Darılmaca, gücenmece yok! Konuya paldır küldür giriyorum.
Paldır küldür uygulanan “Kentsel Dönüşüm” adlı orta oyununa başka türlü girilmezdi zaten.
Paldır küldür uygulanan “Kentsel Dönüşüm” adlı orta oyununa başka türlü girilmezdi zaten.
Daha önce incelettirilen ve deprem riski taşımadığı söylenen sapasağlam binalar yerle bir ediliyor. 1999 depreminden bu yana kılını kıpırdatmayan belediyeler ve onlarla aynı paralelde çalışan bazı müteahhitler, “16 yıl sonra ne oldu da aniden hidayete erdiler?”.
İster istemez sorguluyor insan… Daha amortisman süresini bile tamamlamamış evler yıkılıp yerine gösterişli sosyal konutlar yapılıyor. Evet evet, allanıp pullanmış küçük sosyal konutlar…
EKONOMİ TAKIRINDA*
Önceki başbakanımız, Amerikan filmlerinde gördüğümüz görkemli gösterilerle patlatma butonuna basıp koskoca binaları yerle bir etmiş, bu işten nemalanacaklar da ellerini ovuştura ovuştura bir hâl olmuştu. Ekonominin kötüye gittiği her dönemde, iktidarlar, can simidi olarak konut inşaatına sarılırlar. Şu an Türkiye’de olan da bu…
Önceki başbakanımız, Amerikan filmlerinde gördüğümüz görkemli gösterilerle patlatma butonuna basıp koskoca binaları yerle bir etmiş, bu işten nemalanacaklar da ellerini ovuştura ovuştura bir hâl olmuştu. Ekonominin kötüye gittiği her dönemde, iktidarlar, can simidi olarak konut inşaatına sarılırlar. Şu an Türkiye’de olan da bu…
O koskoca binalar, ekonomimizin tıkırında değil de takırında olması nedeniyle yıkılıyor. Çoğu da normalin üstünde risk taşımadığı duyurulmuş, hatta bu keyfiyet raporlar yoluyla kayıt altına alınmış binalar…
Hani Avrupa Yakası'ndaki Avcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Fatih, Küçükçekmece ve Zeytinburnu ilçeleri İstanbul’un en riskli bölgeleriydi. Ne oldu da tüm “Kentsel Dönüşüm” Anadolu yakasının özgün derdi hâline geldi. Malum, o yaka yükselen yıldız… Yıldız yükselince rantı da artıyor. Tüm bunları anladık da başka hangi faktörler bu yolu çizdi, onları bulamadık.
Gezin, inceleyin, konunun uzmanlarıyla görüşün; imkân bulursanız o binalarla ilgili raporlara bakın. Yıkılan, yıkılmakta olan, yıkılması planlanan yapıların fiziki hâllerini inceleyin. İnceleyin ki ne dediğim anlaşılsın.
GEÇMİŞİN KAMÇISI
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda partizan beyinlerin oluşturduğu eyyamcı politikalar yüzünden sanayimiz çok geriydi. Atatürk döneminde başlatılan ve tüm yokluklara rağmen İnönü dönemlerinde de sürdürülmeye çalışılan o muhteşem sanayileşme ve kalkınma hareketleri, Demokrat Parti eliyle yön değiştirmişti. Parti, sonsuza dek iktidarda kalma amaçlarına hizmet edeceği sanılan gruplarla bazı güçlü sömürgen devletlerin çizdiği rotayı kabullenerek, sanayinin alt basamaklarıyla yetinme yolunu seçmişti. O da yarım yamalak… Allah’ın her günü temeli atılan fabrikaları duyup okuduysanız bu bilgi sizleri yanıltmasın. Onların büyük çoğunluğu seçim dönemlerine ait çer çöp işlerdi. Aynen bugün açılışları yapılan üç yüz, beş yüz, bin küsur işletmenin toplu açılış törenlerinlerinde olduğu gibi…
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda partizan beyinlerin oluşturduğu eyyamcı politikalar yüzünden sanayimiz çok geriydi. Atatürk döneminde başlatılan ve tüm yokluklara rağmen İnönü dönemlerinde de sürdürülmeye çalışılan o muhteşem sanayileşme ve kalkınma hareketleri, Demokrat Parti eliyle yön değiştirmişti. Parti, sonsuza dek iktidarda kalma amaçlarına hizmet edeceği sanılan gruplarla bazı güçlü sömürgen devletlerin çizdiği rotayı kabullenerek, sanayinin alt basamaklarıyla yetinme yolunu seçmişti. O da yarım yamalak… Allah’ın her günü temeli atılan fabrikaları duyup okuduysanız bu bilgi sizleri yanıltmasın. Onların büyük çoğunluğu seçim dönemlerine ait çer çöp işlerdi. Aynen bugün açılışları yapılan üç yüz, beş yüz, bin küsur işletmenin toplu açılış törenlerinlerinde olduğu gibi…
Sonraki yıllarda Adalet Partisi de aynı yoldan yürüdü. Montaj yapmayı büyük bir sanayi hamlesi olarak duyurmuşlardı ülkeye… Necmettin Erbakan da sanal sanayi yolunu seçmiş, sayesinde, toprağa akıtılan birkaç santimetre küp kum, kireç ve çimento “Soyut Ağır Sanayi Hamlesi”nin somut delilleri olmuştu. Bunlardan biri, bir otomobilin bagajında TBMM’ye getirilmiş ve sanayi hamlesinin ne derece ağır olduğu ispatlanmıştı. Seksenli yıllarda “Kuş uçmaz, kervan geçmez” bazı yerlerde bu temelleri gördüm. Hatta Şarköy’ün Eriklice’sindeki temel beni hem üzmüş hem de çok güldürmüştü. Yalnız töreni için bile koca bir servet akıtılan o ünlü temel, iki üzüm bağının sınır taşı olmuştu. Acı ama gerçek! Gerçek ve komik!
Neyse…
Sözün kısası diyerek, soyut temellerden gerçeğe dönelim.
Sözün kısası diyerek, soyut temellerden gerçeğe dönelim.
Gerçek sanayiyi kuramayan her ülkede olduğu gibi bizim yakın geçmişimizde de tüm öncelikler inşaat sektöründeydi. Turgut Özal dönemine kadar da bu böyle kaldı. Özal’la birlikte bazı şeyler değişti ve ülke bugünlere taşındı.
Maksadım, bazı devirleri kötüleyip bir başkasını pohpohlamak değil. Yiğidin hakkını yiğide vererek, günümüzde de uygulanmakta olan inşaat oyunlarını aklıyla gören gözlere anlatmak. Hepsi bu!..
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN CAZİBESİ
Peki ekonomisi duraklama ve gerileme dönemlerine giren ekonomiler, neden inşaat sektörüne tebelleş olurlar?
Peki ekonomisi duraklama ve gerileme dönemlerine giren ekonomiler, neden inşaat sektörüne tebelleş olurlar?
Cevap basit: Ekonomiyi kısa süreli de olsa olumlu yönde kamçılar. Yeni konut; kum demek, çimento demek, kireç demek... Tuğla demek, taş demek, demir demek; cam, kereste, ahşap doğrama, kablo demek… Badana, boya vesair vesair vesair demek.
Say say bitmiyor.
Say say bitmiyor.
Bir de o konuta taşınanların yenilenme istekleri var.
Beyaz eşyası, karyolası, gardırobu, koltuğu, masası, sandalyesi televizyonu ve onların da vesair vesair vesairesi var.
Beyaz eşyası, karyolası, gardırobu, koltuğu, masası, sandalyesi televizyonu ve onların da vesair vesair vesairesi var.
Görüyorsunuz, inşaatlar yoğunlaşınca birçok iş kolunun üretim faaliyeti de artıyor. Sonuçta da ekonomik çark daha hızlı dönüyor.
İyi ama bu dönüş nereye kadar? Terör sürer ve yabancılar ev almayı durdururlar, bir de yerli alım gücü konuta doyar ya da alım gücünü yitirirse sonrası felaket. Müteahhitler batmaya başladı mı biraz önce saydığım “şu demek, bu demek”ler ödemeler açısından tamamen tersine dönecek. Sonuçta batan batana… Zincirleme kaza gibi…
Öyle bir şey olursa partizan müteahhitlerin korunacağı malum. “Milletin anasına iltifat (!) etmeye yatkın müteahhitler, gözleri yüksek getirili işlerde olduğu için bu işlere bulaşmadılar. Bulaşsalardı da diğer partizanlar gibi korunurlardı. Partizanlığını ispatlayamayanlara gelince, onları sıkıntılı günler bekliyor. Önerim, kazandıklarını iyi saklasınlar. Ufukta puslu bir görüntü var.
SİSTEM NASIL İŞLİYOR
Önce yüksek rant sağlayacak bölgeler tespit edilir. Sonra mahalle, cadde ve sokaklar paylaşılır. Bundan sonra hedef alınan site ya da apartmanın “Sözü Geçer Kişi”si bulunur. Müteahhit firma daha kendisini göstermeden, o konutun perişan hâli ve bilmem kimlerin konutununsa nasıl saraya döndüğü apartman ya da site sakinlerinin gündemine düşer. “Acaba mı?”lar çoğalınca bu kez firmanın reklamı başlar. Lokma kızartılıp üzerine şerbeti döküldükten sonra da daha önce hiç temas edilmemiş (!) olan müteahhit bin bir ricayla davet edilir. Bu aşamadan sonra, müteahhidin temsilcisi nazlana nazlana arz-ı endam eder. Özelleri, istisnaları bilmem; genel uygulama bu…
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TATSIZ YANLARI
Müteahhit koskoca daireni alıyor, yerine düdük gibi bir daire vermeyi taahhüt ediyor. Sırf depremde oluşabilecek yıkım riskine karşı tedbir alabilmek ya da “Elimdeki mülk bedavadan yenilensin, nasılsa kiralarımı da ödeyecekler.” zihniyetindekiler, bu işe koşarak girişiyorlar. Sonrası şöyle gelişiyor:
Olayın ilk günlerinde, konutunu müteahhidin cömert ellerine teslim eden ev sahipleri, o müteahhit tarafından eşyalarıyla birlikte oturacakları konuta taşıtılır, kirası da o müteahhitçe karşılanırdı. Yaşananlar birkaç tür problem olduğunu ortaya koydu.
Müteahhit koskoca daireni alıyor, yerine düdük gibi bir daire vermeyi taahhüt ediyor. Sırf depremde oluşabilecek yıkım riskine karşı tedbir alabilmek ya da “Elimdeki mülk bedavadan yenilensin, nasılsa kiralarımı da ödeyecekler.” zihniyetindekiler, bu işe koşarak girişiyorlar. Sonrası şöyle gelişiyor:
Olayın ilk günlerinde, konutunu müteahhidin cömert ellerine teslim eden ev sahipleri, o müteahhit tarafından eşyalarıyla birlikte oturacakları konuta taşıtılır, kirası da o müteahhitçe karşılanırdı. Yaşananlar birkaç tür problem olduğunu ortaya koydu.
Birincisinde, müteahhit; kirayı birkaç ay ödedikten sonra, çok sıkıntı içinde olduğunu, aslında onların konut işini aldığı için yanlış yaptığını, kapısına gelip ısrar ettikleri için kıramadığını, isteyen varsa az bir zararla da olsa inşaatı hemen taliplisine devredebileceğini, yok eğer kiradan vazgeçerlerse inşaatı bitirmekte problem yaşanmayacağını söyler.
İkincisiyse bir süredir gündemde… Konutun dönüşümünün kendileri tarafından yapılacağı garantilendikten sonra, evini boşaltan ev sahibine, kirasının ancak belli bir kısmının karşılanabileceği söyleniyor. Zaten evi taşıtmakla tuzağa düşmüşsün. “Sözü Geçer Kişi”lerin bu konuda da devrede olduğunu tahmin etmişsinizdir.
Üçüncüsüne gelince… Bunlar dönüştürme işini kaptıkları konutlarla ilgili olarak, kendileri açısından dört dörtlük sözleşme yapıyorlar. Okuma ve ne yazık ki anlama özürlü bizler de anlamadan basıyoruz imzayı. Bu imzalayışta “Sözü Geçer Kişiler” işi aceleye yani tabiri caizse ketenpereye getirmekle görevliler.
O hay huy içinde her iş bitiyor. Müteahhit, insanları yeni evine taşıtıyor. Sonra da “Dönüşümcü ev sahibi”yle “Gözünü Para Bürümüş Kiralayan” yani yeni ev sahibi birbirlerini yiyorlar. Çünkü müteahhit işini sağlama bağlamış, kira parası falan vermiyor.
KONTROLU KİM YAPIYOR?
Dönüşüm işinin en can alıcı sorusu şu:
Bunca inşaatıın projelere uygunluğunu ve tabii ki o projelerde belirtilen depreme dayanıklılığını kim kontrol ediyor? Yeni yapılan binalar, para hırsının yıktırdıklarından daha mı sağlam? Öyle ilginç temellere öyle ilginç duvarlara öyle paslı demirlere rastladık ki bu soruyu sormak şart oldu. Evet, bunları kim, nasıl kontrol ediyor?
Bilmek hakkımız değil mi?
Bunca inşaatıın projelere uygunluğunu ve tabii ki o projelerde belirtilen depreme dayanıklılığını kim kontrol ediyor? Yeni yapılan binalar, para hırsının yıktırdıklarından daha mı sağlam? Öyle ilginç temellere öyle ilginç duvarlara öyle paslı demirlere rastladık ki bu soruyu sormak şart oldu. Evet, bunları kim, nasıl kontrol ediyor?
Bilmek hakkımız değil mi?
BİR KISIM MÜTEAHHİDİN SEVDİĞİ OYUN
Müteahhitlerin bir başka oynu daha var. İnşaata başladıktan sonra “Geçmişte sizin konutu yapanlar inşaat payını aşmış, komşu parsele tecavüz edilmiş, kaldırım olması gereken alana taşılmış” türünden bahanelerle oldukça yüksek paralar istiyorlarmış. Gerekli inceleme yapamayacak durumda olanlar da o paraları ödüyormuş. İyi be! Hem mülkünü ver, karşı tarafın hiç yoktan para kazanmasını sağla, bir de üstüne para öde. Aynen enayi gibi…
Müteahhitlerin bir başka oynu daha var. İnşaata başladıktan sonra “Geçmişte sizin konutu yapanlar inşaat payını aşmış, komşu parsele tecavüz edilmiş, kaldırım olması gereken alana taşılmış” türünden bahanelerle oldukça yüksek paralar istiyorlarmış. Gerekli inceleme yapamayacak durumda olanlar da o paraları ödüyormuş. İyi be! Hem mülkünü ver, karşı tarafın hiç yoktan para kazanmasını sağla, bir de üstüne para öde. Aynen enayi gibi…
Söylenenleri inceleme imkânı olanlaraysa “Sizinki bilmem kimlerinkiyle karışmış, sizde sorun yok!” denip yeni avlara yelken açılıyormuş.
MÜLKLERİNİ KİRAYA VERENLER
Bir de evini dönüştürmemiş ya da daha önceden dönüştürmüş ev sahipleri var ki, bunlar, “zalimin zulmü” filminin başaktörleri… Kiralara zam üzerine zam yapıyor, iktidarın sırf bu dönüşüm işi için getirdiği “kiralanan mülkte on yıl oturan için kiralama süresi bitmiştir” darbesinden yararlanarak çirkin satıcı oyununu oynuyorlar. Düşünmüyorlar ki bu zulmün acısı hem öte tarafta hem de bu dünyada çıkacak. Para her gerçeği gönülden siliyor. Hücre gibi evlere deste deste para istiyorlar. Bir süre sonra onlar da belalarını bulmakta gecikmiyorlar. Kiraları ödenmiyor.
Bir de evini dönüştürmemiş ya da daha önceden dönüştürmüş ev sahipleri var ki, bunlar, “zalimin zulmü” filminin başaktörleri… Kiralara zam üzerine zam yapıyor, iktidarın sırf bu dönüşüm işi için getirdiği “kiralanan mülkte on yıl oturan için kiralama süresi bitmiştir” darbesinden yararlanarak çirkin satıcı oyununu oynuyorlar. Düşünmüyorlar ki bu zulmün acısı hem öte tarafta hem de bu dünyada çıkacak. Para her gerçeği gönülden siliyor. Hücre gibi evlere deste deste para istiyorlar. Bir süre sonra onlar da belalarını bulmakta gecikmiyorlar. Kiraları ödenmiyor.
Tabii ki herkes aynı değil. İnsanın da şirketlerin de iyisi var, kötüsü var. İstedim ki öğrenesiniz, öğrenip de tedbirli davranasınız.
Bu kadarcık hizmetimiz de olsun artık!
Bu kadarcık hizmetimiz de olsun artık!
*Takır: Yağmur yağınca bataklığa
dönüşen dibi tuzlu çukur.