Üretiyorsanız da, içinde mutlaka mantıklı bir sebep olsun.
Tabii bulabilirseniz…
Kaç tane savaş gördü bu elips şeklindeki gezegen?
Kaç tane yıkım atlattı?
Kaç kere bozuldu düzen, sonra kaç kere yeniden kuruldu?
Kaç gözyaşına şahit oldu?
Ya da kaç kere âşık oldu?
İmkânsızlıklardan mı bahsedeceğiz?
Sizi şu taraftan alayım o zaman…
Eğer var olduğu iddia edilen o tuhaf örgütler gerçekten varsa eğer, şu ‘’din’’i yok etmeye çalışanlar, uzaylıları saklayanlar ya da tuhaf tuhaf icatlar yapıp insanlığın bu icatlara hazır olmadığını savunanlardan bahsediyorum, hu-hu! Size zahmet şu imkânsızlıklara da bi’ el atsanız...
İmkânsızlıklardan mı bahsedeceğiz?
Sizi şu taraftan alayım o zaman…
Eğer var olduğu iddia edilen o tuhaf örgütler gerçekten varsa eğer, şu ‘’din’’i yok etmeye çalışanlar, uzaylıları saklayanlar ya da tuhaf tuhaf icatlar yapıp insanlığın bu icatlara hazır olmadığını savunanlardan bahsediyorum, hu-hu! Size zahmet şu imkânsızlıklara da bi’ el atsanız...
Mesela bir sabah silmek istediğimiz her şeyi silmiş olarak uyanabilsek…
Çok tatlı olmaz mı?
Dünya’nın en sessiz yeri neresi sizce?
Dünya’nın en sessiz yeri neresi sizce?
Korku filmlerindeki o kasvetli, rutubetli evler mi?
Kapı gıcırtısından başka bir ses çıkmaz hani, daimi bir rüzgâr eser içeride, perdeler uçuşur… Orası mı? Koca koca dağların en tepesi mi? Yarasaların mesken tuttuğu o yapış yapış mağaralar mı? Yoksa aradığımız o sessizlik içimizde bir yerlerde mi? Hani böyle sol tarafta pıt pıt atan, aslında tek görevi kan pompalamak olan ama bazen kendine gereğinden fazla yük yükleyen; o kırmızı, şekilsiz, yumruk kadar şeyden bahsediyorum. Kalpten…
İçine her şeyi alıp, taşıyabileceğinden büyük yükler taşıyan ama sadece ‘pıt pıt’eden o kalpten.
Asla gerçekleşmeyecek hayaller kurup, sonu belli olmayan masalların kahramanı olmaya çalıştığımız o kısacık hayatlarımız var ya, işte onu yaşarken iyice düşünün. Size ait olduğunuzu düşündüğünüz tüm seslere kulak verin.
Ne kadar aptalca olursa olsun. Kulaklarınızı tıkamayın.
İmkânsızlıkların, gürültülerin arasında çırpınan o saf, temiz duygularınız yüzünden de suçlu hissetmeyin kendinizi. Sessizliğe sığınmayın. Arkanızda bıraktığınız ekmek kırıntıları için üzülmeyin. Boş verin, olmasın sihirli ayakkabı ayağınıza. Balkabağına dönmeden illa bulur, geçirir biri ayağınıza. Pastadan eviniz yok diye de üzülmeyin. Kimseyi saçlarınızı uzatıp kuleden sarkıtacak kadar çok da sevmeyin…
‘Mutlu son’ dedikleri şey yalnızca masallarda olmaz ki.
İçine her şeyi alıp, taşıyabileceğinden büyük yükler taşıyan ama sadece ‘pıt pıt’eden o kalpten.
Asla gerçekleşmeyecek hayaller kurup, sonu belli olmayan masalların kahramanı olmaya çalıştığımız o kısacık hayatlarımız var ya, işte onu yaşarken iyice düşünün. Size ait olduğunuzu düşündüğünüz tüm seslere kulak verin.
Ne kadar aptalca olursa olsun. Kulaklarınızı tıkamayın.
İmkânsızlıkların, gürültülerin arasında çırpınan o saf, temiz duygularınız yüzünden de suçlu hissetmeyin kendinizi. Sessizliğe sığınmayın. Arkanızda bıraktığınız ekmek kırıntıları için üzülmeyin. Boş verin, olmasın sihirli ayakkabı ayağınıza. Balkabağına dönmeden illa bulur, geçirir biri ayağınıza. Pastadan eviniz yok diye de üzülmeyin. Kimseyi saçlarınızı uzatıp kuleden sarkıtacak kadar çok da sevmeyin…
‘Mutlu son’ dedikleri şey yalnızca masallarda olmaz ki.
Olmuyorsa zorlamayın, oturun, baştan yazın.
Kalem sizin elinizde… Onlar ersin muradına, biz çıkalım kerevetine…
Gökten üç elma düşmüş…
Gökten üç elma düşmüş…
Biri bana ama diğer ikisinin nereye düştüğü hakkında en ufak bir fikrim yok.
Görüşürüz.
Merve Çiçek Vatan
Görüşürüz.
Merve Çiçek Vatan