Her zaman Cuma'nın ilk sünnetini ve iki rekatlık farzını kılınca çıkardım camiden.
Bugün özellikle uzattım namazı!
Maksadım imamı uyarmaktı; uyardım da!
Zira günden güne cami cemaatinin azalmakta olduğunu görüyor ve sebebini merak ediyordum.
Öte yandan her hafta cami kapısında istisnasız yardım toplanması da oldukça canımı sıkıyor, her hafta camiye girerken kapıda durmakta olan yardım kutusunu görünce ister istemez yüzüm buruşuyordu!
Ayrıca zaman zaman Arab ağzıyla iç ezanı okuyan adam da bir hayli sinirimi bozuyordu ve bu konuda da imamı uyarmak için fırsat kolluyordum.
Bugün Mihraptaki imamın tam arkasında adeta onun poposuna burnunu dayayarak
namaz kılan cübbeli, sarıklı ve sarık olarak kullandığı siyah tülbendin ucu kıçına kadar uzanan sakallı genç adamı görünce imamı uyarmanın artık farz olduğuna kanaat getirdim.
namaz kılan cübbeli, sarıklı ve sarık olarak kullandığı siyah tülbendin ucu kıçına kadar uzanan sakallı genç adamı görünce imamı uyarmanın artık farz olduğuna kanaat getirdim.
Namazın sonunda imama yaklaşarak;
-"Hocam, bir iki dakika zamanınız var mı, sizinle konuşmak istiyorum" dedim.
İmam, benim Müfettiş emeklisi, üstelik de eski bir Diyanet mensubu olduğumu bildiği için;
-"Tabi hocam, buyurun" dedi.
-"Hocam, kıratınız harika. Sizin arkanızda namaz kılmaktan büyük keyif alıyorum." dedikten sonra devamla; "Ancak ben cemaatin sayısında günden güne gözle görülür bir azalma olduğunu görüyorum. Siz minberden daha iyi görüyorsunuzdur. Benim gördüklerimi, siz de görüyor musunuz?"
-"Evet" dedi imam, "Ancak cemaatin bir kısmı balkonlara çıkıyor, belki ondandır..." diye devam etti.
-"Yok hocam, ondan değil. Cemaat eskiden de çıkıyordu o balkonlara" dedim ve devamla "Bir kere hemen her hafta yardım topluyorsunuz. Cemaati bıktırdınız artık. Toplanacak yer bulamayınca da 'Ankara ve civarında inşaatı devam etmekte olan camiler ve Kur'an Kursları için' diyerek genel bir ifade ile yardım topluyorsunuz. Oysa ben biliyorum ki; sizin toplayıp Müftülüğe teslim ettiğiniz bu yardımlardan, müftünün bindiği makam aracının benzininden tutun da, Müftülüğün temizlik, demirbaş, posta, ısınma, aydınlanma giderlerine kadar her türlü gideri karşılanmaktadır.
Bakın müftüler ve diğer Müftülük çalışanları, kıçlarını bile sizin camiler için topladığınız bu paralarla satın alınan tuvalet kağıtlarıyla kuruluyorlar! Artanı da cami ve Kur'an kursu inşaatlarında kullanıyorlar. Hele hele makbuz kesilmeden toplanan yardımların başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmez! Türkiye'nin en büyük illerinden birinde, geçmişte Diyanet İşleri Başkanlığı'nın düzenlemiş olduğu ve yanılmıyorsam uzak asyadaki tsunami felaketi için toplanan yüzbinlerce liralık yardımın önemli bir kısmına İl Müftüsü, müftülük ihtiyaçları için diyerek el koymuştu da müfettişler güç bela almıştı adamın elinden bu parayı! Başka bir İl Müftüsü de trafik kazası yapıp perte çıkardığı bir makam otomobilini yenilemekte kullanmıştı camiler ve Kur'an Kursları için toplanan paraları. Lütfen artık düşün yakamızdan...
Ayrıca namaz kılarken başını neredeyse arkanıza dayayarak namaz kılan şu cemaatçi genci de münasip bir dille uyarın lütfen; gitsin caminin bir kenarında kılsın namazını. Zira cemaat olarak ben ileri bakınca sizi görmek istiyorum, bu genci değil. Çünkü ben ona değil, size uyarak namaz kılıyorum. Adam düpedüz cemaatinin propgandasını yapıyor bu giyim tarzıyla, farkın da değil misiniz? Nedir bu cemaatlerden çektiklerimiz? 15 Temmuz da mı aklımızı başımıza getirmedi bizim?
Ayrıca, şu iç ezanını okuyan adam kimdir? Türk Milleti olarak bütün makamlarda ezan bestesi yaptığımız halde bu adam neden ille de Arab ağzıyla ezan okuyor? Ben bütün bunlardan rahatsız oluyorum. Eminim ki; cemaatten pek çoğu da rahatsız oluyordur. Bunu cemaatin dönüp dönüp ezan okuyan bu adama bakmalarından anlıyorum. Lütfen bunlara dikkat edin..." dedim.
Kur'an-ı Kerim'i güzel okuma yarışmalarında dünya çapında derecesi olan imamımız, boynunu bükerek;
-"Haklısınız hocam" dedi ve devam etti: "Her hafta yardım toplanması hususunu bir iki gün önce Ankara İl Müftüsü'ne de ilettik. 'Bizi dilenci durumuna düşürdünüz' dedik. Ancak Müftü Efendi 'Cami inşaatlarını başka türlü bitirme imkanımız yok' diyerek çaresizliğini dile getirdi. O cemaatçi genç adam bugün dikkatimi çekti. Kendisini ilk defa görüyorum. Onu uyarsam, başka birisi gelir. Bunun önüne geçmek mümkün değil. İç ezanı okuyansa aha bu (yanda duran sakallı ve bakımsız bir genci işaret etti). Kasap ...'ın oğlu. Bizim kadrolu müezzini her hafta başka camide görevlendiriyor Müftülük. Biz de çaresiz bu arkadaşa müezzinlik yaptırıyoruz. O da bu kadar becerebiliyor..."
-"Hocam, ben bütün bunlardan rahatsız oluyorum. Allah namazınızı kabul etsin" diyerek ayrıldım sağlı sollu bütün kolonlarında istisnasız "LÜTFEN KONUŞMAYINIZ!" uyarıları olan camiden.
Diğer bütün etkinlikler gibi dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen ve Cumhurbaşkanının Kılıçdaroğlu'na "Yahu sen ne anlarsın ezandan ne anlarsın Kur'an'dan" diye yüklendiği, başta Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ve Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı olmak üzere, DİB yöneticilerinin de elleri patlayıncaya kadar alkışladığı "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" herkese kutlu olsun.
Câmi, kelime anlamı olarak "toplayan", "bir araya getiren" demektir. "Cem" kelimesi de aynı kökten geliyor zaten. Ancak şu bir gerçektir ki; camilerdeki eğitimli ve bilinçli cemaatin sayısında gözle görülür bir azalma yaşanmaktadır ve camiler, toplama ve bir araya getirme özelliklerini, daha doğrusu camiler, bütün Müslümanların ortak mekânları olma hususiyetlerini hızla yitirmektedir. 12 Eylül derbecilerinin "Aşağı Atatürk, Yukarı Atatürk" diyerek milleti Atatürk'ten soğuttukları gibi, bu dönemde de "Aşağı cami, yukarı cami" diyerek milleti camiden, Ezan'dan ve Kur'an'dan soğutuyorsunuz efendiler...