Bu seçimlerin adalet mekanizmasının düzelmesini sağlamayacağı çok açık ama "Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye!" kabilinden bizler de yemeğe devam ediyoruz.
MİNİ MİNNACIK BİR HABER
Az önce televizyon kanallarından birinde “Adli Tıp, bir suçlunun üzerinden çıkan kâğıttaki notun, bu nedenle suçlanarak 19 aydır hapiste tutulan kişiye ait olmadığını belirledi.” şeklinde bir altyazı geçti. Çok sıradan görünümlü mini minnacık bir haber. Haber mini minnacık da acaba o suçlamaya maruz kalan kişi için de öyle mi?
Biraz araştırdım. Tutuklanmaya neden olan olayın ne olduğunu bulamadım ama haksızlığa uğratılan kişi, bir diş doktoruymuş. Tanımam, aynı adı taşıyan kadınlara da rastladığımdan erkek mi kadın mı bilmem. Suçu nedir ne değildir; hırlı mıdır
hırsız mıdır, terörist midir ileri demokrasi kurbanı mıdır onu da bilmem. Adının Eren İlhan olduğunu öğrendim. O kadar!
hırsız mıdır, terörist midir ileri demokrasi kurbanı mıdır onu da bilmem. Adının Eren İlhan olduğunu öğrendim. O kadar!
Ama ama ama el insaf!
19 ay bu! Dile kolay!
31 çeken aylarla tam aydan artan ve haberde belirtilmeyen günleri de hesaba katarsanız 578 ila 600 arası… Yani günler günler ve günler… O günleri 24 saatle çarpın. Bunun bir de nezarethane faslı var. Haksızlığa uğrayan insan çıldırır!
19 ay bu! Dile kolay!
31 çeken aylarla tam aydan artan ve haberde belirtilmeyen günleri de hesaba katarsanız 578 ila 600 arası… Yani günler günler ve günler… O günleri 24 saatle çarpın. Bunun bir de nezarethane faslı var. Haksızlığa uğrayan insan çıldırır!
Adaleti sağlaması gereken mekanizmanın işleticileri, o kâğıdı tam 18 ay ellerinde tuttuktan sonra "T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu"na göndermişler. Oradan "Fizik İhtisas Dairesi"ne sevkedilmiş. Bu daireden de "Adli Belge İnceleme Şubesi"ne... Belgenin işleme konması ve incelemenin yapılması için de birtakım süreler uzatıla uzatıla harcanarak kaybedilmiş. Garibimse içerde... "Tatile çıktığını farzetsin, yatsın biraz daha!" diye mi düşündüler acaba! Kendileri değil ya, başkasının hâlinden onlara ne?
18 ay bekletmişler. Neden neden neden? Anlaşılır gibi değil!
Birkaç saatte çözümlenecek basit bir incelemenin süresi de neden bu denli uzamakta? Bu da anlaşılır gibi değil!
Allah’tan dileğim, bu derece arızalı, ağır ve hata dolu adalet çarkından düşmanlarımı bile korumasıdır. Bir diğer dileğim de arızalı bu çarkın onarılmamasını, ağır çalıştırılmasını, hatalı işletilmesini isteyen, buna alet olan ve göz yuman herkesin, bu dünyayı terk etmeden önce yaptıklarının hesabını vermeleridr.
Birkaç saatte çözümlenecek basit bir incelemenin süresi de neden bu denli uzamakta? Bu da anlaşılır gibi değil!
Allah’tan dileğim, bu derece arızalı, ağır ve hata dolu adalet çarkından düşmanlarımı bile korumasıdır. Bir diğer dileğim de arızalı bu çarkın onarılmamasını, ağır çalıştırılmasını, hatalı işletilmesini isteyen, buna alet olan ve göz yuman herkesin, bu dünyayı terk etmeden önce yaptıklarının hesabını vermeleridr.
BİZDEN GERİYDİLER ŞİMDİYSE ÖNDE
Son günlerde İtalyan adalet sistemini izlemeye çalışıyorum. Daha yirmi yıl önce, az da olsa bizden geri olan bu ülke, şu anda yetişemeyeceğimiz kadar önde… Ne yapıyorlar biliyor musunuz?
Deliller hemen, o konuda uzman olan birimlerle paylaşılıyor.
Örneğin adli tıpla…
Adli tıp da incelemeyi hızla tamamlayıp daha soruşturmanın başlangıcında, hatta sanık tutuklanmadan önce sonucu raporluyor. 19 ay sonra değil.
BİZE ÖĞRETİLENLER YALAN MIYDI
Okuduğumuz ya da duyduğumuz menkıbelerde daima; "çok adil insanlar olduğumuz, adalet sistemimizin haklılığa dayalı olduğu, kadı ve hâkimlerimizin karşıdaki insanın din, dil, ırk, cinsiyet ve toplumdaki makamına dayalı karar vermediği" anlatılırdı. Yeniçeriler bir yeri zaptettiklerinde bağlarından kiraz, üzüm, elma, ayva vs koparıp yerlerse bedelini bir kese içinde fazlasıyla dala bağlayarak sahibine ödemiş olurlarmış. Gerçi izinsiz almaları da yanlış ama...
Menkıbe "olağanüstü olay ve davranışlarla ilgili masal ya da hikâye tarzındaki anlatı" olduğuna göre insan ister istemez şöyle düşünüyor;
- Bizlere, menkıbelerin masal kısmı mı anlatıldı?
Bir gün bu konuya da değinmek isterim.
Bir gün bu konuya da değinmek isterim.
BİRAZ DA FARKLI KONULARI KONUŞALIM
Devece konuşmayı bilen biri develerden birine demiş ki:
- Boynun eğri?
- Boynun eğri?
Deve de adama dönüp sormuş:
- Nerem doğru ki?
Olayı gören saksağanlardan biri çok uçmaktan yorulmuş ve bahçeli bir evin damına konarak düşmekten kurtulmuş. Saksağanı fark eden ispiyoncular yıldırım gibi Gargamel'e koşmuşlar:
- Gargi! Gargi! Dam üstünde saksağan var!
Zalim Gargamel çok sinirlenmiş, suratı kızıldan kızıla, mordan da mora dönmüş ve ispiyonculardan en soylusuna en mahirine haykırmış:
- Vur beline kazmayı!
Aşağıdaki paragraf, zamanımın orta okul İngilizce ders kitaplarından Gatenby’nin bir bölümünden iki parçalı alıntıdır.
The Browns went to the seaside in August for their summer holiday. The train was very full. But they all found sits.
Mary shouted “Help! Help!”
Hepsi bu kadar.
"Oh keka!" ya da "İşte zekâ!" günü geldi çattı.
Önceki yazılarımdan birinde, birileri için “Atı çalan Üsküdar’ı çoktan geçti!” demiştim. Yanılmışım. “Atı çalan” değil “çalanlar” demeliymişim. Üstelik Üsküdar’ı geçip kaçmamışlar. Tam tersi, Üsküdar'dan başlayarak her yere yayılmışlar. Aman dikkat! Aman aman dikkat!
Hadi bakalım, hemen gidip “Gargamel"le kedisi “Azman Efendi”ye bağlılıklarımızı ispatlayalım. "Şirinler"i kurban olsun onlara!
Az kaldı çıldırtmana!
İnsanlık nerde?
Şeytan aldı götürdü,
Sattı iblise!..
- Nerem doğru ki?
Olayı gören saksağanlardan biri çok uçmaktan yorulmuş ve bahçeli bir evin damına konarak düşmekten kurtulmuş. Saksağanı fark eden ispiyoncular yıldırım gibi Gargamel'e koşmuşlar:
- Gargi! Gargi! Dam üstünde saksağan var!
Zalim Gargamel çok sinirlenmiş, suratı kızıldan kızıla, mordan da mora dönmüş ve ispiyonculardan en soylusuna en mahirine haykırmış:
- Vur beline kazmayı!
Aşağıdaki paragraf, zamanımın orta okul İngilizce ders kitaplarından Gatenby’nin bir bölümünden iki parçalı alıntıdır.
The Browns went to the seaside in August for their summer holiday. The train was very full. But they all found sits.
Mary shouted “Help! Help!”
Hepsi bu kadar.
"Oh keka!" ya da "İşte zekâ!" günü geldi çattı.
Önceki yazılarımdan birinde, birileri için “Atı çalan Üsküdar’ı çoktan geçti!” demiştim. Yanılmışım. “Atı çalan” değil “çalanlar” demeliymişim. Üstelik Üsküdar’ı geçip kaçmamışlar. Tam tersi, Üsküdar'dan başlayarak her yere yayılmışlar. Aman dikkat! Aman aman dikkat!
Hadi bakalım, hemen gidip “Gargamel"le kedisi “Azman Efendi”ye bağlılıklarımızı ispatlayalım. "Şirinler"i kurban olsun onlara!
Az kaldı çıldırtmana!
İnsanlık nerde?
Şeytan aldı götürdü,
Sattı iblise!..
Günay Tulun