Yaygaracılara aldırmayın.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediklerinde kadına yönelik herhangi bir hakaret cümlesi yok. Olduğunu söyleyen;
- Ya Türkçe bilmez bir yabancı
- Ya kara cahil
- Ya buram buram yalan kokan bir yalancı
- Ya art niyetli bir nifak tüccarı
- Ya başkalarına kukla olmaya teşne bir yağdanlık
- Ya da insan onurundan nasiplenmemiş bir insanımsıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP'nin uzunca bir süredir yok edilme hedefinde olduğu biliniyordu. A Ka Pe'liler, 1 Kasım 2015 seçimlerinin hemen ertesinde "Artık sıranın Kılıçdaroğlu'nda olduğu"nu en açık cümlelerle söylediler de... Daha ne desinler?
İşin en ilginç hatta komik yanıysa şu:
- Kadına hakaret eden,
- Kadın cinayetlerinde dil altı olan,
- Çocuklara yönelik faaliyetleri olan vakıf ve yurtları yeterince denetlemeyen,
- Kendilerine emanet edilen çocukları zamanında alacağı tedbirlerle korumayıp, tecavüz olayı açığa çıktıktan sonra suçluları koruyup savunan,
- Memleketin her yanından tecavüz haberleri fışkırırken umursamayan,
- Bir kereden bir şey olmayacağını ilan eden,
- Tecavüzlerin geçmişte de yaşandığı ortaya çıkınca üç maymunu oynayan,
- Kendi yanlışlarını sürekli olarak başkalarının üstüne yıkan,
- Ha bire yalan söyleyip makineli tüfek gibi iftira atanlar
Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşmayı bahane ederek hem sıkıştıkları gündemi değiştirdiler hem de insanları Kılıçdaroğlu'na karşı kışkırttılar. Kışkırtmada başı çekenlerse "Türk siyaset hayatını" kaba davranış ve küfür içeren hakaretleriyle dejenere eden tipler. Ülkemize ilk kez gelen biri, bunların, nezaket ve kibarlıktan öleceklerini sanır.
Televizyonları açınca, her kanal yandaş...
Yandaşların hepsi de aynı hamam aynı tas!..
Gazetelere gelince, televizyondan farkı yok!
Karbon kopya olmuşlar. Karbon kopya... Maşallah!
Farkında mısınız, bilmem!
"Kişinin namusuna fiilen saldırı" anlamı taşıyan tecavüz sözcüğünü bile "rahatsızlık verme, tedirgin etme" anlamına gelen tacizle değiştirdiler. Yetmedi... "Ya birinin aklına cinselliği getirirse" deyip onu da "sömürme" anlamına gelen istismara çevirdiler. Günün moda sözcüğü bu... İstismar... Güler misin ağlar mısın?
Çocukları ilgilendirmese gülmekten ölür insan.
Dünyadan habersiz vatandaşlarımız her yerde aynı bilgiye rastlayınca çürük mü sağlıklı mı diye muhakeme etmeden kolayca inanıyor. Herhâlde "bir kereden bir şey olmayacağı"na onlar da ikna olmuşlar. Olmuşlar ki, bu pisliğe bulaşanları bırakıp, gerçeği söyleyen Kılıçdaroğlu'nun peşine düşmüşler. Kınıyorlar da kınıyorlar.
Onlar da karbon kopya sanki...
Yukarıdaki fotoğrafı iyice inceleyin.
Tamamsa devam ediyorum.
Bunları seçip de Meclis'e gönderen A Ka Pe sevdalıları!
Bunların elinin değdiği yurtlara çocuklarını emanet eden ana, babalar!
Sizler de bu fotoğrafı belleklerinize iyice kazıyın.
Kadraja bile sığdırılamayan o büyük kuyruğa, kuyruktaki vekillerin coşku içinde birbirlerinin üstüne tırmanmasına, hele hele “Bir kereden" söz eden kadının keyiften dört köşe olmuş suratına bakın. Sanki zafer bayramları... 45 çocuğun, 45 küçük çocuğun ırzına geçilmiş. Utanıp, kahrolmaları, "Ben başaramadım!" diyerek istifa etmeleri gerekirken, bunlar; olayların incelenmesini engelledikleri için kahkahalarla kutlama yapıyorlar. Bir halay çekmedikleri kalmış.
İşin yönlendiği yeri, Recep Bey'in çok sevdiği ve başkalarını yermek için sıkça kullandığı Araf suresinin 179. ayetiyle* anlatayım. Yüce Allah diyor ki: "Andolsun, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık ki kalbleri var, fakat onlarla anlamazlar; gözleri var, fakat onlarla görmezler; kulakları var, fakat onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hattâ daha da sapık... Ve işte gâfiller onlardır!"
ÜLKE OLARAK İTİLİP KAKILMAKTAN BIKTIK
Birçok devlet tarafından itilip kakılıyoruz ama ülke içine üfürülen ses "Herkesten saygı gördüğümüz.". Rusya'ya diklendik, sonra sınırdan dışarı ayakkabımızın burnunu bile çıkaramaz olduk. Bu nasıl diklenme?.. Şimdi de barışmak için debeleniyoruz. Karbon Kopyalarsa bizimle araları açıldığı için, Rusların ne denli perişan ve hatta pişman olduğunu anlatıp duruyorlar.
İNSAN OLARAK DA İTİLİP KAKILMAKTAN BIKTIK
Recep Bey'le Ahmet Bey'i iş yaparken değil, her gün her saat her rastladıkları mikrofonun önünde konuşurken görüyoruz. Çalışan ya da çalışmayan tüm insanlar, eş ve çocuklarının yüzlerini bunların suratlarını gördüğü kadar görmüyor. Bu deneysel bir tespittir. Aynı deneyi sizler de yapabilirsiniz. Bunun için basit bir kronometre yeterli. Başka şey istemez. Arada saatlere varan bir fark olduğunu görüp dehşete kapılacaksınız. Dizi oyuncuları bile ara sıra yüzlerini dinlendirmek ister. Şarkıcılarsa ses tellerini...
Bunlarda öyle kaygı da yok.
Mikrofon başında göremediğimiz zamanlarda kamu kesesinden, ailece seyahat yaptıklarına şahit oluyoruz.
Emekliye yüz lira zam verdiler. Aman Allah, vermeden önce de verdikten sonra da ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Hâlâ daha aynı terane...
Beyler, Hanımlar! İnsaf! Altı da üstü de yüz lira... Siz onun birkaç mislini her gün bahşiş diye veriyor ve lafını bile etmiyorsunuz. İyi ama emekliye verince neden laf edip duruyorsunuz. Üstelik o para gariban emeklinin eline geçmeden, yaptığınız zamlarla eksiye geçti. Babanızın kesesinden de vermediniz. Açlık sınırı altındaki maaşlar değil, insanca yaşama imkân verecek yani bugünkü maaşların kat be kat üstüdür emeklinin hakkı. Hem de anasının ak sütü gibi... Ya sizler? Sizler de aldığınız maaşlar için aynı sözü söyleyebilecek misiniz?
Terörün her türlüsünden bıktık.
Kendisine karşı adaletli karar verilmeyeceğine inanan insanlar, kendi yasasını uygulama peşinde... Yakında bir kez daha ele alacağım gıdalarımız konusunda da bizlerle oynayıp duruyorlar. Doktorları birkaç dakikada teşhis koymaya yönelten sağlık sistemi, hastalara çare olmaktan çıkmak üzere. Önemli bazı hastalıkların ilaçlarına ulaşmak için ağzınızla kuş tutmanız yetmiyor.
Turizmcimizse kendi derdinde...
Ruslar varken yüz vermediği, gelmesinler diye önlerini kestiği, yabancı turistlerden çok çok fazla fiyat çektiği orta sınıf Türkleri kovalıyor, rakiplerinden önce kendi müşterileri arasına katmak için birbirleriyle ölesiye savaşıyorlar. Kimsede utanma sıkılma kalmamış. Ülkemde birçok şey şirazesinden çıkmış.
Nüfus bilgilerimiz çalınmış. Hiçbir önlem almayan bakan, çözüm üreteceğine; "O eski hadise!" diyebilecek kadar pervasız. Bozdağ'la bir olup, sanki öyle niyeti yokmuş gibi sol gösterip sağdan dolanıyor ve suçu diğer partilerin üstüne yıkıyor. "O sitelere girerseniz suçlu duruma düşersiniz." sözleriyle de sade vatandaş tehdit ediliyor. Neden suçlu duruma düşeceklermiş ki?
Tüm bunlar olur ve her gün bu saçmalıklara onlarca yenisi eklenirken, Karbon Kopyalar; Dünya devletlerinin bizden korktuğunu, artık karşılarında eski sünepe değil yeni Türkiye olduğunu, A Ka Pe'lilerin ileri demokrasiyle (!) nasıl büyük işler başardığını anlatıyorlar.
İNSANCA YAŞAMAK HAKKIMIZ DEĞİL Mİ?
Bizler de Cumhurbaşkanı gibi, Başbakan gibi, bakanlar gibi, A Ka Pe yöneticileri gibi mutlu bir hayat istiyoruz. İnsanca kazanmak insanca yaşamak istiyoruz.
İstiyoruz ama milletleri tarih sahnesinden sildiren en büyük tehlike başımızın üstünden ayrılmıyor. Ahlaki çöküş had safhada... Otoyollara bakın. Geçinemeyen birçok insan, oralarda bedenini pazarlıyor.
Pardon pardon, unuttum.
Bir kereyle bir şey olmuyordu.
Eh, bir kereyle olmayınca bin kereyle de olmaz.
Ne de olsa 1000, 1'in 1000 katı...
Yalan mı?
Şu mübarek günde konuştuklarımıza bakın.
İnsanı mecbur ediyorlar.
Tüm gerçek Müslümanların "Regaip Kandili"ni kutluyorum.
Yüce Allah'tan, sahte Müslümanları da hidayete erdirmesini dilerim.
*Din Bilgini Sayın Süleyman Ateş'in çevirisidir.
Günay Tulun