Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır
Yazı yazmak tarihe not düşmektir aslında.Her yanından kan akan bir dünyadan, gerilimden başka bir şey üretmeyen bir ülkeden ve beceriksizlerin yönettiği bir kasabadan geleceğe not bırakmak canımı sıktığı için bir yılı aşkın süredir yazmıyordum.
Eksikliğini hiç hissetmedik deyişinizi görür gibiyim.
Doğrudur.
Aslında yazı yazanlar okuyanlar için yazmazlar çoğu kez.
Yazı yazmak, insanın kendi içinde birikenlerin tozunu almaktır aslında.
Bir yıldır elim klavyeye gitmiyor ya, tabiri caizse içimi b.. götürüyor!
Gerçi etrafa bakınca hayli temiz bir b..hane gibi içim.
Bu kadar girizgâh yeter de artar bile.
Eğer o haberi okumasaydım ve üstüne o tarifini yapamadığım telefon gelmeseydi, muhtemelen bir süre daha yazmamakta direnecektim.
Kendi tozumun toprağımın içinde debelenecektim. Ama o haberi okudum ve beni arayan o işçinin eşini, öldürücü sorusuna dek dinlemek zorunda kaldım.
Haber artık internetteki alternatif haber kanallarından birinin arşivinde tozlanıyor, telefon konuşması ise benimle beraber kaybolup gidecek.
Haber bir taşeron işçisinin hastane çöpünü toplarken eline batan iğneden sonra kanser oluşunu ve ölmeden önceki son mektubunu anlatıyordu.
Adını kendisinin söylediği gibi iki günde unuttuğum ve birkaç alternatif haber sitesi dışında hiçbir yerde yer almayan mektubun yazarı olan işçi, ölmeden önce aynen şöyle diyordu:
“Biliyorum beni iki günde unutacaksınız”.
İnternetin ömrü enerji ile sınırlı ama hepimiz hâlâ Sokrates’i, Galileo’yu okuyabiliyoruz. Yani yazı kalıyor. Benimse hepi topu 20-25 sene ömrüm var.
Bu kadar girizgâh yeter de artar bile.
Eğer o haberi okumasaydım ve üstüne o tarifini yapamadığım telefon gelmeseydi, muhtemelen bir süre daha yazmamakta direnecektim.
Kendi tozumun toprağımın içinde debelenecektim. Ama o haberi okudum ve beni arayan o işçinin eşini, öldürücü sorusuna dek dinlemek zorunda kaldım.
Haber artık internetteki alternatif haber kanallarından birinin arşivinde tozlanıyor, telefon konuşması ise benimle beraber kaybolup gidecek.
Haber bir taşeron işçisinin hastane çöpünü toplarken eline batan iğneden sonra kanser oluşunu ve ölmeden önceki son mektubunu anlatıyordu.
Adını kendisinin söylediği gibi iki günde unuttuğum ve birkaç alternatif haber sitesi dışında hiçbir yerde yer almayan mektubun yazarı olan işçi, ölmeden önce aynen şöyle diyordu:
“Biliyorum beni iki günde unutacaksınız”.
İnternetin ömrü enerji ile sınırlı ama hepimiz hâlâ Sokrates’i, Galileo’yu okuyabiliyoruz. Yani yazı kalıyor. Benimse hepi topu 20-25 sene ömrüm var.
Bu iki öykü kâğıda düşsün istedim.
Ayşe Arman’ın kanser olan ama aynı zamanda haber de olabilen bir yurttaşla yaptığı söyleşi dillere destan olurken, bizim taşeron işçisi anlı şanlı gazetelerin 3. sayfasında bile haber olamadan kaybolup gitti.
O da diğer yurttaş gibi kanserdi ve ölüme yürüyordu.
Ayşe Arman’ın kanser olan ama aynı zamanda haber de olabilen bir yurttaşla yaptığı söyleşi dillere destan olurken, bizim taşeron işçisi anlı şanlı gazetelerin 3. sayfasında bile haber olamadan kaybolup gitti.
O da diğer yurttaş gibi kanserdi ve ölüme yürüyordu.
Onun da geride bıraktığı çocuğu vardı, o da dillere destan olan söyleşideki yurttaş gibi gençti. Ama o bir internet sitesi dışında haber bile olamadı.
Çünkü onun dünyası asgari ücret sınırlarına sıkıştırılmıştı.
Yoksuldu.
Çünkü onun dünyası asgari ücret sınırlarına sıkıştırılmıştı.
Yoksuldu.
Her yıl ölen 1500 emekçi arkadaşı gibi bu toprağın kadirşinas (!) insanları için gereksiz bir ayrıntıydı. Medyatik değildi.
O bir ölüydü.
O bir ölüydü.
Hepsi o kadar!
Telefondaki sesle bitirelim.
Kadının kocası iş kazası geçirip işaret parmağını kaybetmiş. İşverenleri ile görüşmeye gideceklermiş, bu yüzden de bilgi almak için bizim büroyu aramış.
Telefondaki sesle bitirelim.
Kadının kocası iş kazası geçirip işaret parmağını kaybetmiş. İşverenleri ile görüşmeye gideceklermiş, bu yüzden de bilgi almak için bizim büroyu aramış.
Buraya kadar her şey normaldi.
Sözün bittiği yer, kadının gayet rahat bir tonla sorduğu soruydu:
“Bir işaret parmağının fiyat aralığı nedir avukat bey?”.
Sözün bittiği yer, kadının gayet rahat bir tonla sorduğu soruydu:
“Bir işaret parmağının fiyat aralığı nedir avukat bey?”.
Mesut Sarıoğlu