Ulusların beraberlik ve bir olma duygularını yansıtan marşlardır, millî marşlar...
Her ulus kendi millî marşını belirli tarihî olaylar sonucu elde etmiş, ama hiçbiri "İstiklal Marşı"mız gibi Türk Ulusu'nun karakter ve geçmişini bire bir yansıtan özellikte olmamıştır.
“İstiklal Marşı”mız; simgelediği bağımsızlık mücadelesinin büyüklüğünün yanı sıra, mazlum uluslara örnek olma özelliğinden dolayı da ayrı bir değer taşır. Ulusumuz, esaret ve köleliği kabul etmeyen bir yapıya sahiptir.
Her ne kadar son günlerde topraklarımızda gözü olan ve suçlu eşkıyaların taktiğiyle hâlâ sürekli olarak "Soykırım Meselesi"ni fırına süren Fransa, Amerika ve Almanya gibi soykırım yapmayı meslek edinmiş üç ülke; "Üç silahşörler"le diğer yardakçılarını da unutmamamız gerek. Çünkü bu ülkeler geçmişte olduğu gibi uğraşmaktadırlar bizimle.
“Hakkıdır hür yaşamış; bayrağımın hürriyet,
.Hakkıdır Hak’ka tapan milletimin istiklal !”
mısralarının, “Benim bu ulustan daima hatırlanmasını istediğim vecizeler işte bunlardır” sözleriyle "Marştan çıkarılmaması"nı ister.
Bayrağımızın her dalgalanışında varlığımızı tüm dünyaya dalga dalga ilan eden “İstiklal Marşı”mız; ulusumuza bağımsızlığını kazandırmak için, canları pahasına mücadele eden, bu uğurda şehit olan Mehmetciklerimizle bu büyük mücadelenin öncüsü kahraman Mustafa Kemal Atatürk ve bu destanı manzum hâle getirerek ölümsüzleştiren Mehmet Akif Ersoy’un ruhlarına, kalplerimizden koparak ulaşan birer fatihadır artık.
Ne mutlu o askere!
Ne mutlu o komutana!
Ne mutlu o şaire! Böyle değerlere sahip olan milletime ne mutlu!..
Her ulus kendi millî marşını belirli tarihî olaylar sonucu elde etmiş, ama hiçbiri "İstiklal Marşı"mız gibi Türk Ulusu'nun karakter ve geçmişini bire bir yansıtan özellikte olmamıştır.
“İstiklal Marşı”mız; simgelediği bağımsızlık mücadelesinin büyüklüğünün yanı sıra, mazlum uluslara örnek olma özelliğinden dolayı da ayrı bir değer taşır. Ulusumuz, esaret ve köleliği kabul etmeyen bir yapıya sahiptir.
Her ne kadar son günlerde topraklarımızda gözü olan ve suçlu eşkıyaların taktiğiyle hâlâ sürekli olarak "Soykırım Meselesi"ni fırına süren Fransa, Amerika ve Almanya gibi soykırım yapmayı meslek edinmiş üç ülke; "Üç silahşörler"le diğer yardakçılarını da unutmamamız gerek. Çünkü bu ülkeler geçmişte olduğu gibi uğraşmaktadırlar bizimle.
Özgürlük ve bağımsızlık temel değerlerimizin başında yer alır. Bu nedenle “İstiklal Marşı”, emperyalist güçlere karşı başkaldırının ve inanılmaz fedakârlıklar sonucu elde edilen bir zaferin, destanlara sığmaz muhteşem bir öyküsüdür.
Bugün; “Kurtuluş Savaşımız”la onun yarattığı çağdaş, demokratik, laik cumhuriyet temellerine bir başka sıcaklıkla sarılmalı, bir başka güçle sahip çıkmalı herkes. Sahip çıkmalı ki, ulusal marşımızın verdiği mesajı daha iyi algılayıp daha iyi anlatabilelim.
"Sakarya Meydan Savaşı" son hızla devam etmekte...
Düşman Ankara´ya çok yaklaşmış, top sesleri Ankara içlerinden duyulur hâle gelmiş. Hatta öyle ki, Ankara’nın boşaltılması bile söz konusu edilmektedir sessizce…
Asker perişandır. Üzerinde yeterli teçhizat, savaşmasına yetecek malzeme, açlıktan ezilen midelerini susturacak yiyecek yoktur. İşte böyle buhranlı bir günde; Genel Kurmay Başkanı İsmet Paşa´nın aklına, ordu ve milleti heyecana, şevke getirecek bir marş yazılması fikri gelir. Bu düşüncesini Maarif Vekili Dr. Rıza Nur’a açıklar.
Bakanlık bu düşünceyi benimseyerek para ödüllü bir yarışma düzenler.
Bakanlık bu düşünceyi benimseyerek para ödüllü bir yarışma düzenler.
Ödül beş yüz liradır. Yarışmaya tam 724 şiir gönderilir.
Son derece titiz bir incelemeden sonra ancak altı şiir ilk elemeyi aşar. Aşar aşmasına da hiçbiri istenen heyecanı yaratacak özellikte değildir.
Bunun üzerine Hamdullah Suphi; o sırada Burdur milletvekili olan Mehmet Akif'den bir şiir yazmasını ister. Para ödülü konduğu için Mehmet Akif yarışmaya katılmak istemez. Zorluklarla ikna edilir sonunda… Kendisine kazandığı takdirde “ödülün hayır cemiyetlerine bağışlanacağı” sözü verilmiştir çünkü… Bu söz üzerine yazmaya başlar. Ona göre; “Bu öyle bir şiir olmalıdır ki; Mehmetçik onda tüm benliğini, bağımsızlık aşkını bulmalı, vatanın bağrına hançer gibi saplanan düşmanla savaşırken, kutsal bir ayet gibi dudaklarından eksik etmemelidir.”Böylesine büyük özelliklere sahip bir şiiri yazmak, hele bu şiir bir millî marş niteliğinde olacaksa hiç mi hiç kolay değildir. Mehmet Akif, ulusun içinde bulunduğu durumu çok iyi özümsediğinden muhteşem bir üslupla tam kırk sekiz saat içersinde “İstiklal Marşı” nı bitirir. Akif’in şiiri, elemeleri aşmış o altı şiirle birlikte ordu komutanlarına gönderilir. Askerlerin duyması, okuyup değerlendirmesi sağlanır.
Mehmet Akif'in şiiri gönüllerdeki tahta çıkıvermiştir hemen.
Tüm askerin, savaşan o kahraman insanların dilindedir artık!
Cephede, askerlerin seçtiği şiirin “İstiklal Marşı” olarak kabul görmesi için “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nde görüşülmesi, milletvekillerinin onayından geçmesi gerekir.
Gereken yerine getirilir tabii…
O gün, Hamdullah Suphi Tanrıöver kürsüye çıkıp tüm milletvekillerinin huzurunda okur şiiri… Etki müthiştir. Hamdullah Bey kürsüden inemez bir türlü.
Şiir; bir daha bir daha bir daha okutulur.
Sesi gittikçe kısılan Hamdullah Bey; her okuyuşunda ayakta çılgınca alkışlanmakta, şiirin özündeki ruh, milletvekillerinin kalpleriyle birleşmiş, bir çığ gibi taşmaktadır meclisten.
Gün 12 Mart 1921, vakit öğlenin biraz sonrasıdır. Ulusal marşımız bellidir artık. Büyük şair Mehmet Akif Ersoy, Türk Milleti'nin duygularıyla asli karakterini o kadar güzel ortaya koymuştur ki başka hiçbir eser ufak bir şans dahi bulamamış, onunla yarışamamıştır.
Peki, şiir ortaya çıkmıştır ama bestelenmesi ne olacak, eseri kim marş hâline getirecektir?
Bunun için de kollar sıvanır hemen.
Hızla bir komisyon kurulur. Yeni bir yarışma açılır.
Yirmi dört kişi katılır bu yarışa…
Komisyon çalışmalarını Mustafa Kemal’de yakından takip etmektedir. Marşın uzunluğunu, halkın söylemekte zorlanacağını, kısaltma yapılması gerektiğini görmüştür.
Kısaltma yapılırken, ulusun davasını çok iyi anlatan;
“Hakkıdır hür yaşamış; bayrağımın hürriyet,
.Hakkıdır Hak’ka tapan milletimin istiklal !”
mısralarının, “Benim bu ulustan daima hatırlanmasını istediğim vecizeler işte bunlardır” sözleriyle "Marştan çıkarılmaması"nı ister.
Marş ilk önce, 1924 yılında Ali Rıfat Çağatay'ın bestelediği şekliyle çalınır. Eserde gönüllere hitap etmekte zorlanan bir şeyler vardır sanki.
1930 yılında beste de, bestekârı da değişir.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün; 1922 yılında, yani tam sekiz yıl önce bestelediği marş, Türk Milleti'nin gönlünden, diline iner o gün...
Bayrağımızın her dalgalanışında varlığımızı tüm dünyaya dalga dalga ilan eden “İstiklal Marşı”mız; ulusumuza bağımsızlığını kazandırmak için, canları pahasına mücadele eden, bu uğurda şehit olan Mehmetciklerimizle bu büyük mücadelenin öncüsü kahraman Mustafa Kemal Atatürk ve bu destanı manzum hâle getirerek ölümsüzleştiren Mehmet Akif Ersoy’un ruhlarına, kalplerimizden koparak ulaşan birer fatihadır artık.
Ne mutlu o askere!
Ne mutlu o komutana!
Ne mutlu o şaire! Böyle değerlere sahip olan milletime ne mutlu!..
Canay Davran
Radyoyu Tıkla, İstiklal Marşı'nın
Şiir ya da Marş Hâlini Seç: Dinle
İSTİKLAL MARŞI ve NOTALARI
[MARŞ, NOTA ve FOTOĞRAFLARI Büyütmek İçin Üstlerini Tıklayın]