ÖMER SAĞLAM *Toprak Atanınız Bol Olsun


Ülkemizde az da olsa gayrimüslim vatandaşlarımız da var malum. Onların en azından meşhurları, millete ve memlekete faydalı olanları, ya da eser bırakanları öldüğünde, Müslümanlar olarak arkalarından ne diyeceğimiz ve nasıl dua edeceğimiz konusunda bazen bocaladığımız olur. Hele hele dua eden kişi benim gibi az çok medya mensubuysa, yapacağımız duâ hakkında kılı kırk yararız! Çünkü olmadık itiraz ve tenkitlere muhatap oluruz. Vaktiyle Hrant Dink için "Allah rahmet eylesin" demiştim de neler neler işitmiştim çok bilmişlerden. Hatta en yakın dostlarım bile "Ömer Bey, gayrimüslimler için rahmet dilenmez, toprağı bol olsun denir" diyerek beni uyarmışlardı.

Ben de kendilerine; "Hiç kimse Allah'ın rahmetinin kahyası değildir. O rahmetini kime isterse ona verir. Bizimkisi sadece bir temennidir. Eğer gayrimüslimlere rahmet dilemekle, size düşen rahmetin eksileceğini düşünüyorsanız, sakın korkmayın. Ben, bana düşecek rahmetten bir kısmının gayrimüslimlere verilmesini istiyorum. Unutmayın Allah'ın rahmeti sonsuzdur. 'Rahmetim gazabımı geçti"
şeklinde bir kutsi hadis olduğu da söylenir..." şeklinde cevap verirdim.

Bu anlamda ben, gayrimüslimler için yaptığım "Allah rahmet eylesin" duasını, en son fotoğraf sanatçısı Ara Güler için yapmıştım galiba ve şöyle demiştim: "Türkiye’nin tanıtımına fotoğraflarıyla katkıda bulunan Ara Güler’e de Tanrı’dan rahmetler diliyorum. Mekânı cennet olsun."

Okuyamayanlar için o yazıda geçen bir bölümü tekrar etmenin faydalı olacağına inanıyorum: "Ara Güler’in vefatı sebebiyle özellikle sosyal medyada 'gayrimüslimler için rahmet dilenir mi' tartışması yapılıyor. Neymiş efendim 'onlar için rahmet dilenmez, toprağı bol olsun' denirmiş. Ne kadar saçma ve icapsız bir tartışma. Sırf nüfus cüzdanında Müslüman yazıyor diye hırsızlara, zânilere, katillere ve vatan hainlerine rahmet dile, Ara Güler gibi bir vatansevere dileme; yok böyle bir İslam. Varsa bile ben böyle bir İslam’ı kabul etmiyorum zaten. Zira benim Müslümanlığım ve Türk Milliyetçiliğim, Türk devletine sadakatle bağlı kaldıkları, vatana ihanet içinde olmadıkları sürece Müslüman olsun veya olmasın, bütün yurttaşlarıma hatta insanlığa faydası dokunmuş herkese rahmet dilememi gerektirmektedir. Ben, Allah’ın rahmetinin kahyası değilim ki. Neticede rahmetin sahibi, rahmetini kimlere vereceğini en iyi bilendir. Bizimkisi karar değil, temennidir sadece.

Bir rivayete göre; Hz. Peygamber, Abdullah b. Selam isimli bir Yahudi aliminin cenaze namazını kaldırmıştır. Başka bir rivayete göre ise Abdullah b. Selam ölmeden önce zaten Müslüman olmuştu ve peygamber onun için cenaze namazını kıldırmıştır. Oysa hadis alimleri derler ki; 'Uydurma hadislerin ve İsrailiyatın İslam’i çevrelere yayılmasın Abdullah b. Selam, Vehb b. Münebbih ve Ka’bel Ahbar gibi Yahudi iken sonradan Müslüman olan alimlerin büyük etkileri olmuştur. Onlar sokuşturmuştur İsrailiyat denilen bilgileri İslam kaynaklarına…' Buradan çıkarılacak sonuç, bu adamların gerçek anlamda Müslüman olmadıklarıdır. Eğer olsalardı bunu yapmazlardı.

Ancak çok daha kuvvetli bir rivayete göre ise, Hz. Peygamber, önlerinden bir cenaze geçerken ayağa kalktığında, yanında bulunan Sahabeler; 'Ya Rasulullah o bir Yahudi idi, onun için neden ayağa kalktınız?' dediklerinde, O insan Peygamber, şu cevabı vermiştir: 'Olsun, o da bir insan değil midir?'

Hadisler bir yana; Allah yüce kitabında din farkı gözetmeksizin der ki; 'Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır…'(Mâide/32). Aslında başka söze gerek yok; dünyaya şöyle bir bakın, Allah’ın rahmetini kimlere verdiği apaçık görülmektedir…"(1)

Geçenlerde sosyal medya arkadaşım olan G.Ü. Öğretim Üyesi Prof. Dr. M.Çağatay Özdemir, facebook sayfasında "Toprağı bol olsun denmez. Öğrenemedik gitti!" şeklinde bir yorum yapınca, onun sayfasında da küçük bir tartışma, daha doğrusu bilgi paylaşımı olmuş.

Ben eskiden gayrimüslimler için neden "Toprağı bol olsun" denildiğini kendi kendime sorar ve şöyle cevaplandırırdım bu soruyu: "Keferenin üstüne toprağı çok atın ki; bir daha yeryüzüne çıkamasın. Yani hortlayamasın da..."

Meğer kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. M. Çağatay Özdemir'in, sayfasında aynı Üniversitede Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Necati Demir harika bir yorum yapmış bence. Kendi sayfama da taşıdığım yorumunda şöyle demiş Necati Demir: "Eski Türklere, yani İslamiyet öncesi Türklere ait bir deyimdir. Kurgan tipi mezarların yapıldığı zamanlarda, devlet idarecilerinin biri öldüğünde insanlar birer sepet toprak getirirlerdi cenazeye... Kurgana koyarlardı. Toprağı yüksek kurganlar, seveni çok olup çok toprak getirilenlerindir... Yani işin Türkçesi çok toprak gelsin de seveni bol görünsün.... Kurganda toprağı az olanlar sevilmeyen ve zalim bilinir vesselam.... Kurgandaki toprağı yüksek olanlar da tarih boyunca 'İYİ ADAM' bilinir. 'Toprağı bol olsun' deyimi budur..."
*
Sayfama taşıdığım bu yorumun altına, Hayrullah Arslanoğlu isimli arkadaşım benzer anlama gelecek şekildeki mantık gereği olan şu yorumu yapmış: "Bu konuda çok şeyler söylenir dostum. Orta Asya'daki kadim Türk Yurtlarında, ölüler defnedildikten sonra, yaban hayvanlarının toprağı eşeleyip cesedi parçalamaması için, mezarı biraz derin kazarlar ve mezar üstünün, kocaman bir yığın halinde toprakla kaplanmasına özen gösterirlermiş. Yani ne kadar çok toprak konulursa, ceset, yaban hayvanlarının vereceği zarara karşı o kadar çok korunaklı olurmuş. Bu nedenle 'Toprağı bol olsun' denildiği de söylenir."
*
Yılmaz Kula isimli arkadaşım ise "Tümülüsler de öyle. Toprak yığının büyük veya küçük olması kişinin mevki ile düz orantılı" şeklinde bir yorumla katılmış bilgi paylaşımına.
*
Yaptığım araştırmada Diyanet İşleri Eski Başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş'in, konuya dini açıdan yaklaşarak "Toprağı bol olsun" deyiminin, aslında gayrimüslimler için yapılan bir duâ olduğunu söylüyor. Şu sözler kendisine aittir:

"...Ölen Müslüman için 'Allah rahmet etsin, yani acısın, bağışlasın' diye dua edilirken Müslüman olmayan biri için 'Toprağı bol olsun' denilir. Bunun anlamı şudur. Kabre konulan iyi kişiler, kendilerini saraylar gibi bir mekânda hissederler. Kötü kişilerin yeri dardır. Çünkü cezalıdırlar. Cezaevi dar olur. Hele hücre hapsine atılanlar, mekân darlığından ne çekilmez bir durum içindedirler. Yaşanmadıkça bilinmez. Hz. Peygamber, kabrin suçlu kişileri daralarak sıkacağını buyurmuştur. Tabii sıkıştırılan beden değil, ruhtur. Beden zaten ölümden itibaren çürüyüp toprak olma yoluna girmiştir. 'Toprağı bol olsun' sözüyle o kişinin mekânının geniş olması temennisinde bulunulur. Maalesef kültürümüzden git gide uzaklaştığımız için bu tabirleri bilmiyoruz..."(2)
*
Prof.Dr. Nihat Hatipoğlu'na bakılırsa; "Bir Müslüman, bir Müslüman'a 'Toprağı bol olsun' demez. Bir Müslüman'ın ölen bir Müslüman için diyeceği söz 'Allah rahmet eylesin'dir"(3)
*
Doç. Dr. Mustafa Aksoy ise özelden göndermiş olduğu mesajında, sebebini belirtmeksizin "Toprağı bol olsun" tabirinin, Osmanlı'dan kalma bir gelenek olduğunu söylüyor.
*
Yukarıdaki bilgileri üst üste koyunca ben şöyle bir sonuca varmış bulunuyorum. Normal şartlarda, yani insanlar gösteriş ve riya için cenaze törenlerine katılıp toprak atma yarışına girmedikleri takdirde, mezarların üzerindeki toprağın miktarı, içinde yatanın itibarı ile doğrudan alakalıdır. Toprak ne kadar çoksa, o adam hayatta iken sevilen birisidir ve bu sebeple cenazesine çok sayıda kişi katılmıştır. Dolayısıyla kabrine de çok miktarda toprak atılmıştır. Bu sebeple insanlar için hayatta iken yapılan hayır dualardan birisi şöyledir Anadolu'da "Toprak atanın bol olsun!".

Yani bu dua ile demek istenir ki; kişinin gerçek değeri ancak öldüğünde anlaşılır. Kişi ölünce artık kimseye faydası dokunamaz, ondan menfaat elde etmek artık mümkün değildir. Cenazeye gelenler bunu bilerek gelirler. Bu gerçeğe rağmen, cenazesine katılanlar ve kabrine toprak atanlar ne kadar çok ise o kişi hayatta iken o kadar değerli, o kadar sevilen birisidir. Merhum Türkeş'in ve Merhum Özal'ın cenaze törenine katılan milyonları düşünün lütfen.

Anlaşılıyor ki; Müslüman'ın Müslüman için yaptığı "Toprak atanın bol olsun" duası, zaman içinde az çok anlam kaymasına uğrayarak "Toprağı bol olsun" şekline dönüşmüş ve gayrimüslimler için söylenir hale gelmiştir.

Buna ilave olarak, kabirlerin üzerindeki toprağın çokluğu ile kabirde yatanın ünü, şöhreti ve önemi arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Çok eskiden bu önem, kabrin üzerine yığılan toprakla, taşla belli ediliyordu belki. Tümülüs veya Höyük örneğinde olduğu gibi. Daha sonra ünlü kişilerin üzerine yığılan bu taş ve topraklar, yani yapay tepecikler olan Tümülüs ve Höyükler, mimari tarzda ele alınmaya başlamış olmalıdır ki; Mısır'daki Piramitler bunun en güzel ve canlı örnekleridir.

Bunun yanında, özellikle Türk dünyasında ve Türklerin gittikleri coğrafyalarda görülen Kümbet ve Türbe türü mezarlar da yine aynı anlama gelmektedir. Yani kabirdeki adamın şöhretiyle veya değeriyle doğrudan ilintilidir kümbet ve türbeler. Günümüzde, Anıtkabir'den tutun, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Süleyman Demirel'e varıncaya kadar yapılan anıt mezarlar da yine aynı anlama gelmektedir kanaatimizce. Yani Fatih Sultan Mehmet'in ya da Kanuni Sultan Süleyman'ın üzerindeki türbe ne anlama geliyorsa, Anıtkabir de aynı anlama gelmektedir ve Anıtkabir, aslında, çağdaş anlayışla ve modern mimari ile yapılan bir türbeden başka bir şey değildir. Türkmenistan'ın Merv kentindeki Sultan Sencer Türbesi hangi anlama geliyorsa Ankara'daki Anıtkabir de aynı anlama geliyordur kısaca. Allah sizleri de toprak atanı bol olan kullarından eylesin dostlarım...

Bugün "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü"dür; kadına yönelik şiddete hayır diyoruz...



Ömer Sağlam 25 Kasım 2018

1 -http://sessizliginsesleri.blogspot.com/2018/10/ermeni-aram-guleryan-ve-turk-ara-guler.html,
2-http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-56472-yazar-yazisi--topragi-bol-olsun--kimler-icin-soylenir-/

3-https://www.sabah.com.tr/webtv/nihat-hatipoglu/topragi-bo-olsun-denir-mi
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.