Bu satırları okuyanlar; "Ne biçim cümle bu? Spor sözcüğü insanı bıktıracak kadar çok tekrarlanmış." diyecekler.
Amacım da o zaten.
Yapılan eylemin adı spor ama asla azımsanmayacak sayıda "Vandal Savaşçısı" mevzilenmişti tribünlerde...
Belli ki tuttukları takımı coşturmak için gelmemişler salona...
Tüm dertleri; içinde bulundukları salonu tahrip etmek, başka insanlara vahşi bir ilkellikle saldırmak, içlerindeki kin ve öfkeyi etrafa kusarken mümkün olan en fazla tahribatı yaparak ön plana çıkmak. Ön plana çıkacaklar ki kendileriyle aynı kafa yapısındaki insanımsılara, "Sen neymişsin be abi!" dedirtecekler.
Tuttukları spor kulübüne kestirtecekleri ceza da öğünecekleri iğrençliğin ikramiyesi onlar için...
Birkaç gündür; Fenerbahçe kalemşörleri, kulübe ait televizyon kanalının programcıları ve bazı yöneticiler duygularını frenleme başarısını gösteremedi. Yönetici, koç ve oyuncular; görevleri "bilmek" olmasına rağmen, oyun kurallarını hâlâ öğrenmemiş olmaları nedeniyle kamuoyunu rahatsız edecek olaylarda etken oldular.
Yazık değil mi?
Yazık değil mi kulübün kaynaklarına...
Olayların şu ya da bu nedenden kaynaklandığını söyleyen birileri çıkıp ortalığı karıştırıyor, hemen arkasından da ben değil onlar yaptı diyerek konuyu saptırıyor; spora, sportmenliğe zarar veriyor.
Ben taraftarım diyen Vandal sürüsü de "Bizi dolduruşa getirdiler." diyor. Dolma kardeşim. Neden doluyorsun ki?
Sana; dol da etrafı dağıt, vur, kır, milli servete ve takımına zarar ver diyen mi var? Hadi farzedelim ki öyleleri de var.
Sende hiç akıl yok mu?
İşin bir diğer yanıysa anlı şanlı spor basınımızın bilgisizliği ve bilgisizliklerine bakmadan olayları provoke etmeye kalkmaları...
Efendim, "Bu maçtan önce oynanan karşılaşmada hakemler kuralları tam olarak uygulamışlar. Halbuki başka hakemler o kuralı uygulamaktan kaçıyorlarmış. Uygulamak için bula bula final maçlarını mı bulmuşlar? Uygulayacaklarına kuralın etrafından dolaşsalarmış ya!"
Bunu yazanlara benden, en sportmen duygularla koskoca bir "Yuuuuhhhhh!"
Kural tanımamak, kuralları çıkardaşlarının durumuna göre esnetip katılaştırmak, olayları provoke etmek bir kısım basın çalışanımızın uzun zamandır izlediği bir yol. Çok sattıklarını, gazetecilik yaptıklarını, önemli bir konuma oturduklarını zannediyorlar.
Birçok şeyin onların dedikleri gibi olmadığını biliyoruz hepimiz.
Biz biliyoruz da onlar bilmiyor mu?
Biliyorlar tabii...
Olaylar istenmeyen bir yola girince sürekli olarak, üçüncü şahıslar temasını işlemeye başladıklarından belli bu... Birçoğunu "değmez" diyerek es geçtim ama Vatan Gazetesi'nde yazan Kaan Kural da pes dedirtecek şekilde aynı kuralsızlık ağına düşmez mi?
Ertesi gün, okurlarından özür dilemeyi unutarak ilk günkünün tam tersi bir yazıya imza attı. O yazının içeriği, hemen üstte belirttiğim üçüncü şahıslar temasıyla bire birdi sanki...
Bu tür olaylarla amatöründen profesyoneline, güreşinden futboluna kadar birçok spor dalında karşılaşıyoruz. Olayları çıkaranlar da daima taraftar adı verilen Vandal bozuntuları ile bazı yönetilmeye muhtaç yöneticiler oluyor.
Eğer bir ülkede basketbol sporunun en üst yöneticisi bir basketbol maçında saldırıya uğruyorsa şampiyon takımın yönetici, teknik adam ve oyuncuları dayak yiyorsa bu işi görmezden gelerek ya da olayları hafife alarak düzeltemeyiz.
Bu nedenle "Olayları bir iki kendini bilmez yaptı.", "Bu olaylar koskoca bir camiaya mal edilemez." türünden söylemlere itibar etmemek gerek.
Sahaya onca maddeyi bir iki kişi mi attı? Tam tersine, olaylara karışmayanlar birkaç kişiydi bence...
Anlayamadığım şu: Statlarda, spor salonlarında onca kamera varken bu Vandalların hepsini tespit etmek nasıl mümkün olmaz?
Olaylara karışan tüm Vandallar; kameralar sayesinde yakalanabilir, yargılanabilir, suçluysa cezaya çarptırılabilir.
Hiçbir şey değişmediği için rahatlıkla söyleyebilirim ki şu sözü yıllarca önce de yazmıştım: Suçu sabit olan her Vandal; insanlara, sahalara ve sosyal çevreye verdiği zararı ödemekle yükümlü olmalı. Saldırıp zarar verdikleri kişilerin hastane masrafları dahil, olaya ilişkin her türlü giderler bunların üzerine yıkılmalı. Tazminat davalarıyla karşı karşıya bırakılmalılar. Bunlar verdikleri zararla orantılı olarak gerekirse hayat boyu; amatörler dahil, her türlü spor karşılaşmasını izlemekten men edilmeli. Tabii ki tüm bunların yanında, ücretini ceplerinden karşılayacakları, zorunlu bir "İnsanlık ve Davranış Eğitimi"ne de tabi tutulmalılar.
Artık "büyük taraftar", "taraftar haklı", "taraftar ne yapsın" dalkavukluğunu da bırakmalı herkes.
"Spor Polisi" konusu da ciddiyetle girmeli gündeme...
Uygulama bir başlasın hele, bakın o zaman ne olur.
Cezaları failler yerine kulüplerin sırtına yüklemekle bu iş önlenemez. Üstelik; sorumluluktan kaçmanın ve "Bakın, ben bu işleri önlemeye çalışıyorum. Oysa kulüpler..." aldatmacasının en çirkin yoludur bu!
Anlayamadığım bir noktada; beşinci maçta küfür üstüne küfür eden bazı Fenerbahçeli oyuncularla aynı kulübün koçuna hiç ceza verilememesi.
Hele hele biri var ki!..
Eh, sen ceza vermekten korkar ya da gazete ve televizyonlara yansıyan bu olayları görmezden gelirsen, olacağı budur. Suçun cezasını vermekten korkanlar daha büyük suçların işlenmesine yol açarlar. Madem kuralları işletemeyeceksin o zaman soyunma bu işlere, soyunma basketbolu yönetmeye ...
Kime seslendiğim açıkça belli oluyor değil mi? Efes Pilsen'in ilk galibiyetini aldığı üçüncü maçtan bu yana geliyorum diyen olaylar için yeterli tedbiri almayanlardan. Federasyon yetkililerinden...
Son sözüm; Efes Pilsen Koçu Ergin Ataman'ı hak etmediği hâlde zor duruma iterek, olayları gerçek çizgisinden uzaklaştıracak bir soru yönelten Ersin Düzen'e...
Aslında çok beğendiğim bu kardeşimiz bence yanlış bir yol izledi bu gece... Haberci, televizyon ekranında göründüğü an taraftar elbisesinden sıyrılmayı da becerebilmeli.
Ataman kendisini sıkıştırsa ne diyecekti acaba? Diğerlerinin de sıkça kullandığı kaçış yoluna sapıp "İzleyici öğrenmek istiyor"dan başka ne diyebilirdi ki...
Ergin Ataman finallerin ilk maçından sonra hakemler hakkında beyanda bulunmuşmuş da. İnsaf!
İnsaf ki ne insaf!
O maç serinin ilk maçıydı. Bugünküyse altıncısı...
Yani aradan bir dolu gün, beş rakamıyla ifade edilen bir dolu maç geçti... Belki de bir anlık boş bulunmayla ağzından çıktı o sözler.
Yine de Ersin Düzen kalitesinde birinden daha dikkatli olmasını beklerdim kuşkusuz.
Pusuda Vandallar var. Onları unutmamak gerek.
Amacım da o zaten.
Yapılan eylemin adı spor ama asla azımsanmayacak sayıda "Vandal Savaşçısı" mevzilenmişti tribünlerde...
Belli ki tuttukları takımı coşturmak için gelmemişler salona...
Tüm dertleri; içinde bulundukları salonu tahrip etmek, başka insanlara vahşi bir ilkellikle saldırmak, içlerindeki kin ve öfkeyi etrafa kusarken mümkün olan en fazla tahribatı yaparak ön plana çıkmak. Ön plana çıkacaklar ki kendileriyle aynı kafa yapısındaki insanımsılara, "Sen neymişsin be abi!" dedirtecekler.
Tuttukları spor kulübüne kestirtecekleri ceza da öğünecekleri iğrençliğin ikramiyesi onlar için...
Birkaç gündür; Fenerbahçe kalemşörleri, kulübe ait televizyon kanalının programcıları ve bazı yöneticiler duygularını frenleme başarısını gösteremedi. Yönetici, koç ve oyuncular; görevleri "bilmek" olmasına rağmen, oyun kurallarını hâlâ öğrenmemiş olmaları nedeniyle kamuoyunu rahatsız edecek olaylarda etken oldular.
Yazık değil mi?
Yazık değil mi kulübün kaynaklarına...
Olayların şu ya da bu nedenden kaynaklandığını söyleyen birileri çıkıp ortalığı karıştırıyor, hemen arkasından da ben değil onlar yaptı diyerek konuyu saptırıyor; spora, sportmenliğe zarar veriyor.
Ben taraftarım diyen Vandal sürüsü de "Bizi dolduruşa getirdiler." diyor. Dolma kardeşim. Neden doluyorsun ki?
Sana; dol da etrafı dağıt, vur, kır, milli servete ve takımına zarar ver diyen mi var? Hadi farzedelim ki öyleleri de var.
Sende hiç akıl yok mu?
İşin bir diğer yanıysa anlı şanlı spor basınımızın bilgisizliği ve bilgisizliklerine bakmadan olayları provoke etmeye kalkmaları...
Efendim, "Bu maçtan önce oynanan karşılaşmada hakemler kuralları tam olarak uygulamışlar. Halbuki başka hakemler o kuralı uygulamaktan kaçıyorlarmış. Uygulamak için bula bula final maçlarını mı bulmuşlar? Uygulayacaklarına kuralın etrafından dolaşsalarmış ya!"
Bunu yazanlara benden, en sportmen duygularla koskoca bir "Yuuuuhhhhh!"
Kural tanımamak, kuralları çıkardaşlarının durumuna göre esnetip katılaştırmak, olayları provoke etmek bir kısım basın çalışanımızın uzun zamandır izlediği bir yol. Çok sattıklarını, gazetecilik yaptıklarını, önemli bir konuma oturduklarını zannediyorlar.
Birçok şeyin onların dedikleri gibi olmadığını biliyoruz hepimiz.
Biz biliyoruz da onlar bilmiyor mu?
Biliyorlar tabii...
Olaylar istenmeyen bir yola girince sürekli olarak, üçüncü şahıslar temasını işlemeye başladıklarından belli bu... Birçoğunu "değmez" diyerek es geçtim ama Vatan Gazetesi'nde yazan Kaan Kural da pes dedirtecek şekilde aynı kuralsızlık ağına düşmez mi?
Ertesi gün, okurlarından özür dilemeyi unutarak ilk günkünün tam tersi bir yazıya imza attı. O yazının içeriği, hemen üstte belirttiğim üçüncü şahıslar temasıyla bire birdi sanki...
Bu tür olaylarla amatöründen profesyoneline, güreşinden futboluna kadar birçok spor dalında karşılaşıyoruz. Olayları çıkaranlar da daima taraftar adı verilen Vandal bozuntuları ile bazı yönetilmeye muhtaç yöneticiler oluyor.
Eğer bir ülkede basketbol sporunun en üst yöneticisi bir basketbol maçında saldırıya uğruyorsa şampiyon takımın yönetici, teknik adam ve oyuncuları dayak yiyorsa bu işi görmezden gelerek ya da olayları hafife alarak düzeltemeyiz.
Bu nedenle "Olayları bir iki kendini bilmez yaptı.", "Bu olaylar koskoca bir camiaya mal edilemez." türünden söylemlere itibar etmemek gerek.
Sahaya onca maddeyi bir iki kişi mi attı? Tam tersine, olaylara karışmayanlar birkaç kişiydi bence...
Anlayamadığım şu: Statlarda, spor salonlarında onca kamera varken bu Vandalların hepsini tespit etmek nasıl mümkün olmaz?
Olaylara karışan tüm Vandallar; kameralar sayesinde yakalanabilir, yargılanabilir, suçluysa cezaya çarptırılabilir.
Hiçbir şey değişmediği için rahatlıkla söyleyebilirim ki şu sözü yıllarca önce de yazmıştım: Suçu sabit olan her Vandal; insanlara, sahalara ve sosyal çevreye verdiği zararı ödemekle yükümlü olmalı. Saldırıp zarar verdikleri kişilerin hastane masrafları dahil, olaya ilişkin her türlü giderler bunların üzerine yıkılmalı. Tazminat davalarıyla karşı karşıya bırakılmalılar. Bunlar verdikleri zararla orantılı olarak gerekirse hayat boyu; amatörler dahil, her türlü spor karşılaşmasını izlemekten men edilmeli. Tabii ki tüm bunların yanında, ücretini ceplerinden karşılayacakları, zorunlu bir "İnsanlık ve Davranış Eğitimi"ne de tabi tutulmalılar.
Artık "büyük taraftar", "taraftar haklı", "taraftar ne yapsın" dalkavukluğunu da bırakmalı herkes.
"Spor Polisi" konusu da ciddiyetle girmeli gündeme...
Uygulama bir başlasın hele, bakın o zaman ne olur.
Cezaları failler yerine kulüplerin sırtına yüklemekle bu iş önlenemez. Üstelik; sorumluluktan kaçmanın ve "Bakın, ben bu işleri önlemeye çalışıyorum. Oysa kulüpler..." aldatmacasının en çirkin yoludur bu!
Anlayamadığım bir noktada; beşinci maçta küfür üstüne küfür eden bazı Fenerbahçeli oyuncularla aynı kulübün koçuna hiç ceza verilememesi.
Hele hele biri var ki!..
Eh, sen ceza vermekten korkar ya da gazete ve televizyonlara yansıyan bu olayları görmezden gelirsen, olacağı budur. Suçun cezasını vermekten korkanlar daha büyük suçların işlenmesine yol açarlar. Madem kuralları işletemeyeceksin o zaman soyunma bu işlere, soyunma basketbolu yönetmeye ...
Kime seslendiğim açıkça belli oluyor değil mi? Efes Pilsen'in ilk galibiyetini aldığı üçüncü maçtan bu yana geliyorum diyen olaylar için yeterli tedbiri almayanlardan. Federasyon yetkililerinden...
Son sözüm; Efes Pilsen Koçu Ergin Ataman'ı hak etmediği hâlde zor duruma iterek, olayları gerçek çizgisinden uzaklaştıracak bir soru yönelten Ersin Düzen'e...
Aslında çok beğendiğim bu kardeşimiz bence yanlış bir yol izledi bu gece... Haberci, televizyon ekranında göründüğü an taraftar elbisesinden sıyrılmayı da becerebilmeli.
Ataman kendisini sıkıştırsa ne diyecekti acaba? Diğerlerinin de sıkça kullandığı kaçış yoluna sapıp "İzleyici öğrenmek istiyor"dan başka ne diyebilirdi ki...
Ergin Ataman finallerin ilk maçından sonra hakemler hakkında beyanda bulunmuşmuş da. İnsaf!
İnsaf ki ne insaf!
O maç serinin ilk maçıydı. Bugünküyse altıncısı...
Yani aradan bir dolu gün, beş rakamıyla ifade edilen bir dolu maç geçti... Belki de bir anlık boş bulunmayla ağzından çıktı o sözler.
Yine de Ersin Düzen kalitesinde birinden daha dikkatli olmasını beklerdim kuşkusuz.
Pusuda Vandallar var. Onları unutmamak gerek.
HABERCİDEN
Günay Tulun
İstanbul-Özel