur.  Bu durum, Ayşe Sucu’nun yürüttüğü çalışmalar, adeta bir seferberlik halinde hemen her devirde ve her şart altında kayıtsız şartsız desteklenmesine yol açmıştır. Vakfın diğer faaliyet alanlarıyla ilgili giderlerde kısıntı ve kesintiye gidilip tasarruf yapılırken kadınlara yönelik faaliyetlerde hiçbir kısıntıya gidilmemiş, aksine bu çalışmalar artarak desteklenmiştir. Çünkü bu faaliyetler, vakıf yöneticilerinin gövde gösterisi yaparak kendilerine sosyal prim (prestij) ve sosyal cila (gösteriş) sağlayan faaliyetler olarak görülmüştür.

Bu sebepledir ki; yanılmıyorsam, daha birkaç sene önce Ankara’nın Kızılay semtinde yaklaşık 3.5 milyon TL ödenmek kaydıyla Kadın Faaliyetleri için çok katlı ve müstakil bir bina satın alınarak Ayşe Sucu’nun emrindeki Kadın Faaliyetleri Müdürlüğü’ne tahsis edilmiştir. Ayşe Sucu, kendisine sağlanan bu imkânlar sayesindedir ki; Diyanet’te, karşı konulamaz bir güce sahip olduğuna inandırılmıştır. Bugün medya organları da vasıta edilerek koparılan cayırtı ve fırtınanın sebebi işte budur. Oysa gerçekte Ayşe Sucu’nun görevden alınması ve yönetim kurulunun toplu istifasıyla Diyanet’te ne deprem olmuştur, ne de Diyanet herhangi bir sarsıntı geçirmiştir. Bu sebeple medyada koparılan cayırtı boşunadır.

Bütün bunlara karşılık bana göre Sayın Ayşe Sucu, görevde kaldığı süre boyunca kesinlikle işinin erbabı ve başarılı bir yönetici profili çizmiştir. Kendisine verilen görevi başarabilmek için ister istemez birbirinden farklı pek çok çevreyle ve kişiyle ilişki kurmuştur. Devletin en üst makamlarıyla bile yakın diyaloglar kurma başarısı göstererek oralarda Diyanet’i başarı ile temsil etmiştir. İşte onun bu durumu, kendisini sıradan bir Kur’an Kursu Öğretmeni veya Eğitim Uzmanı olarak görenlerce kıskanılmasına ve hakkında çeşitli dedikodular üretilmesine sebep olmuştur. Hakkında yapılan en önemli dedikodulardan birisi de adı geçenin, kendisine sunulan imkânlardan istifade ile ve kendisine verilen unvanı ve Diyanet adını kullanarak kendi bireysel tanıtımını yaptığı ve çevresinde sosyal prestij ve popülarite sağlamaya çalıştığıdır. Bu çerçevede adı geçenin, geçmişte, yanılmıyorsam 2007 genel seçimlerinde, bazı siyasi partilere giderek milletvekili adayı olma isteğinde bulunduğu ve yüz bulamadığı şeklinde yapılan dedikodu pek meşhurdur ve herkesçe bilinmektedir! Oysa aynı şeyleri ülkemizde hangi yönetici yapmıyor ki? 
Bana göre; Ayşe Sucu’nun bugün maruz bırakıldığı muamele biraz da bu dedikoduların sonucudur. Hatta ben, şu anda, görevden alınması üzerine yazılı ve görsel medyada kendisiyle ilgili çıkan haberlerin de "2011 Haziran"ında yapılacak genel seçimler için bir yatırım veya pazarlama yöntemi olduğuna inananların bulunduğunu görür gibiyim. Muhtemelen sizler de görüyorsunuzdur.

Ancak bu konuda enteresan olan şey, Ayşe Sucu’nun açıklamaları değil, kendisini görevden alanların yapmış oldukları açıklamadır. 26 Aralık 2010 tarihli Milliyet’te bulunan Şaşkın ve kırgınım başlıklı habere göre Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Süleyman Necati Akçeşme, Ayşe Sucu’nun görevden alınmasıyla ilgili olarak yapmış olduğu yazılı açıklamada şöyle demiş:
(Ayşe Sucu’nun) görevden alınması Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti’nin ortak kararıdır. Mütevelli Heyetimizce benimsenen yeniden yapılanma çerçevesinde hizmetlerin yeni bir heyecan ve anlayışla daha kapsamlı ve yararlı yürütülmesi için Kadın Faaliyetleri Merkezi Müdürümüze şimdiye kadar yapmış olduğu hizmetlerden dolayı teşekkür edilmesi kararı alınmıştır. Kararın, Sucu’nun kişisel görüş ve düşüncesi veya yaşam tarzı ile hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Objektif kriterlere göre hizmet veren bütün kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi Türkiye Diyanet vakfında da personel kılık kıyafetlerine göre değil hizmetindeki başarısına ve kuşatıcılığına göre değerlendirilmektedir. (2) 

Diyanet Vakfı Genel Müdürü S.Necati Akçeşme, bu açıklamasıyla aslında tam da Ayşe Sucu’yu tarif etmiş bulunmaktadır. Çünkü Ayşe Sucu, tam da onu görevden alan iradenin yukarıda tarif ettiği yönetici tipidir. Çünkü toplumun hemen bütün kesimleriyle ilişkisi vardır. Senelerdir düzenlemiş olduğu panel ve konferanslara yerli ve yabancı olmak üzere hemen her kesimden insanları konuşmacı olarak çağırmış ve konuşturmuştur. Hemen her inanç grubundan insana hitap etmiştir. Örneğin Diyanet, Alevi toplum kesimleriyle büyük ölçüde onun sayesinde kucaklaşma imkânı bulmuştur.

Çünkü Ayşe Sucu, Alevi kanaat önderlerini ve aydınlarını düzenlemiş olduğu bilimsel ve kültürel etkinliklere çağırdığı gibi, hemen her sene geniş katılımlı "aşure günleri" tertip etmiş, Alevi inancına sahip kadınlarımızı açmış olduğu kurs ve düzenlemiş olduğu seminerlere özellikle çağırmıştır. Düzenlemiş olduğu konferanslara sağcı olsun, solcu olsun, gayrimüslim olsun ve hatta ateist olsun birçok kişiyi çağırmış ve getirebilme başarısı göstermiştir. Onun çağırmış olduğu bilim adamları ve bürokratlar geçmişte ve bugün toplumun ve devletin hemen her kesiminde çok etkin görevlerde bulunan insanlardır. Topkapı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı’dan tutun da CHP'de PM üyesi olan Prof. Dr. Binnaz Toprak’a, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Esmer’e, Prof. Dr. Çetin Özek’e, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e ve Yekta Güngör Özden’e varıncaya kadar dünya görüşleri ve inançları az çok birbirinden farklı yüzlerce akademisyene ve üst seviye bürokrata ulaşmıştır.

İddia ediyorum ki Diyanet; kadın, sanat ve sanatçı kavramlarıyla büyük ölçüde Ayşe Sucu’nun müdürlüğünü yaptığı TDV Kadın Faaliyetleri Müdürlüğü’nün çalışmaları sayesinde tanışmıştır. Diyanet; oldukça şaşı baktığı kadına, sanata ve sanatçıya onun çalışmaları sayesinde düzgün bakmaya başlamıştır. Kadın kollarının çalışmaları sayesindedir ki kadın, anlı şanlı din adamlarımızın gözünde sadece bir cinsel obje olmaktan çıkmış ve erkeklerle eşit bireyler hâlinde görülmeye başlamıştır. Diyanet, Kur’an Yolu isimli tefsirin ilk baskısında "Muta Nikâhına ve çok evliliğe müsaade ediliyor tarzda yorumlarda bulunarak kadını aşağılar tarzda yayınlar yaparken, daha sonraki baskılarda bu tür yorumları söz konusu eserden çıkarma gereği duymuştur. (3)

Bu konuda, toplumdan gelen baskılarla özellikle Ayşe Sucu’nun yönetimindeki TDV Kadın Kolları’na üye kadınlardan gelmiş olması muhtemel sitemleri asla göz ardı edemeyiz. Demek oluyor ki; TDV Kadın Faaliyetleri Müdürlüğü gibi ülkemizdeki kadın kuruluşlarının yürüttüğü çalışmalar ve kadınlarımızın bugün elde ettikleri statü, Diyanet’i yöneten veya Diyanet adına fetva veren zevatta farklı dinî görüş oluşturacak ya da mevcut dinî düşüncelerini yeniden gözden geçirme zorunda bırakacak boyutta bir etki yaratmış bulunmaktadır.

Özetle şu bir gerçektir ki Diyanet yöneticileri, kadınlarla nasıl konuşulacağını ve onlara karşı nasıl davranılması gerektiğini Ayşe Sucu’nun çalışmaları sayesinde öğrenmişlerdir. Çünkü bu insanlar, hayatlarının hiçbir döneminde kendi evlerindeki hanımlar dışında bu kadar kalabalık ve bu kadar farklı kadını bir arada görmemişlerdir. İlk başlarda bu kadınlar karşısında Diyanet yöneticilerinin şaşırıp kaldıklarını ve yabancı kadınlara karşı davranış belirleme konusunda zorlandıklarını kesinlikle biliyorum. İşte Ayşe Sucu, en azından Diyanet yöneticilerindeki bu problemi ortadan kaldırmıştır. Diyanet yöneticisi hoca efendilerin bir kısmı, bugün yabancı (yani namahrem) kadınlarla aynı ortamda bulunma ve onlarla tokalaşma cesareti gösterebiliyorlarsa, bu konuda Ayşe Sucu’nun hakkını kesinlikle teslim etmek zorundayız. Bu insanlar, yabancı kadınlarla toplantılar yapmayı ve onların görüşlerine itibar etmeyi, daha doğrusu kadınların da düşünebildiklerini ve onların da bir görüşlerinin olduğunu Ayşe Hanım sayesinde öğrenmişlerdir.

Vakıf Genel Müdürü diyor ki; "Mütevelli heyetimizce benimsenen yeniden yapılanma çerçevesinde hizmetlerin yeni bir heyecan ve anlayışla daha kapsamlı ve yararlı yürütülmesi için Kadın Faaliyetleri Merkezi müdürümüze şimdiye kadar yapmış olduğu hizmetlerden dolayı teşekkür edilmesi kararı alınmıştır…"

Bu görüşe katılmak kesinlikle mümkün değildir. Çünkü yaş ortalaması 70’in üzerinde olan ve bazı üyeleri vakfın kurulduğu 1975 yılından beri yönetimde olan bir mütevelli heyeti tarafından yönetilen bir kurum, nasıl yeni bir heyecan ve anlayışla yönetilebilir? En etkin üye durumunda olan ve 1975 yılından beri Diyanet’in yakasını bir türlü bırakmayan (ve ölünceye kadar da bırakmayacak görüntüsü sergileyen) Dr. Tayyar Altıkulaç’ın AKP’nin kurucu üyesi olduğu ve bu sıfatla iktidar partisinin daha geçenlerde Kızılcahamam’da yapılan toplantılarına katıldığı biliniyor. Böyle bir adamın ve aynı doğrultuda düşünen diğer adamların üyesi bulunduğu bir mütevelli heyeti tarafından yönetilen bir kurum, nasıl kapsayıcı ve kapsamlı bir yönetim sergileyebilir? 

Vakıf Genel Müdürü diyor ki; "...Kararın, Sucu’nun kişisel görüş ve düşüncesi veya yaşam tarzı ile hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Objektif kriterlere göre hizmet veren bütün kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi Türkiye Diyanet Vakfı'nda da personel kılık kıyafetlerine göre değil, hizmetindeki başarısına ve kuşatıcılığına göre değerlendirilmektedir”.

Peki, Ayşe Sucu’nun 2008 yılında "Aksaray Müftülüğü"nce düzenlenen bir toplantıda baş örtüsü hakkında yapmış olduğu en masumane açıklamaları bile hemen akabinde yalanlayan ve Bu görüşler, Diyanet’in konuya ilişkin görüşünü yansıtmamaktadır. anlamında açıklamalar yapma gereği duyan bir kurumun, objektif kriterlere göre hizmet verdiği ve tarafsız olduğu iddia edilebilir mi?

2009 yılıyla birlikte özellikle Diyanet Vakfı’ndaki bütün milliyetçi, ülkücü ve elbette Atatürkçü insanları temizleyerek; vakfı büsbütün bazı tarikat, cemaat ve siyasi görüş temsilcilerine emanet eden bir zihniyetin, objektif kriterlere göre hareket ettiği nasıl söylenebilir?

Örneğin bir zamanlar yöneticisi bulunduğum, Isparta Kız Öğrenci Yurdu’nda yaklaşık on yıldır uzman memur olarak çalışan bayanlar sırada beklerken, memurlukta henüz bir yılını bile doldurmayan bir bayanı yurt müdür yardımcısı yapan bir zihniyetin, objektif ve adil olduğu söylenebilir mi? Henüz emeklilik hakkını doldurmayan insanları işten çıkartarak sosyal güvenceden yoksun hâle getiren, bunların yerine de emekli devlet memurlarını dolduran bir kurumun; tarafsız, adil ve objektif olduğu nasıl iddia edilebilir? Hele de bu sözleri söyleyenin, sıradan ve emekli bir vaiz olduğu dikkate alınırsa!

1996 yılında Millî Eğitimde Alternatif Perspektif ismiyle âdeta Türkiye’nin laik, demokratik ve Atatürkçü eğitim sistemine başkaldırı manifestosu niteliğinde bir rapor hazırlatan zihniyet tarafından yönetilen bir kurumda hangi objektiviteden bahsedebiliriz? Sahi, bu raporu hazırlayanların kimler olduğunu ve şu anda hangi önemli görevlerde olduğunu bilebiliyor muyuz?
Ben mi?..
Ben elbette biliyorum: Prof. Dr. Mustafa İsen, Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Doç. Dr. İrfan Erdoğan, Zuhal Cafoğlu, Öner Kabasakal.
Peki, bu isimler şimdilerde ne yapıyorlar? 
Varın onu da sizler araştırın…





Ömer Sağlam
______________________
1-Tîn Sûresi, ayet, 5.
2- bkz. 26.12.2010 tarihli Milliyet, s, 19.
3-bkz. Ayrıntılı bilgi için Ömer Sağlam, “Diyanet Üniversitesi’ne Mutacı Rektör” başlıklı makalesi,
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.