GÜNAY TULUN *Hayda! Al Başına Belayı: Yine mi Çernobil





Hayda, bir bu eksikti.
Dünya COVID-19 denen viral bir belayla uğraşırken bu kez de Çernobil hortladı.
O Çernobil ki, her şeyi unutmakla ünlü ülke insanlarımızın üzerinde çok kötü sonuçlara yol açmıştı. Tabii ki bu kötü etkiler yalnızca Türkiye'mizde sorun yaratmadı. Dünya gezegeninin birçok ülkesi bu korkunç olaydan nasiplendi ama ne biz ne de onlar ders almayı başardık. Korona salgınına verilen tepkiler, bu sözümün doğruluğunu ispatlıyor.

ÇERNOBİL'DE YİNE OLAY VAR
Evet, Çernobil'de yine olay var. Yazıya başladığım ana dek anlı şanlı YYKY basınımızda da sayısı tek elin parmaklarıyla gösterilecek kadar azalan gerçek basınımızda da üyesi olduğum Euronews'ta da yeterli bir bilgiye ulaşamadım. Bu da beni olaya her zamankini aşan aşırı bir dikkatle yaklaşmak zorunda bıraktı. İnsanımızın sağlığı adına, Ukrayna üzerinden ulaştığım bilgilere de yer vereceğim. Buyurun!

ÇERNOBİL'DE NELER OLMAKTA 
Geçtiğimiz cumartesi Ukrayna'nın ölü kenti Prypyat'a bağlı Vladimirovka Kotovskogo köyü civarındaki 200.000 m2'lik ormanda yangın çıkar. Hemen ertesi gün de bu kez Ragovka köyü yakınlarında yaklaşık 50.000 m2'lik orman yanmaya başlar. Yangınların "Dışlama Bölgesi" olan bu yasak bölgede olması ve art arda gelmesi tabii ki şüphe çeker. Güvenlik güçleri olayları araştırır,
sonunda Vladimirovka Kotovskogo yangınıyla ilgili bir şüpheliye ulaşılır. 

Buraya kadar her şey ruhsal anomali içindekiler için normal ama daha önce Çernobil'i dakika dakika yaşayan bizler için dehşet verici... Umalım ki, soruşturma sonucu her şey aydınlanır, sabotajcıların hedefinde benzer yerlerin olup olmadığı ortaya çıkarılır ve gerekli tüm tedbirler alınır. 

İlk yangın anında, alandaki radyoaktif materyalin birbirini etkilemesinden doğan bir olay olduğu sanılır. İkinci yangınsa bu fikri çöpe attırır. Yetkililerce yapılan ilk açıklamada, radyasyon düzeyinin normal sınırlar içinde olduğu, doğal arka plan değerlerini aşmadığı ifade edilir. Bu haber iç rahatlatıcıdır. Pazartesi gecesi geç saatlerde, olayın seyri değişmeye başlar. Radyasyon düzeyi tırmanır. Sabaha karşı yapılan ölçümler bir hayli korkutucudur. Salınan radyasyon, yangının merkez noktasında olması gerekenden çok fazladır. İbre normalin 16 katını göstermektedir. 

Şu saniyede durum ne, yangın söndürüldü mü, atmosfere sızan radyoaktif materyalin miktarı ne? Tüm bu bilgiler bilinmiyor. Çevredeki ülkeler, bunu öğrenmek için yeni açıklamalar bekliyor. 

Çernobil ve çevresindeki yer altı ve yer üstü sularından etkilenecek ülkelerden biri de ülkemiz Türkiye!.. Bir de buna geçen seferki gibi hava akımları karışırsa "Yandı bizim keten helva!".

ÇERNOBİL NEDEN BU DENLİ ÜNLÜ
Bundan tam 34 yıl önce 26 Nisan 1986 cumartesi günü Çernobil'deki nükleer santralda tüm dünyayı etkileyen büyük bir kaza oldu. Bu kaza, "Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği"ne göre 7'diydi ve bu sayı o güne dek hiç yaşanmamıştı. Yıllar sonra yalnızca bir kez, 11 Mart 2011 günü Japonya  Fukişima'da aynı ölçekte bir kaza oldu. Fukişima kazası deprem ve tsunami gibi birbirine bağlı iki doğal afet sırasında gerçekleşti. Patlamada, 1. nükleer santralin 1 nolu reaktörünün kontrol odasındaki radyasyon miktarı normalin 1000 kat üstüne çıktı. Uranyumla dolu metal tankerler eriyince reaktör çevresine radyoaktif iyot ve sezyum sızdı. Tüm bunlara rağmen Fukuşima'nın sonuçları 1986'daki kadar sarsıcı olmadı. 

ÇERNOBİL'DE NELER YAŞANDI
Her şey o gece saat 01.23'te yapılan elektriğin kesilmesi deneyinde yaşandı. Test sırasında 4 nolu reaktörde ani bir güç dalgalanması fark edilince acil durum düğmesine basılarak işlem sonlandırılmaya çalışıldı. Kapatılmanın gerçekleşip dalgalanmanın önlenmesi beklenirken, tam tersi bir etkiyle olay büyüdü, güç çıkışı en üst noktaya yükseldi ve bir dizi tepkime sonucu çekirdek eriyerek yangın ve patlamaya neden oldu. Radyoaktif bulut süratle atmosfere yükseldi ve radyoaktif materyal önce Çernobil'le çevresine yağdı. Çok iyi hatırlıyorum bulut, sanki pazar gezisine çıkmış "Kararsız Kasım" gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin batısına doğru kaydı. Bir oraya bir buraya salınıp dururken Norveç'i gözüne kestirdi, herkes "Türkiye'ye gelmez" derken aniden yön değiştirerek, Trakya dâhil olmak üzere ülkemizin Karadeniz'le ilintisi olan tüm bölgelerine yayıldı.

Karadeniz derken aklınıza hemen Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize gelmesin. Türkiye'nin Karadeniz sahilleri Bulgaristan sınırında başlar, Gürcistan sınırında son bulur ve Karadeniz'le kıyısı olan tam 16 ilimiz vardır. Yani "Karadeniz'in doğusunda doğanlar kendilerinden başka Karadenizli yokmuş gibi davranmasın. Karadeniz'in ortası da var batısı da..." .  

Beyaz Rusya, Rusya, Ukrayna gibi ülkeler doğal olarak diğerlerine göre daha fazla etkilendi. Olay anında insanlar ve hayvanlar öldü. Asıl etki sonradan ortaya çıktı. Ölen, sakatlanan ve yaşadıkça hastalık çekecek insanların sayısı yıllar içinde arttı.

Onların hemen ardındansa en yoğun etki Türkiye'de yaşandı. İktidar hiçbir şey yapamamanın çaresizliğini bir şey yokmuş gibi davranarak halkı aldatmakta buldu. Etkileri kendi halkından gizledi. Nedense tüm sağ iktidarlar, gerçekleri; halk adına, halka karşı, halktan gizlemekte pek mahir. 
Onlar mahir ama halkın tamamı da iktidarın yandaşı değil ya!
Gözü gören, kulağı duyan, düşünen ve konuşan kesimleri de var.

EDİRNE ve ÇERNOBİL 
Çernobil'den en fazla zarar gören illerimizin başında bence, tam da o dönemde görev yaptığım Edirne geliyor. Çünkü radyoaktif materyalle yüklü kirli bulutlar bir haftalık Avrupa turunu gökyüzünde tamamladıktan sonra, 3 Mayıs Cumartesi günü akşamüstü, şiddetli bir yağmurla birlikte Edirne'ye indi. O gün, daha öğle saatlerinde, gökyüzünü o güne dek hiç görmediğim tuhaf bulutlar kaplamıştı. Bir dönem radyasyonla ilgili konuları incelediğim için ulaşabildiğim herkese eve gitmesini söyledim. Zaten patlamayı duyduğumuz günden beri çocukları okula göndermemiştik. O gün de bahçede oynuyorlardı. Oyunlarını mecburen bozarak keyiflerini kaçırıp eve girmeleri gerektiğini söyledim. Bahçedeki tüm çocuklara da... Biz eve girdikten kısa bir süre sonra şiddetli bir yağmur başladı. Gece Örovizyon vardı. Malum olduğu üzere geç saatlere dek sürdü. Saat 2.30'da yani olaydan neredeyse 10 saat sonra bir polis arabasından yapılan "Yağmurda ıslananların elbiselerini çıkarıp yıkaması gerekmektedir." anonsunu duyduk. O saatten sonra Edirne Valisi Enver Hızlan ekrana çıkıp Çernobil, bulut vs türünden bir şeyler söyledikten sonra "Allah'a şükür temiz bir yağmur yağdığından tehlike geçti." demez mi! Der tabii! Demek istemese de dedirtirler insana... 

Yanlışlıklar trajikomedyası burada bitti mi? Çok beklersiniz. 
Ertesi sabah erkenden herkes belediyeye ve il sağlık müdürlüğüne koşarak, sattığı ve ürettiği her şeyin temiz olduğuna dair belge aldı. Aslında bir sağlık çalışanı olan Eczacı İbrahim Ay, dönemin belediye başkanıydı. Başında olduğu belediyede, kent hoparlörlerinden halka yanlış bilgi pompalandı. "Allah'a şükür; etimiz de sütümüz de sebzemiz de tertemiz, güvenle yiyip içebilirsiniz.". Et dediği, lezzeti nedeniyle Türkiye'de aranan ünlü Trakya etleri; süt dediği, ünlü Edirne peynirinin ana maddesi; sebze dediği de güçlü kooperatifi sayesinde İstanbul ve çevresini besleyen Karaağaç'ın yaş sebzesiydi. Radyasyon Edirne'ye çökmüş ama İstanbul'la Türkiye, Edirne'yle aynı kaderi paylaştığını fark edemediğinden yaşamına huzurla devam etmişti. 

Her şeyin temiz olduğunun ilan edildiği gece, "Türkiye Atom Enerjisi Kurumu"nun "Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi"ne bağlı araçlar, içindeki koruyucu elbiseli adamların kullandığı makinelerle birlikte Edirne'yi turlamaya başladı. Devlet Su İşleri binalarını mesken tutan bu insanlar herhâlde Edirne'nin ünlü camilerini görmeye, gezip öğrenmeye (!) gelmişlerdi. 

Ekiplerin Edirne camilerini gezmeye geldiklerini (!) anlayınca, tedbir olarak hemen İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Profesör Doktor Sayın Tülay Tulun'u aradım. Önerisini sordum. Şu an için yapılacak tek şeyin radyoaktif iyodu almamak için % 1 ya da % 2'lik potasyum iyodür eriyiği hazırlatmamızı, hemen evlerimizdeki her odayla iş yerimize koymamızı ve yeme içme konusunda neler yapmamız gerektiğini anlattı. İş arkadaşları ve ulaşabildiğimiz kişilerle birlikte bu önerileri uyguladık. Öyle ki, Edirne'deki potasyum iyodür eriyiği yapacak madde kalmadı. Bu konuda Edirne Sağlık Eczanesi'nin sahibi Osman Bey'in desteğini unutamam.        

Ben Edirne'den 1989 yılında ayrıldım. Ondan 3 yıl sonra bile iki köyün radyasyona bağlı nedenlerle karantinaya alındığını duydum. Bu haber bazı gazetelerin iç sayfalarında da yer aldı. Edirne'de yıllarca kabak, patlıcan, hıyar, kavun, karpuz, türü sebzelerden verim alınamadı. Edirneli dostlar, bu ürünlerden söz ederken "ecük bücük" diye tarif ediyorlardı. Bu "ecük bücük"lük insan ve hayvan doğumlarında da yaşandı. Gelen haberler arasında kanser oranındaki artıştan da söz ediliyordu. 

Yeni Çernobil olayı bizde pek yer bulmadı. İnsana, insanımıza verdiğimiz değerin gerçek göstergesi bu! Yukarıdaki olayı da hem o günleri hem insana değer verme konusunu hem de o dönemden farklı olmayan bugünümüzü bir kez daha görebilmeniz için anlattım.

Hah, bir de Türkiye'me müjdem (!) var:
Ülkemizdeki "Akkuyu'ya Nükleer Santralı" Çernobil'i yapan Rosatom tarafından yapılacak. Evet evet! Yolsuzluklarıyla ünlü Rosatom şirketi tarafından.

"Kİ" EKLERİYLE BEZELİ SORULAR
Birinci Turgut Özal Hükûmeti Edirne'yi sonraki yıllarda da dikkate almadı. Varsa yoksa Doğu Karadeniz ve tabii ki çayla fındık... O günleri yaşayan biri olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral'ın "Bakın çay içiyorum. Bana bir şey olmuyor!" gösterilerini, radyasyonlu fındıkların okullarda bedava dağıtılması yoluyla çocuklarımızın ileride kanserle karşılaşma oranına dehşetengiz katkılarını şahsen ben unutamadım. Yalanlarla insanımızı kandırdılar. Ne de olsa aradan yıllar geçtikten sonra kim, neden kansere yakalanmış olabileceğini aklına getirebilirdi ki? Getirse bile ona kim inanırdı ki? İnananlar çıksa nasıl ispatlayacaktı ki? İspatlamak için dava açsa ölmeden sonuç alabilir miydi?

Bu konuda anlatılacak "yalan, yanlış, boşvermişlik, görevi kötüye kullanma" içerikli olay sayısı bir hayli fazla... Tıpkı bugünkü COVID-19 pandemisinde yaşanan trajikomik olaylar gibi... Yazdıkça insanın içi sıkılıyor, kalbi burkulup gözleri buğulanıyor. O nedenle burada kesiyorum.

DUA 
Yurdunu, insanını ve dünyayla insanlığı seven herkese sesleniyorum. Hadi gelin hep birlikte dua edelim: Allah'ım ülkemizi ve tüm insanlığı yalnızca kendi çıkarını düşünen, vasıfsız, ahlaksız, kötü yöneticilerle onları iktidara taşıyan ve kemik yalamaktan başka hiçbir işe yaramayan ruhsuz insanımsılardan koru!.. AMİN!..




BİLGİ NOTU
YYKYİktidarın nimetlerinden yararlanmak için egemen güce
yapışanları ifade etmek için kullandığım, okunuşu "Ye Ye Kap
Ye" olan ve yandaş, yoldaş, koldaş, yağdaş anlamında bir söz.
Yandı bizim keten helvaAslı iş işten geçti anlamına gelen
"yandı gülüm keten helva" olan ve çaresizlik ifade eden bir söz.
Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği'ne göre en üst seviye 7'dir.




 Günay Tulun 10 Nisan 2020
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.