Bir ay özlemek için yeterli bi’ zaman mıdır?
Şöyle düşünün, uzağa giden ve dönüşü belli olmayan birini daha ilk günden özleyebilirsiniz. İşte öyle bir şey benimki de. Normalde hiçbir zaman özlemeyeceğim şeylere karşı bile tekrar ne zaman yapacağımı bilmemekten dolayı bi’ özlem var içimde. Söylendiğim her şeyi özlüyorum.
Metronun yürüyen merdivenlerinde kural vardır ya; merdivenin sağında beklersin, sol tarafta bekleme yapmadan merdivenden çıkman gerekir. İşte kurala uymayıp sol tarafta bekleme yapan
hanzolara sinirlenmeyi özlüyorum mesela...
Mesela kafede, lattemi yudumlarken kendimi kitap okuyacağım diye kandırıp "benim beni" güneş gözlüğümün altından yoldan geçenlerin kıyafetlerini incelerken yakalamasını özlüyorum.
Şık şık giyinip arkadaşlarımla toplanmayı özlüyorum.
Yağmurlu günde sokağın başında taksi beklerken yoldan hızla geçen arabanın üstüme çamurlu su sıçratmasına küfür etmeyi özlüyorum.
İşe giderken alarmı bilmem kaç kere ertelemeyi özlüyorum. Beş dakika daha, beş dakika daha...
Annemi, kendisinin markete gitmediğine pişman edercesine gittiğim marketten beş yüz kere arayıp
- O marka yok anne ama bu marka olanı var. Şunlu yok, bunlu var. "Aliyim mi?" demeyi özlüyorum.
Alışveriş yaptığımda taksi bulamayıp ağır torbaları söylenerek eve taşımayı özlüyorum.
“Yarın ne giysem?” diye akşamdan kıyafet organize etmek için dolabıma bi’ 10 dakika boş boş bakmayı sonra da seçtiklerimden ertesi günün kombinini yapmayı özlüyorum.
Arkadaş buluşmalarına giderken geç kalmışlığın verdiği stresle trafikte “Of hadi yaaa!” diye söylenerek, ışıkların yanmayışına, trafiğin hâline bakıp gerilmeyi özlüyorum.
Mağaza mağaza dolanırken hangi elbiseyi alsam diye karar veremediğimde beğendiğim bi’ elbiseyi askının en arkasına asıp hızlıca diğer mağazadakine ikinci kez tekrar bakmayı, sonra bi’ daha diğerine geri dönmeyi özlüyorum.
Arkadaş toplantılarında “Ben oraya gitmek istemiyorum, buraya gidelim.” diye dırdırlanmayı özlüyorum.
Arkadaşlarımla selfie çekmeyi özlüyorum. “Çok kötü çıkmışım olmadı baştan çekelim ama sonra bi’ de beni tek çek!” demeyi özlüyorum.
Yorgun argın eve gelmeyi özlüyorum.
Koşa koşa tıka basa dolan Marmaray’ı son anda kaçırdığımdaki 15 dakikalık hüznü özlüyorum.
Kavimler göçü gibi ite ite metroda boş alana ilerlemeyi özlüyorum.
5 saniye de bi’ korna çalıp sinir sistemimi altüst eden minibüsçünün “Kapının önünde bekleme yapmayalım, arkaya doğru ilerleyeliiiim!” diye bağırmasını özlüyorum.
Yayın günü stresini özlüyorum.
"Soundcheck" sesini özlüyorum.
Yazın kuaförden çıktığımda sıcağın etkisiyle iki adım yürüdüğümde havadaki nemden fönümün bozulmasına söylenmeyi özlüyorum -Yok düşündüm, kesinlikle bunu özlemiyorum henüz ama onu bile özleyeceğim bu gidişle.
Tatil planını yapmayı özlüyorum.
Sokaktaki simitçiden sıcak simit almayı özlüyorum.
Korona dışında muhabbet etmeyi, son gelişmelerin kritiğini yapmayı, hatta gıybet dinlerken “Aaağaa inanmıyorum!” demeyi özlüyorum.
Her zaman her yere 45 dk geç kalıp insanların geç kalmışlığıma sitemini özlüyorum.
Yürümeyi özlüyorum.
Taksicinin 1- 1.5 TL kadar bi’ paramın üstünü cebellezi etmesine göz yummayı özlüyorum.
ATM’de işlem yaparken arkamdaki teyzenin ekranımın içine doğru düşmesine dönüp, ters ters bakmayı özlüyorum.
Her türlü kafede fütursuzca oje sürmeyi özlüyorum -Bunu bi’ tek ben yapıyorumdur zaten muhtemelen.
Işıklardaki otomatik kaydın “Şimdi karşıya geçebilirsiniz, şimdi karşıya geçebilirsiniz!” sesini özlüyorum.
Arabada giderken mütemadiyen çöp kamyonlarının önüme çıkmasına söylenmeyi özlüyorum.
Dolmuşta şöförün, “Parasını gönderemeyen var mı?” ya da “Para üstü almayan var mı?” diye sorduğundaki sessizliği özlüyorum.
Kuaföre gittiğimde kalabalığı görünce yıkılıp ümitsizce “Benim bi’ fön vardı ne kadar beklerim?” diye sormayı özlüyorum.
Kafede yağmuru izlerken çay ve sigara eşliğinde muhabbet etmeyi özlüyorum.
Tam kuaförden çıktığımda yağmurun başlamasına küfür etmeyi özlüyorum.
Arabaya, taksiye, motora, metroya, dolmuşa, minibüse binmeyi özlüyorum.
Vapurda içeride oturup çay simit modunda camdan dışarı bakmayı özlüyorum.
Akbil doldururken gıcır gıcır parayı kabul etmeyen otomatik makinenin ”Girdiğiniz para geri verildi!” demesine kıllanmayı özlüyorum.
Starbucks’ta içeri girdiğindeki o güzel kahve kokusunu özlüyorum.
“Pardon şurdan iki kişi uzatır mısınız?” demeyi özlüyorum.
Hayata, işe, sosyalliğe, sokaklara, insanlarla bir aradalığa dair her şeyi özlüyorum kısacası...
Bekliyorum.
İdil Tulun 7 Nisan 2020