Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bir önceki yazı: "Evcilik Oyunları"...
Eğer sabrınız var da buraya kadar okuyabildiyseniz belki de bu okulda hiç mi yanlış yapılan birşey yoktu diye düşünüyor olabilirsiniz. Olmaz mı? Elbette vardı. Bizim de haddini aşan yaramazlıklarımız, küçük çekişmelerimiz hatta korkularımız, yanılgılarımız vardı diğer okullardaki öğrenciler gibi. Bu bölümde biraz da onlardan bahsetmek istiyorum.
Sanırım mayıs ayının sonlarıydı ve biz lise 1. sınıftaydık. İstanbul'u bilenler bilir, ilkbahar mevsimi İstanbul'da çok kısa sürer. Yine havaların ısınmaya başlamasıyla yazın gelmesi bir olmuştu. O zamanlar klima falan da olmadığından sıcaktan bunalıyorduk. Edebiyat Hocamız oldukça yaşlıydı ve koyu bir Haşim hayranıydı. Bizim de onu anlamamızı, sevmemizi istiyordu. Onun için, her zaman yaptığı gibi, hararetle tahtaya onun şiirlerindeki Osmanlıca
sözcükleri, karşılarına da Türkçe karşılıklarını yazıyordu. Sıcak bir yandan, kocaman kocaman kelimeler bir yandan, sınıfı çok bunaltmış olmalı ki, bir ara bir arkadaş elindeki plastik su tabancasıyla hocanın bacağına su sıkmaya başladı. Hocamız bacağında suyu hissedince arkasına dönmeden sol eliyle bacağını yokluyor, sonra herhalde terledim diye düşünerek yazmaya devam ediyordu. Bu arada sınıf kahkahalara boğuluyor, hoca arkasını döndüğünde herkes susuyor, kendini tutamayanlar öksürüyormuş gibi yaparak idare etmeye çalışıyordu.
sözcükleri, karşılarına da Türkçe karşılıklarını yazıyordu. Sıcak bir yandan, kocaman kocaman kelimeler bir yandan, sınıfı çok bunaltmış olmalı ki, bir ara bir arkadaş elindeki plastik su tabancasıyla hocanın bacağına su sıkmaya başladı. Hocamız bacağında suyu hissedince arkasına dönmeden sol eliyle bacağını yokluyor, sonra herhalde terledim diye düşünerek yazmaya devam ediyordu. Bu arada sınıf kahkahalara boğuluyor, hoca arkasını döndüğünde herkes susuyor, kendini tutamayanlar öksürüyormuş gibi yaparak idare etmeye çalışıyordu.
Hatırladığım diğer bir olay da okulda az sayıda bulunan erkek hocalarımızdan birine acımasızca hazırladığımız bir tuzaktır. Sınıfların ön bölümünde yaklaşık 10-15 cm. yüksekliğinde ahşap bir platform bulunuyor ve öğretmen masası da bu platformun üzerinde duruyordu. Bu hocamız dersi anlatırken masanın üzerine sıçrar, oturur, dersi öyle anlatırdı. Bir gün o gelmeden masanın ayaklarına sabun sürdüğümüzü ve masayı da platformun kenarına doğru çektiğimizi hatırlıyorum. Hocamız sınıfa girmiş, her zamanki gibi var gücüyle masaya abanarak üzerine çıkmaya çalışırken masa kaymış ve hocamız da masayla beraber yere yuvarlanmıştı. Neyse ki önemli bir yaralanma falan olmamıştı ama bu olayı hatırladığımda hala izansızlığımıza şaşar, utanırım.
Bir de tarih hocamız Hikmet Hanım vardı ki onun derslerinde yüzüne bakarken korktuğumu hatırlıyorum. Bu hocamızın medyum olduğu söyleniyordu ve bu ne kadar doğruydu bilmiyorum ama onun hakkında bir öykü dolaşıyordu sınıfta. Anlattıklarına göre geçmiş yıllarda hocamız bir gün derste bir öğrencinin yüzüne bakmış ve "sen çık dışarı!" demiş. Kızcağız dışarı çıktıktan sonra da sınıfa dönerek "Bu arkadaşınızın yüzünde ölümü gördüm" demiş. Söylendiğine göre de kızcağız çok geçmeden ölmüş. Onun için özellikle sözlüye kalktığımda çok tedirgin oluyor, sanki aynı şey benim de başıma gelecekmiş gibi hissediyor, ürperiyordum.
Ders sırasında aramızda konuşmak, sınavlarda birbirimize yardım etmek, arkadaşımızın ödevini yapmak fırsatını bulduğumuzda yaptığımız şeylerdi. İngilizce edebiyat dersinde hocamız bir kompozisyon ödevi vermişti. Daha önce de bahsettiğim gibi ben o hocayı çok sevdiğimden kendi ödevimi akşam evde yapmıştım. Okula geldiğimde 'o zamanlar' çok sevdiğim bir arkadaşımın ödevini yapmamış olduğunu ve yapmakta da zorlandığını görünce dayanamadım ve teneffüslerde, öğle tatilinde onun için de bir kompozisyon yazdım. O da kendi el yazısıyla temize çekerek hocamıza verdi. Kompozisyon kağıtları okunup geri geldiğinde benim kompozisyonum 7, iki arada bir derede benim toparladığım arkadaşımın kompozisyonu ise 9 almıştı. İkimiz de bu duruma çok güldük.
Anı dizisi, gelecek yazı olan, "Öykü Sürüyor" ile devam edecek.
Semiramis Kanbak