Kamu görevlilerinin 4. dönem toplu iş görüşmeleri, birkaç gün önce sahneye konan grotesk* bir eserle perdelerini kapadı.
Önce bir hanım çıktı ortaya. Meğer "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı" imiş. Aman Allah! Bir konuştu bir konuştu ki neredeyse "Sözleşme yapılmasın, maaşlar yarı yarıya azaltılsın!" diyesim geldi. Gece gündüz çok çalışmışlar da 726 detayla uğraşmışlar da çok yorulmuşlar da...
Duyan da bakanlıkların "askerlik (!) gibi yan gelip yatma yeri" olduğunu sanır.
Önce bir hanım çıktı ortaya. Meğer "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı" imiş. Aman Allah! Bir konuştu bir konuştu ki neredeyse "Sözleşme yapılmasın, maaşlar yarı yarıya azaltılsın!" diyesim geldi. Gece gündüz çok çalışmışlar da 726 detayla uğraşmışlar da çok yorulmuşlar da...
Duyan da bakanlıkların "askerlik (!) gibi yan gelip yatma yeri" olduğunu sanır.
Ağam, dükkânı aç da ekmek alak! |
Partisini bulun |
O da saz eşliğinde tiradını** söyleyip kulise geçti. Tiradını okurken, ikide bir kim olduğunu anlayamadığım "milletin adamı" diye birine ilginç yüz ifadeleriyle seslenip durdu. Seslendiği adamın, kim olduğunu, neci olduğunu Başkan'ın giydiği ceketi fark edince anladım. Ceket, "milletin adamı"nın kim olduğunu da anlatıyordu.
Milletin adamını bulun |
Bunları yazdım diye memuriyetle herhangi bir ilgim olduğu sanılmasın. Ne uzaktan ne de yakından var!
Bir kez daha dağ fare yerine pire doğurdu. Sürünmekten mutlu olan memurlar; yine bu sendikaya üye olacaklarının, ilk seçimde yine aynı kişiyi sendika başkanı seçeceklerinin, ilk genel seçim ile tek adam seçiminde de yine aynı parti ve kişiye oy vereceklerinin huzuruyla "nasıl geçineceklerinin planlaması"nı yapmak üzere arkalarına baka baka dağıldılar.
Sonuç: "Memurun boş umutları, doğmaz haftanın gelmez çarşambasına kaldı.".
Hadi memurlar bunu sinelerine çekecekler ama şahsen benim sineye çekemediğim bir şey var. Şu soruma cevap arıyorum: "18 adamızla bir kayalığımız Yunan'a nasıl, kimin emriyle ve kimler tarafından verildi?".