İstanbul, güzel şehir …
İstanbul: Roma ve Osmanlı gibi dünya devletlerine yüz yıllarca başkent olmuş muhteşem kent…
İstanbul: 2010 yılının “Avrupa Kültür Başkenti”…
Binlerce yılın mirasını taşıyan, dev hazine: İstanbul…
İstanbul: Dünyanın en güzel onlarca deresinin aktığı su kenti…
İstanbul: Kötü ellerin mahvettiği, açgözlülük, hırs, rant kavgaları nedeniyle 21. yüz yılda sellerle boğuşan, her felakette mezraya dönen acınası şehir…
Son birkaç günde Marmara’nın ve 2010’un Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un sele teslim oluşunu yaşadım, gördüm.
Televizyonlar da konunun üstünde…
İzledikçe insanoğlunun çok yönlü zayıflığını görüyorsunuz.
Sel, ihmal cinayetleri, el atıp kurtaracağı insanlar ölüme doğru kayarken talan peşindeki yağmacılar...
İstanbul hasta… Hem de uzun yıllardır.
Doğasıyla toplu aklıyla insanıyla hasta İstanbul…
İstanbul’a, İstanbulluya acıyorum.
İkisi de tedavisi olmayan bir hastalığa tutulmuş yakınlarım sanki… Gözlerimin önünden, ellerimden kayıp giderken hiçbir şey yapamıyorum. İyileşmesi için dua ederken çaresizce izliyorum olanları.
Kapkara bir duygu kaplıyor içimi. Sel suları etrafta akıp giderken, aktığı yerdeki her şeyi beraberinde yok ederek götürürken sadece bakakaldık halkça.
Eskilerin anlattığına göre, geçmişte bu boyutta felaketler yaşanmazmış İstanbul’da…
O zamanlar mahalleler mahalle, dereler de dereymiş.
Strabon’un haritalarında gördüm hepsini. İnceledim tek tek…
Ne yazık ki o dereleri çalmış birileri.
Bugün onların yerlerinde; evler, apartmanlar, siteler var.
İstanbul: Kaçak yapıların, siyasi rantların, kişisel çıkarların yok etmeye kalktığı koca kent…
Ya bir mucize paklar seni ya da imdadına koşacak sevdalılar…
Bugün; kültür, sanat, biraz da tarihten bir şeyler yazmaktı amacım. Kalem yazmadı kâğıda. Uzun süre bakıştık boş sayfalarla…
Gün, “İstanbul’a ağıt günü…”
Siz olsanız ne yazardınız ki?
HABERCİDEN
İdil Tulunoğlu
İstanbul-Özel