Efsanevi Yaratık, Satir |
Bu kez, ellerinden tutup karşınıza getirmek istiyorum onu…
Satiryos, yapıldığı dönemde, denizin hemen kıyısındaymış.
Hemen önünde de güneşle denizin tüm nimetlerini önünüze seren muhteşem bir kumsal.
Lebiderya yani…
Sanmayın ki içindekiler gariban papazlar…
Hepsi, dünya nimetlerinin farkında olan rahipler.
O zamanlar kent merkezi Haliç çevresinde olduğu için, bu manastırda yaşamak; hem sayfiye keyfi sürmek hem de kentteki asayiş bozukluğundan korunmak gibi iki önemli imkân sağlamış onlara…
İşte bu rahiplerin yaşadığı Satiryos, patriklik kavgaları nedeniyle inat uğruna yapılan
Vordonisi’nin tam karşısındaymış. Bu manastırlar, her ikisi de ikişer kez patriklik yapan Fotios’la hem halef hem de selef olan Patrik İgnatios arasındaki çekişmeye sembol olmuş.
Vordonisi’nin tam karşısındaymış. Bu manastırlar, her ikisi de ikişer kez patriklik yapan Fotios’la hem halef hem de selef olan Patrik İgnatios arasındaki çekişmeye sembol olmuş.
Aslında isimleri, aynen Satiryos’da olduğu gibi, telaffuzuna yakın bir şekilde İgnatyos ve Fotyos olarak yazmak gerek ama “Hıh, ne cahil adam!” diyenlerin sayısı artmasın diye vazgeçiyorum bu zevkten.
İşte, Fotyos diyemediğim o Fotios; İstanbul’a büyük hizmetleri olmuş biri.
Patrik İgnatios |
Yalnız Vordonisi’yi yaptırmakla kalmamış. İstanbul’u batakhane görüntüsünden kurtarmak için bayağı çabalamış. Şehrin meydanlarını yeniden düzenletmiş. Büyük imar hareketlerine girişmiş. Yıkık ve viran kiliseleri, sarayları yeniletmiş ya da aslına uygun olarak temellerinin üzerinde yeniden yükselttirmiş. Ondan, “Hazer Yüzlü” diye söz ederlermiş. Bizim anlayacağımız, kimine göre Hazerli kimine göreyse Ermeni’ymiş…
Ermeniliği, “Soyağacının bir yerinden bir Ermeni Hanedanı’na bağlantısı varmış gibi düzenlettiği bir belgeyle ve akraba çıkmaya çalıştığı bir imparatorla ilgili gibiymiş. Hapiste yatarken, dönemin imparatoruna; “Bak ben de seninle aynı soydanım. Üstelik sen, sandığın gibi köylü değilsin. Senin ataların benim de atalarımdı. Benimkiler hanedandan olduğuna göre, hadi yine iyisin, sen de soylusun.” numarasını çekmek için düzmece belgeler yazdırıp, onu “İmparatorluk Kütüphanesi”ne koydurtmuş.
Dikkat edin lütfen; “muş” dedim, “tu” demiyorum.
İşte bu sayede, hedeflediği dinsel iktidar yolculuğuna yeniden başlamayı becerebilmiş, akıllı ama güvenmeden önce istiareye yatmanız gereken bir insan.
Bu yazıda, İgnatios harcanmış gibi oldu ama ne yapalım ki asıl konu Fotios’un adası… O yüzden, başroldeki kişinin Fotios olmasına da tahammül gerek.
Bu yazıda, İgnatios harcanmış gibi oldu ama ne yapalım ki asıl konu Fotios’un adası… O yüzden, başroldeki kişinin Fotios olmasına da tahammül gerek.
Kahramanımız Fotios, hayatı boyunca çekiştiği, onun yüzünden defalarca gözden düşüp sürgüne gönderildiği, hapislere düştüğü; kendisinden sonra patrik tayin edilen İgnatios’un ölümü üzerine yeniden patrik olmuş. Yalnız, İgnatios’un ölümünden önce onunla bir araya gelip “Bakın, biz anlaştık.” diye duyurmuşlar dünyaya… İgnatios; ölümünden sonra, büyük bir törenle “Satiryos Manastırı”na defnedilerek, tarihin ders alınası sayfalarına gönderilmiş.
Demek ki ölümünden sonra bile azap çekmiş garibim.
Demek ki ölümünden sonra bile azap çekmiş garibim.
![]() |
İgnatios'un Satiryos'daki Mezarı |
Çeşitli konsillerde lanetlettiği, yaşam boyu rekabet ettiği, muhtemelen de nefret ettiği adamın yaptırdığı “Vordonisi Manastırı”nın tam karşısına gömülmek?..
Onun intikamıysa ölümünden yıllar sonra, tuzlu suyla dolu bir lanet hâlinde çökmüş Vordonisi’ye…
“Fotios Bölünmesi” adıyla ünlenen eylemin sahibi olarak, Papa’yı bile aforoz ettirebilen, bunun için bir meclis kararı çıkarttıracak kadar cesur bir adam olan Fotios; “Doğu Hristiyanları” ile “Batı Hristiyanları”nın egemenlik alanları itibariyle kesinkes ayrılmasını körükleyenlerden. Papalık ile Patriklik ikileminin mihenk taşlarından biri...
Fotios’un hayatı, bir sürgüne bir doruğa tırmanmakla geçmiş. Tüm hayatını tahterevallide geçirmiş gibi... Bizim anlamamız gerekense adamcağız, itibarını kaybedip yeniden kazanabilme savaşlarıyla geçirmiş ömrünü. İgnatios’un gönülden bağlı olduğu manastır olarak kabul gören Satiryos’a inat, onun karşısında yer alan adalara Vordonisi Manastırı’nı yaptırdığını az önce söylemiştim. Sürgün yıllarını, hatta son yıllarda yeniden gözden düştükten sonra, hayatının geri kalan kısmını orada geçirdiğine dair rivayetler var. Yine de mezarının İstanbul’da olması, farklı bir durumu işaret ediyor olabilir.
Fotios’un hayatı, bir sürgüne bir doruğa tırmanmakla geçmiş. Tüm hayatını tahterevallide geçirmiş gibi... Bizim anlamamız gerekense adamcağız, itibarını kaybedip yeniden kazanabilme savaşlarıyla geçirmiş ömrünü. İgnatios’un gönülden bağlı olduğu manastır olarak kabul gören Satiryos’a inat, onun karşısında yer alan adalara Vordonisi Manastırı’nı yaptırdığını az önce söylemiştim. Sürgün yıllarını, hatta son yıllarda yeniden gözden düştükten sonra, hayatının geri kalan kısmını orada geçirdiğine dair rivayetler var. Yine de mezarının İstanbul’da olması, farklı bir durumu işaret ediyor olabilir.
İtibarını son kez kazandıktan sonra, yeniden kaybettirmelerine fırsat vermeden, ölmeyi becerebildiğinin ispatı da olabilir bu mezar…
Öyle ya da böyle, ölümünden yıllar sonra aziz bile olmuş.
Bazı Ortodoks dostlarım, 6 Şubat gününü hâlâ, Aziz Fotios günü olarak kutluyorlar.
Fotios’la ilgili bir not daha…
Hani, yeni “Genel Kurmay Başkanı”mız Necdet Özel; Jandarma Genel Komutanı’yken dört gün içinde önce Kara Kuvvetleri Komutanı sonra Genel Kurmay Başkanı olmuştu ve bu durum basınımız tarafından rekor diye duyurulmuştu ya! İşte bu bilgi yanlış. Asıl rekor Fotios’ta…
Fotios, 20 Aralık günü din adamı olmuş. Hemen ertesinde okuyucu, ardından kıdemsiz diyakoz, sonra diyakoz, onun ardından rahip…
Noel’deyse İstanbul’a Patrik…
Sıfırken, dört günde altı basamak üste çıkabilmek; işte, rekor diye buna derim ben!
Gelelim şu “batan, batık, çöken” adlarıyla anılan manastır ve adalara…
Şunu büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim ki o adalar ve üzerindeki manastır ne battı ne de çöktü… Bunları da yazacaktım ama yazının bu kadar uzun olması okurun sabrını zorlar diye korktum.
Bu yüzden, istemeye istemeye, öykünün devamını gelecek yazıya bıraktım.
Görüşebilme umuduyla tabii…
Günay Tulun