"Bu ülkede paralel yapılanmalar var mıdır?" şeklinde sorulacak bir soruya "hayır yoktur" demek herhalde imkânsızdır. Bu ülkede hemen her devirde "Paralel yapılanmalar" olmuştur, halen vardır ve bundan sonra da olacaktır. Günümüz Türkiye'sinde belli başlı iki adet paralel yapılanma vardır; bunlardan birisi R.Tayyip Erdoğan tarafından kurulan ve "İster kabul edilsin, isterse edilmesin, bu ülkenin yönetim sistemi artık değişmiştir" şeklinde itiraf edilen Beştepe'deki Paralel Devlet yapılanmasıdır! İkinci paralel devlet yapılanması ise bilindiği gibi, Güneydoğu bölgemizin bazı yerlerinde işi özerklik ilan etmeye kadar vardıran PKK'dır.
Gelin görün ki; algı yönetimi sayesinde bugün "Paralel Devlet" deyince biz, Fethullah
Gülen Cemaati'ni anlıyoruz. Zaten meşru devlet yapılanması tarafından verilen Paralel Devlet mücadelesi de genelde bu cemaate yöneliktir. Bank Asya'ya yapılan operasyondan sonra, Koza-İpek Grubu'na yönelik yapılan operasyon da göstermiştir ki; hükümetin bu konuda yapmış olduğu mücadele, ciddiyetten uzaktır ve iyiden iyiye muhalefeti susturmaya ve T.Erdoğan'ın tek adamlığını pekiştirmeye yönelik bir hal almış bulunmaktadır. Zaten geçenlerde yayınlanan bir kamuoyu araştırmasına göre de koalisyonu hükümeti kurulmasını istemeyenlerin başında %62 oranıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmektedir. Meğer Tayyip Bey, "İnlerine gireceğiz inlerine" diyerek tehdit ettiği Paralel Yapı'nın bir inine daha girmeyi planladığı için koalisyonu özellikle istememiş! Bize göre; Koza-İpek grubuna yönelik başlatılan operasyon bunu göstermektedir.
Kamu kurumlarını ele geçirme amacı alenen belli olan Gülen Cemaati'nin, devlet bürokrasisinden temizlenmesini Cumhuriyete sadık hemen herkes gibi biz de istiyoruz. Çünkü görevi ne olursa olsun, bürokraside görev alanların vazifesi, bazı karanlık amaçlı tarikat, cemaat vb. yapılanmalara hizmet değil, milletin ortak teşkilatı olan devlete hizmettir. Bu amaçla, sadece Gülen Cemaati'ne hizmet etmeyi ve bu yolla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirmeyi ve rejimi değiştirmeyi amaçlayan bürokratların değil, bu türlü yapılanmaların tamamına hizmet edenler temizlenmelidir devlet bürokrasisinden.
Ancak gelin görün ki; sadece Emniyet ve Adalet teşkilatıyla sınırlı kalan bu operasyonlar tamamen göstermelik ve göz boyama amaçlıdır. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz operasyonları gibi. Ayrıca, Tayyip Bey'in sadece kendisi için risk teşkil eden kurumlara yönelmiş olması, bu operasyonların ciddiyeti ve amacı konusunda ister istemez insanlarda şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca, Paralel Yapı'nın temsilcilerinden olduğu ya da en azından bu yapıya finansal destek sağladığı iddiasıyla Koza-İpek grubuna yönelik başlatılan operasyonların iyi niyetten yoksun ve hukuksuz olduğu da ortadadır. Gözaltına alınan 7 grup çalışanının, savcılık tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakılması da zaten bunu göstermektedir. Aklı başında ve kinden arınmış bir mantıkla düşünme kabiliyeti bulunan herkes gibi bize göre de bu operasyonlar, açıkça basın, düşünce ve teşebbüs hürriyetini hedef almış bulunmaktadır.
Dolayısıyla; her ne kadar Gülen Cemaati vb. yapılanmalardan hazzetmesek de, Koza-İpek grubuna yönelik ekonomik kayba uğratma ve yıldırma maksadı taşıyan operasyonlara onay vermemiz asla düşünülemez.
Devletin elinde başka denetim enstrümanları varken, henüz işin başında işin içine Cumhuriyet Savcısının ve polisin dahil edilmesi, yanlış oğlu yanlıştır. Polis ve Cumhuriyet Savcısı, ancak diğer denetim organlarının yapmış olduğu denetim ve murakabe çalışmalarından sonra ve gerekirse devreye girmeliydiler. Çünkü "Hukuk Devleti" olmak bunu gerektirmektedir.
İtiraf edelim ki; "Paralel Yapı" ile yapılan mücadele de gün geçtikçe sanal "Ergenekon Terör Örgütü" ile yapılan mücadeleye benzer bir hal almaya başlamış bulunmaktadır. Özellikle Emniyet ve adalet teşkilatında şu ya da bu sebeplerle istenmeyen hemen bütün memurlar, "Paralelci" yaftalamasıyla yerlerinden edilmekte, kendilerine savunma hakkı bile verilmemektedir.
İşin garip tarafı, bu operasyonlarda gerçek paralelcilere dokunulmamakta, mesela çevrelerinde "abla" ve "abi" olarak bilinenler, cemaat için para toplayanlar, cemaatin propagandasını yapanlar, sohbetlerine katılanlar, cemaatin yayını olan gazete, dergi ve kitapları satanlar yerlerinde oturmaya devam etmekte, ancak muhtemelen yine onların tuzağına düşen garibanlar birbir yerlerinden edilmektedir. Çünkü bu adamların en iyi bildikleri şey başkalarına kumpas ve tuzak kurmak ve başkalarının aleyhine muhbirlik ve gammazlık yapmaktır. Zira onlar bidayette öyle yetiştirilmişlerdir! Onların kullanılma amaçları budur!
Paralelle Mücadele Diyanet'e Kadar Uzanacak mı? Hemen her kurumda olduğu gibi Diyanet teşkilatında da Gülen Cemaati'ne mensup adamlardan bolca bulunmaktadır. Mesela ben, vaktiyle Diyanet'te açıkça cemaat propagandası yapan, Diyanet tarafından yayınlanan onca yayın varken, koltuğunun altına Zaman grubu tarafından yayınlanan kitapları sıkıştırıp satmaya çalışan Başmüfettişler ile Diyanet'ten emekli olduktan sonra gruba ait kuruluşlarda idarecilik yapan ve buraları adeta Diyanet'teki cemaatçilerin toplanma ve Diyanet'teki bilgilerin paylaşılma yeri olarak kullanan başmüfettişler tanırım. Elbette oralara gidip gelen bazı isimleri de...
Mesela, 2000'li yıllara gelindiği halde "Günahtır" diyerek evine televizyon sokmayan ve çocuklarının televizyon seyretme ihtiyacını apartman komşularından gideren paralelciler tanırım. DİB tarafından idare edilen STK'lardan emekli edildikten sonra tekrar aynı kuruluşlarda işe alınarak çift maaş alması sağlanmak suretiyle ödüllendirilenler, hatta bununla yetinilmeyerek çoluk çocuğu da aynı kuruluşlarda istihdam edilen paralelciler tanırım.
Dolayısıyla; önce CHP'den milletvekili seçilip, sonra istifa ederek eski partisi hakkında demediğini bırakmayan, CHP'li iken bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hakkında yapmadığı hakareti bırakmadığı halde partisinden istifa ettikten sonra aynı şahıslara övgüler düzen İhsan Özkes ve devletin en tepesindeki Cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından bile PKK terör örgütünün uzantısı ilan edilen HDP'den milletvekili seçilen Nizamettin Erdoğmuş gibi din adamlarını yetiştiren Diyanet'in de, gerek Gülen Cemaati'ne, gerekse benzeri başka yapılara hizmet eden bürokratlardan tez elden temizlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mesela Mustafa Kemal Paşa tarafından huzurdan kovulan Said-i Nursî isimli şahsa ait "İşârât'ül İ'caz" isimli kitabı, Diyanet yayını olarak basan ve basılmasına vesile olan adamlar kimlerdir, bu adamların da Diyanet'ten temizlenmesi gerekmez mi? Eğer bunları yapamıyorsanız, kusura bakmayın; sizin Paralel Yapı ile mücadelenizi hiç kimse ciddiye almaz.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Fethullah Gülen'in yapmış olduğu malum beddua hakkında vermiş olduğu "Bunun beddua olmadığı konusunda açıklama istediler. Bizzat geldiler, hatta bir kaç koldan. Nedir bu açıklayın dediler, beddua olmadığını söylememi istediler. Bir kaç satır da olsa açıklama yapmamı söylediler..."(*) şeklindeki beyanatın ayrıntısını mutlaka açıklamalıdır. Kendisine gelenler kimlerdi? Bu baskı, kurum içinden mi geldi, yoksa kurum dışından mı? Eğer kurum içinden geldiyse, Mehmet Görmez bunun gereğini yaptı mı/yapabildi mi?
Gelin görün ki; algı yönetimi sayesinde bugün "Paralel Devlet" deyince biz, Fethullah
Gülen Cemaati'ni anlıyoruz. Zaten meşru devlet yapılanması tarafından verilen Paralel Devlet mücadelesi de genelde bu cemaate yöneliktir. Bank Asya'ya yapılan operasyondan sonra, Koza-İpek Grubu'na yönelik yapılan operasyon da göstermiştir ki; hükümetin bu konuda yapmış olduğu mücadele, ciddiyetten uzaktır ve iyiden iyiye muhalefeti susturmaya ve T.Erdoğan'ın tek adamlığını pekiştirmeye yönelik bir hal almış bulunmaktadır. Zaten geçenlerde yayınlanan bir kamuoyu araştırmasına göre de koalisyonu hükümeti kurulmasını istemeyenlerin başında %62 oranıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmektedir. Meğer Tayyip Bey, "İnlerine gireceğiz inlerine" diyerek tehdit ettiği Paralel Yapı'nın bir inine daha girmeyi planladığı için koalisyonu özellikle istememiş! Bize göre; Koza-İpek grubuna yönelik başlatılan operasyon bunu göstermektedir.
Kamu kurumlarını ele geçirme amacı alenen belli olan Gülen Cemaati'nin, devlet bürokrasisinden temizlenmesini Cumhuriyete sadık hemen herkes gibi biz de istiyoruz. Çünkü görevi ne olursa olsun, bürokraside görev alanların vazifesi, bazı karanlık amaçlı tarikat, cemaat vb. yapılanmalara hizmet değil, milletin ortak teşkilatı olan devlete hizmettir. Bu amaçla, sadece Gülen Cemaati'ne hizmet etmeyi ve bu yolla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirmeyi ve rejimi değiştirmeyi amaçlayan bürokratların değil, bu türlü yapılanmaların tamamına hizmet edenler temizlenmelidir devlet bürokrasisinden.
Ancak gelin görün ki; sadece Emniyet ve Adalet teşkilatıyla sınırlı kalan bu operasyonlar tamamen göstermelik ve göz boyama amaçlıdır. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz operasyonları gibi. Ayrıca, Tayyip Bey'in sadece kendisi için risk teşkil eden kurumlara yönelmiş olması, bu operasyonların ciddiyeti ve amacı konusunda ister istemez insanlarda şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca, Paralel Yapı'nın temsilcilerinden olduğu ya da en azından bu yapıya finansal destek sağladığı iddiasıyla Koza-İpek grubuna yönelik başlatılan operasyonların iyi niyetten yoksun ve hukuksuz olduğu da ortadadır. Gözaltına alınan 7 grup çalışanının, savcılık tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakılması da zaten bunu göstermektedir. Aklı başında ve kinden arınmış bir mantıkla düşünme kabiliyeti bulunan herkes gibi bize göre de bu operasyonlar, açıkça basın, düşünce ve teşebbüs hürriyetini hedef almış bulunmaktadır.
Dolayısıyla; her ne kadar Gülen Cemaati vb. yapılanmalardan hazzetmesek de, Koza-İpek grubuna yönelik ekonomik kayba uğratma ve yıldırma maksadı taşıyan operasyonlara onay vermemiz asla düşünülemez.
Devletin elinde başka denetim enstrümanları varken, henüz işin başında işin içine Cumhuriyet Savcısının ve polisin dahil edilmesi, yanlış oğlu yanlıştır. Polis ve Cumhuriyet Savcısı, ancak diğer denetim organlarının yapmış olduğu denetim ve murakabe çalışmalarından sonra ve gerekirse devreye girmeliydiler. Çünkü "Hukuk Devleti" olmak bunu gerektirmektedir.
İtiraf edelim ki; "Paralel Yapı" ile yapılan mücadele de gün geçtikçe sanal "Ergenekon Terör Örgütü" ile yapılan mücadeleye benzer bir hal almaya başlamış bulunmaktadır. Özellikle Emniyet ve adalet teşkilatında şu ya da bu sebeplerle istenmeyen hemen bütün memurlar, "Paralelci" yaftalamasıyla yerlerinden edilmekte, kendilerine savunma hakkı bile verilmemektedir.
İşin garip tarafı, bu operasyonlarda gerçek paralelcilere dokunulmamakta, mesela çevrelerinde "abla" ve "abi" olarak bilinenler, cemaat için para toplayanlar, cemaatin propagandasını yapanlar, sohbetlerine katılanlar, cemaatin yayını olan gazete, dergi ve kitapları satanlar yerlerinde oturmaya devam etmekte, ancak muhtemelen yine onların tuzağına düşen garibanlar birbir yerlerinden edilmektedir. Çünkü bu adamların en iyi bildikleri şey başkalarına kumpas ve tuzak kurmak ve başkalarının aleyhine muhbirlik ve gammazlık yapmaktır. Zira onlar bidayette öyle yetiştirilmişlerdir! Onların kullanılma amaçları budur!
Paralelle Mücadele Diyanet'e Kadar Uzanacak mı? Hemen her kurumda olduğu gibi Diyanet teşkilatında da Gülen Cemaati'ne mensup adamlardan bolca bulunmaktadır. Mesela ben, vaktiyle Diyanet'te açıkça cemaat propagandası yapan, Diyanet tarafından yayınlanan onca yayın varken, koltuğunun altına Zaman grubu tarafından yayınlanan kitapları sıkıştırıp satmaya çalışan Başmüfettişler ile Diyanet'ten emekli olduktan sonra gruba ait kuruluşlarda idarecilik yapan ve buraları adeta Diyanet'teki cemaatçilerin toplanma ve Diyanet'teki bilgilerin paylaşılma yeri olarak kullanan başmüfettişler tanırım. Elbette oralara gidip gelen bazı isimleri de...
Mesela, 2000'li yıllara gelindiği halde "Günahtır" diyerek evine televizyon sokmayan ve çocuklarının televizyon seyretme ihtiyacını apartman komşularından gideren paralelciler tanırım. DİB tarafından idare edilen STK'lardan emekli edildikten sonra tekrar aynı kuruluşlarda işe alınarak çift maaş alması sağlanmak suretiyle ödüllendirilenler, hatta bununla yetinilmeyerek çoluk çocuğu da aynı kuruluşlarda istihdam edilen paralelciler tanırım.
Dolayısıyla; önce CHP'den milletvekili seçilip, sonra istifa ederek eski partisi hakkında demediğini bırakmayan, CHP'li iken bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hakkında yapmadığı hakareti bırakmadığı halde partisinden istifa ettikten sonra aynı şahıslara övgüler düzen İhsan Özkes ve devletin en tepesindeki Cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından bile PKK terör örgütünün uzantısı ilan edilen HDP'den milletvekili seçilen Nizamettin Erdoğmuş gibi din adamlarını yetiştiren Diyanet'in de, gerek Gülen Cemaati'ne, gerekse benzeri başka yapılara hizmet eden bürokratlardan tez elden temizlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mesela Mustafa Kemal Paşa tarafından huzurdan kovulan Said-i Nursî isimli şahsa ait "İşârât'ül İ'caz" isimli kitabı, Diyanet yayını olarak basan ve basılmasına vesile olan adamlar kimlerdir, bu adamların da Diyanet'ten temizlenmesi gerekmez mi? Eğer bunları yapamıyorsanız, kusura bakmayın; sizin Paralel Yapı ile mücadelenizi hiç kimse ciddiye almaz.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Fethullah Gülen'in yapmış olduğu malum beddua hakkında vermiş olduğu "Bunun beddua olmadığı konusunda açıklama istediler. Bizzat geldiler, hatta bir kaç koldan. Nedir bu açıklayın dediler, beddua olmadığını söylememi istediler. Bir kaç satır da olsa açıklama yapmamı söylediler..."(*) şeklindeki beyanatın ayrıntısını mutlaka açıklamalıdır. Kendisine gelenler kimlerdi? Bu baskı, kurum içinden mi geldi, yoksa kurum dışından mı? Eğer kurum içinden geldiyse, Mehmet Görmez bunun gereğini yaptı mı/yapabildi mi?
Ömer Sağlam
(*) http://www.milliyet.com.tr/gormez-ilk-kez-acikladi-cemaat-gund