Bu gruba ait tüm sitelerde yayınlanan makaleler, hiçbir dönemde sansür edilmemiştir. Ayrıca Nisan 2012′den
beri de redakte edilmemekte; doğrusu ve yanlışıyla eser sahibinin gönderdiği özgün hâlde yayınlanmaktadır.
Bugün ne zaman uykum kaçsa, yatağımda gözlerim kapalı bu evin odalarını dolaşır, detayları hatırlamaya çalışırım. Onun için size bu evi kolayca tarif edebilirim. Kasabanın merkezi sayılabilecek bir yerde yol seviyesinden biraz aşağıda, merdivenlerle inilen kocaman bir evdi. (Yol seviyesinden aşağıda olması nedeniyle yakınındaki dere, ki sanırım İnözü çayıydı, kabardığı zaman ya sel basar da evimiz su altında kalırsa diye korktuğumu hatırlıyorum.) İçinde iki aileyi barındıracak şekilde, bugünkü tabiriyle ikiz blok nizamında yapılmıştı. Bir tarafında biz, bir tarafında da ev sahiplerimiz oturuyordu.


Kışın çok soğuk olduğunda bu boru ve musluğun donarak annemin işini çok zorlaştırdığını hatırlıyorum. Duvardaki ahşap raflarda tabak ve tencerelerimiz diziliydi.
Kenarda bir setin üzerinde yemeklerimizi pişirmek için kullanılan sarı gaz ocağı dururdu. Mutfağın sağ tarafında, mutfaktan bir kapıyla ayrılan ve annemin erzak depoladığı bir de kiler bulunuyordu.
Bu holden yarım kat çıkıldığında (bu merdivenin altında kapaklı bir dolap vardı ve biz burayı kedilerimiz için ev yapmıştık), sağ tarafta tuvalet vardı. Bir gün bu tuvalette iken büyük bir gürültü ile irkilmiş, ne oluyor diye aşağıya baktığımda, künklerin yıkıldığını ve bahçeden gelen gün ışığını görmüş, çok şaşırmıştım.

Bu kattaki odalarda da yine dolap olarak kullandığımız yüklükler, duvarlarda ise oymalı ahşap raflar bulunuyordu. Bu raflara annem beyaz işlemeli örtüler yayar, üzerine vazo, biblo gibi süs eşyalarımızı koyardı.
Evin arka tarafında kocaman bir de bahçesi vardı. Genelde asmalarla kaplı olan bu bahçeden annemin üzümleri korukken toplayıp bize koruk şerbeti yaptığını hatırlıyorum. Üzümler olduğunda ise onları dalından koparıp yemenin keyfine doyum olmazdı.

Bizim evin yakınlarında oturan bir Firdevs Teyze vardı. Sık sık bizim bahçeye giriyor, meyveli ya da meyvesiz olduğuna bile bakmadan asmaları yolup ineğine götürüyordu. Annem onu defalarca uyardıysa da o aldırmamış, yolmaya devam etmişti. Bir gün annem dayanamayıp "Firdevs Hanım, sana kaç defa söyledim yolma bu asmaları diye, senin hiç izzeti nefsin yok mu?" diye çıkışınca Firdevs Hanım hiç istifini bozmadan; "Muallâ Hanım, ineği olanın izzeti nefsi mi olur?" diye cevap vermişti. Onun bu cevabı hepimizi çok güldürmüştü. Bu sözü bugün hâlâ benzer durumlarda kullanır, Firdevs Teyze'nin kulaklarını çınlatırız.
Geçen zaman içinde çocukluğumun en güzel anılarının geçtiği bu güzel ev de inşaat furyasından nasibini almış ve şimdilerde yerinde bir benzin istasyonu bulunuyormuş.
Çok yazık!..
Anı dizisi, gelecek yazı olan, "Okul Başlıyor"la devam edecek.
Bir önceki yazı: "Beypazarı Günleri"...